Bahadır Özgür

Bahadır Özgür

‘15 Temmuz rejimi’nin zembereği boşalıyor

Recep Tayyip Erdoğan toplumun en genç, en ateşli üyeleri ile arasında amansız bir ‘gelecek savaşı’ başlattı. Koşulların doğal seyrinde patlak vermedi bu savaş. Eşi görülmemiş bir yöntemle kışkırtıldı.

Gelecekteki muhtemel bir seçimin sonucunu bugünden etkilemek maksadıyla, 35 yıl geriye gidildi ve muhalif rakibin geçmişine darbe yapıldı. Bir anlamda Erdoğan siyasette ‘uzay-zamanı bükmeye’ kalkıştı. Ve böylece gelecekte, geleceğin koşullarında yürütmesi gereken bir mücadeleyi bugünkü koşullarda vermeye cüret ederek zamanın akışını, en başta da kendisi için, hızlandırmış oldu.
Lakin evrenin temel bir kuralı vardır; zaman geriye doğru akmaz!

Peki buna niye girişti? Daha önce olmuş seçimi tekrarlatan, oy verme sürerken kuralı değiştiren, zarfa girmiş dört pusuladan birisini iptal eden Erdoğan, henüz olmamış bir seçimi neden gasp etmeye yeltendi?
Bazı yanıtlar için dünkü Meclis konuşmasına bakalım şimdi…
***
Erdoğan uzun uzun ABD-Çin kutuplaşmasının Soğuk Savaş yıllarında kurulu düzeni tarumar ettiğinden, büyük küçük demeden herkesi etkileyecek şiddetli bir kasırganın geldiğinden, tüm siyasi aktörlerin yeni arayışlara girdiğinden bahsetti. ‘Etkilenmeyecek olanlar’ listesinin başına da kendi ismini yazdı. Oyun kurucu olduğunu savundu.
Son günlerde TV’lerdeki ‘eli sopalı’ analistler dahil yandaş medya kalemşörleri, sosyal medya trolleri benzer hikayeyi gırtlakları kızarıncaya kadar bağırarak, ellerini kollarını çırparak, muhalefete kızarak, tehditler savurarak anlatıyorlar.

Kimisi daha ileri gidiyor, milislerden bahsediyor, istihbarat-silahlı güçler-yargı erkinin oluşturduğu güç matrisinin yürütmenin mutlak hakimiyetinde hizalandığını söylüyor. Ama nihayetinde bütün bu ‘jeopolitik yaygaranın’ sonunda lafı dönüp dolaştırıp aynı yere bağlıyorlar: “Yeni rejim çoktan kuruldu. Sandık da olsa, sokak da boşuna uğraşmayın.”

Nitekim Erdoğan da İsmet İnönü’nün seçim mağlubiyetine, Deniz Gezmiş’in idamına, hatta Sabahattin Ali cinayetine kadar gitmek mecburiyetinde kaldığı konuşmasında, aynı mesajı tekrarladı: “15 Temmuz gecesi meydanlarda kurulmuş bir Cumhur İttifakı var. Ne yaparsanız yapın bunu değiştiremeyeceksiniz. Ajanlarla, para kuleleriyle, sınır ötesine yaptığınız çağrılarla varabileceğiniz bir yer yok. Buradan açık açık sesleniyorum. Korkaklar zafer anıtı dikemez.”

Yani neyden bahsederse etsin her cümlesine getirip “Kartaca yıkılmalıdır” sözüne bağlayan Romalı senatör Cato gibi, iktidar ve mahfilleri Trump’ın gümrük tarifesini de Ekrem İmamoğlu’na operasyonunu da İsrail katliamlarını da dizi oyuncusunun boykot çağrısını da aynı cümleye iliştiriyorlar: 15 Temmuz rejimi yıkılamaz!

Oysa 15 Temmuz rejimi tam da Erdoğan’ın anlattığı küresel fırtınayı yaratan koşulların bir ürünüydü. Rejimin ana kolonları dış imkanların üzerinden yükseliyordu. Sosyal-siyasal tabana pompalanan düşük faizli kredi havuzu, 2008 küresel krizinin imkanları ile doluyordu. Mega projeler ve ihalelerle gönendirilen yandaşlar, emeğin maruz bırakıldığı bölüşüm şoku ve yüksek kurla beslenen ihracatçı sermaye, finansal getirilerle coşan rantiye, kar patlaması yaşayan 500 büyük… Sermayenin her türü mutlu ediliyordu.

Suriye merkezli dış politikadaki neo-Osmanlıcı sörf, Arap Baharı rüzgarının ve ardından vekalet savaşlarının yarattığı jeopolitik dalgaların üzerinde gerçekleşiyordu. ABD ve İsrail ile gerilimler, Rusya ile nükleer santral, S-400 anlaşmaları vb. ile dengelenmeye çalışılıyordu. AB ilişkisi bir tür ‘göç bekçiliğine’ sabitlenmişti. Ve nihayetinde bereketli dış koşullar, içeride iki kanlı siyasal olayla birleşip yeni bir rejimin inşa süreci başlatılıyordu.

İlki; oy kaybettiren Kürt müzakeresinin, MHP’nin de iktidar blokuna katılmasıyla, mücadeleye dönüşmesiydi. İkincisi; vesayet savaşı yıllarının kullanışlı aparatı Gülen kliğinin darbe kalkışmasıyla tasfiyesinin, yargı ve bürokrasiyi ‘ele geçirme-diz çöktürme’ sürecine bağlanıp, olağanüstü hal koşullarında başkanlık sistemine geçişin fırsatı yapılmasıydı.

‘15 Temmuz rejimi’ dedikleri tastamam buydu. Şenliklerle, mutlulukla, güvenle inşa edilmedi. Sıkıntılarla, yoksullukla, adaletsizlikle, cezaevleriyle, işi, ekmeği elinden alınan, on binlerce insanın hikayesiyle harcı karıldı.
İşte bu rejimin zembereği dış koşullardı ve onun kurulmasıyla beraber iç koşullar da tıpkı bir saatin çarkları gibi uyumlu hale getirilip, işletiliyordu. Zemberek boşalıyor artık. Ne ekonomik imkanları, ne Kürtlerle müzakereyi, ne de Suriye merkezli dış politikayı arzu ettiği gibi belirleme/kullanma şansına sahip. Olacakları o da kestiremiyor. Bundan dolayı gelecekteki bir seçimin koşullarını bugün yaratmaya girişiyor. Zembereği zorbalıkla kendisi kurmaya çalışıyor.

Lakin, İBB’ye yönelik ‘yıldırım harekatı’nın daha ilk cephesinde, rakibinin kuklasını yakmayı planladığı Saraçhane’de, karşısına 18’lik gençler dikildi. Gelecekteki bir seçimin kavgasını vermek isterken aniden hiç istemediği bir ‘gelecek savaşının’ ortasında buldu kendini. Cephenin bir tarafında “inan hiç farketmez” pankartı açanlar, diğer tarafında onlarca şehit verilerek kurulduğu için övünülen 15 Temmuz rejimini savunmak için gece yarısı kahveciye koşanlar…
Eski zemberek boşalıyor, yeni zemberek kuruluyor. Kavga bugüne dair değil, gelecek için veriliyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Bahadır Özgür Arşivi