Mehmet Tezkan
Diyanet’in Çocuklara "Maket Mezara Ağıt Yakma" Eğitimi
Diyanet İşleri okullara el atmak için ÇEDES adlı bir proje üretti. Milli Eğitim Bakanlığıyla protokol imzalayarak hayata geçirdi…
ÇEDES’in açılımı; çevreye duyarlıyım değerlerime sahip çıkıyorum. Çevre bölümü işin kılıfı asıl amaç ‘değerler eğitimi’ adı altında Diyanet ideolojisini dokuz, on yaşındaki çocukların beynine işlemek…
Bir ay önce ‘Diyanet çocuklara camide ne öğretecek’ başlıklı bir yazı kaleme almış,
Cumhuriyetin önemini mi?
Hukukun üstünlüğünü mü?
Birey olmanın önemini mi?
Demokrasinin faziletini mi?
Ne öğretecek diye sormuştum… Taliban anlayışına sempati ile bakan Diyanet İşleri Başkanı bunları öğretmez tabii. Zaten işi de değil. Görürsünüz bu uygulama tarikatlara öğrenci yetiştirme faaliyetine dönüşecek demiştim…
Kars’tan, Çorum’dan, Adana’dan, Bursa’dan gelen haberler maalesef beni doğruluyor…
Öğrencileri toplamışlar tarikat şeyhlerinin türbelerine götürmüşler…
Biri okula Kabe’nin maketini kurmuş, öğrencilere tavaf ettirip şeytan taşlatmış…
Bir başkası sınığa maket mezar getirmiş anneniz öldü farz edin diye ağıt yaktırmış…
Değerler eğitimi dedikleri bu…
Ne diyeceğimi bilemedim. 2003/2010 yılları arasında Diyanet İşleri Başkanlığı yapan Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’nun tespitleri/uyarıları/önerileri aklıma geldi…
Özetleyerek naklediyorum. Bakın Bardakoğlu ne diyor?
“Din artık melankoli ve gözyaşı olarak sunuluyor ve algılanıyor. Böyle bir din anlayışı sizi dünya sahnesinde yukarı çeker mi? İslam dinini gizemli, esrarengiz bir din olarak sunanlar, asılsız kutsallıklar üretenler aslında kendi din ticaretleri için müşteri artırımı peşindeler.
‘Din, acı, gözyaşı, melankoli ve menkıbedir’ dedik. Ya geçmişe özlemle ya da bir kurtarıcı bekleyerek vakit geçiriyoruz. Bireyi ve birey bilincini, birey sorumluluğunu yok ettik. Başımıza geleni de hep “ya Allah’ın gazabı ya da ötekinin kötülüğü” diye anlattık. “Sen sadece dua et, hatta en etkili ve gizemli duayı ve zamanı bul yeter, bunlardan kurtulursun” diyerek piyangocu bir anlayışı besledik. Halkı böyle besleyince onlar da buna uygun hoca tipi istemeye başladı.
Böyle bir dini anlayışın, çocuklarımız, torunlarımız tarafından nasıl karşılanacağından emin değilim. Artık yavaş yavaş yol ayrımına geliyoruz. Çocuklarımız, torunlarımız sorguluyor, görüyor, biliyor. Bireyin olmadığı, kadın hakkı, insan hakkı, çevre bilinci, bilgi üretimi, sosyal adalet, hukuk, özgürlük, düşünce gibi temel değerlerin yeterince gelişmediği, sadece melankoli, sadece menkıbe, gözyaşı, ötekileştirme ve öfkenin yer aldığı bir din anlatımı İslamofobi’yi mahallemize indirecektir. Bizim çocuklarımız, torunlarımız da büyük sorular soracaktır.
Bizim din anlayışımız sığlaştı. Dindarlığı dar bir alana hapsettik. Müslümanlar şeklen dindarlaştıkça, dünyevileşmesi de artıyor. İslam, seccadeni ser ibadetle ömrünü geçir demiyor. Düşünce, bilgi, yararlı iş, temizlik, haklının ve mağdurun yanında olma, iyiliği destekleyip kötülüğü önleme, insanı insan olduğu için sevme hepsi ibadettir. Sadaka ve iane kültürüyle ya da retorikle bunları sağlayamayız.
İslam dini dünyada yaşansın diye gönderildi, ahirette değil. Yani dünyayı terk et, hiçbir şey yapma, ahirette kazanırsın mesajını vermiyor. Müslümanlar dünya-ahiret dengesini yitirdiler.
Biz Müslümanlığı sadece inanma ve namaz, oruç, hac gibi belli ritüelleri yerine getirme olarak algıladığımız sürece bu durum devam edecektir.”