
Ayşenur Arslan
Ne gün ama!
Aslında bugün için ekonomi notlarını derlemeyi düşünüyordum. Erdoğan dün “EKONOMİ POLİTİKALAR KURULU”na Yiğit Bulut’u atayınca şart olmuştu zira. Yakın tarihe “dolar 4 lira olacakmış.. 5 lira olacakmış.. “ diye dövizdeki sıkıntıya dikkat çekenlerle alay ederek adını yazdırdı. Son birkaç yıldır da adım adım Anadolu’yu dolaşarak Saray tellallığı yaptı. Birbirinin zıddı politikalarıyla gördüğümüz bir dizi maliye bakanını övüp “her şey güzel olacak” dedi.
Pardon onu demedi.. “Reisin selamı var. Haftaya Karadeniz’de gaz.. Evlerde bereketi göreceksiniz” diye müjdeledi.
Bir yandan bu kutlu haber.. Bir yandan Doğu’dan gelip üzerimizden geçen ekonomik deprem.. Yazmak lazımdı elbette.
*Ne var ki, sanki Reis, “Durun hele.. Size heybeden bir trump çıkarayım da görün” demiş gibi sevgili evlatlarım Timur Soykan ve Murat Ağırel’in evleri yine bir “ŞAFAK OPERASYONU” ile basıldı. İfade vermek üzere Pazartesi için savcılıkla randevulaşan iki gazeteciyi polisler kollarına girerek emniyete götürdü.
Nedenini sormaya gerek yok belki ama o kadar dikkat çekici ki yazmadan olmaz.
Timur Soykan ve Murat Ağırel, “suç işleme amacıyla örgüt kurmak.. Özellikle Flash TV’yi satın alına gündeme gelen para aklama… Nedense Acun Ilıcalı’nın yakınından geçmeyen yasadışı bahis iddiaları” ile tutuklanan Erkan Kork’un şikayeti üzerine gözaltına alınmıştı. Soykan ve Ağırel Erkan Bey’i tehdit etmiş.. Hatta her nasıl yaptılarsa şantaj yapmışlardı.
* Aslında her şey ortada. Canınızı sıkan isimleri perşembeden gözaltına alırsınız.. “O demiş ki.. Bu duymuş ki.. “ diye hafta sonunda nezarethanede bekletirsiniz. Ve siz onların canını sıkarsınız. Hele Timur Soykan’ın Birgün’deki yazısındaki “bomba” sonrasında yüreğinizin yağlarını eritirsiniz. Ne mi o bomba. Buyurun:
“ İstanbul Valiliği’nin 19 Mart darbe girişiminden sonra olmayan yasa maddesiyle eylem yasağı getirdiği ortaya çıktı. Valiliğin yasağa gerekçe gösterdiği ‘Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nun 15/H maddesi’ yok. Ama bu yasak gerekçe gösterilerek tutuklanan gençler halen cezaevinde ve iddianameler hukuk dışı.”
* OLMAYAN YASAYLA TUTUKLAMA” olur da kanıtsız tanıksız suçlama olmaz mı! Olur elbette. Üstelik her köşesiyle bize FETÖ’yü hatırlatan bir adreste! Şaka değil.
İmamoğlu’nun yarın başlayacak davasında duruşma, FETÖ kumpasları döneminde aşina olduğumuz Silivri mahkeme salonuna alındı.
* Yeter mi? Yetmez! Tam da bugün Nesin Vakfı’nın konuk hocalarından, dünyanın tüm kapılarının önünde açıldığı mimar Murat Germen de gözaltına alınmasın mı!!
* Bu arada dünya güzeli evladımız Ahmet Minguzzi’nin katillerinin yargılanacağı günde mezarı tahrip edilmesin mi!!
* Güneşin içimizi ısıttığı, yüreğimizin pırpır ettiği bu güzel günde eklemeden olur mu!!! Dem Heyeti Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmek üzere Saray yoluna düştü. Bir bakıma Trump’ın kurduğu masadan ne çıkacak, kim bilir. Ama ne çıkmayacağını biliyoruz: “DEMOKRASİ VE ÖZGÜRLÜK..”
“Kürtler çok çekti.. Tam mesafe alacakken hakkımız değil mi” diyecekler.
Evet. Ama sadece onlar mı? Bu ülkede Aleviler, solcular da ne bedeller ödedi. Ne acılarla sınandı. Unuttunuz mu?
Mesela… Geçenlerde bir “cisim” kafayı çıkartıp TİP’li 7 gencin ölümü için “ülkücülerin katlinin intikamıydı” dedi.
Evlerinde sapan bile bulunmayan, elleri zaten tetiğe asla gitmemiş pırıl pırıl gençler, sınava hazırlanmak üzere buluştukları evde vahşice öldürüldü. Katilleri yıllarca kaçtı. Memleketin emanet edildiği yöneticiler tarafından korundu, kaçırıldı.
Ne onları unutabiliriz ne de Kahramanmaraş, Çorum, Ankara Gar katliamlarını..
Gidin konuşun Reis’le.. “Bilge siyasetçi” Bahçeli’nin selamlarını götürün.
Amenna!!
Kendi adıma, böyle günlerde ayrı düşenin benden olmadığını düşünürsem de kızmayın olur mu!!
YA KRAL DELİRİRSE!
Yıllar önce yazdığım bir yazının başlığıydı bu. Arada hatırlatırım. Demiştim ki:
“İngiltere tahtında neredeyse 40 yıl hüküm süren 3. George tarihe de sanata da adını DELİ KRAL diye yazdırdı. Birdenbire delirmedi elbette. Belirtiler yavaş yavaş ortaya çıktı. Saray hekimleri, kimi zaman birbirine zıt teşhis ve tedavilerle, o zamanın "sağlık modasına" uygun yöntemler uyguladı. Örneğin, bir süre ilaç niyetine arsenik verildi.
Bugünün tıp dünyası, dönemin kayıtlarına baktığında 3. George'a şizofreni ya da bipolar bozukluk teşhisi koyuyor. 1700'lerin son çeyreğinde böyle bir teşhis koymak söz konusu değildi elbette. Hele bir krala!
Nitekim uzun süre, kralın rahatsızlığı halktan gizlendi, Saray'da da görmezden gelindi. Günün birinde Hyde Park'tan geçerken arabadan inip, Prusya Kralı olduğunu zannettiği bir ağaçla uzun uzadıya sohbet edinceye kadar..
O gün, tahttan indirildi. Belki kendisinin de hala kral olduğunu zannettiği bir "dünyada" unutulmaya terk edildi.
Kral 3. George, tarihçiler ve sanatçılar için çok "cazip bir malzeme" idi kuşkusuz. En çok da şu soru nedeniyle:
Deliren ya bir kralsa....
Öyle ya! Sıradan bir insana bu teşhisi koymak kolay da.. Gücünü tanrıdan aldığı düşünülen birine teşhis nasıl konulur? Konulursa ne yapılabilir? Tahttan / koltuktan indirmenin yolları nasıl bulunur?
Bugün şöyle bir soru eklense yanlış olmaz sanırım:
“Memleketin AKILLILARI tarafından onaylanan TEK ADAM sistemi sınırsız güçle delirtmez mi zaten! “