Şahin Aybek
Osmanlı'dan Türkiye Cumhuriyeti'ne Latin alfabesi
“1 Kasım 1928 günü gelir. O gün Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa, TBMM’yi açış konuşmasında milletvekillerinin tarihi bir karara imza atacağını söyler. Der ki “Uluslar ailesine aydın, yetişmiş büyük bir ulusun dili olarak elbette girecek olan Türkçeye bu yeni canlılığı kazandıracak olan Üçüncü BMM, yalnız ölümsüz Türk tarihinde değil, bütün insanlık tarihinde seçkin bir sima kalacaktır.”
“Öğleden sonra Meclis, yasa tasarısını görüşmeye başlar. O akşam, 'Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında' 1353 sayılı Yasa Meclis'ten oybirliği ile geçer. 3 Kasım’da Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girer.”
Anadolu Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şaduman Halıcı ile alfabe tarihimizi konuştuk.

Hocam izleyicilerimizin de bildiği gibi Latin harflerine dayalı bir Türk abecesinin kabul edilmesiyle gerçekleşen 1928 Harf Devrimi kültür tarihimizin en önemli atılımlarından biridir. Ben bu tarihten önceye dönmek istiyorum. Türkler tarih sahnesine çıktıktan sonra hangi alfabeleri kullandılar?
Hocam tarih boyunca Türkler geniş coğrafyalara yayılmıştır. Bulundukları yere, benimsedikleri dine göre de değişik alfabeler kullanmıştır. Yazı kavramı büyük olasılıkla Çin’den gelmiştir Türklere. Bilinen en eski Türk alfabesi Göktürklerin kullandığı alfabedir. Göktürler dönemine ait Orhun Yazıtları’nda kullanıldığı için bu isimle de anılır. Alfabe 38 işaretten oluşur. Dördü ünlü harfleri, 27’si tek ünsüzleri üçü çift ünsüzleri, 4’ü de hece işaretlerini gösterir. Dil arıdır.

Göktürklerden sonra biliyorsunuz Türk devleti olarak sahneye Uygurlar çıkar. Onlar, Soğut yazısının Türkçeye uyarlanmasıyla oluşan Uygur alfabesini kullanır. Bu alfabe sağdan sola yazılır. On sekiz harften oluşur. Harflerin yalnız üçü ünlüdür. Ünlüleri bakımından zengin olan Türkçeyi ifade etmekte yetersiz kalsa da Orta Asya’da uzun süre kullanılır. Bu iki alfabe dışında Türkler, Brahmi, Mani, Nasturi, Tibet, Çin ve Moğol Yazılarını da kullanmıştır. Karaman Türkleri ise Grek alfabesini kullanmıştır.
Peki hocam Arap Alfabesi nasıl girdi Türk devletlerine?
Uygurlardan sonra gelen Karahanlılar 960 yılında İslâm’ı kabul ettikten sonra, Uygur yazısını bırakıp Arap yazısını aldılar. Arapça olarak kaleme alınan ve 1073 tarihinde tamamlanan Dîvânü Lugâti’t-Türk Karahanlılar döneminde kaleme alınmıştır. Arap alfabesi, Latin alfabesi kullanan Kumanlar dışında, İslâmiyet’i kabul eden Türkler arasında Türk dili ve lehçeleri üzerinde egemenlik kurmaya başlar. Ancak Uygur alfabesi Arap alfabesi ile belirli bir süre daha yan yana yürür. Arap alfabesini kabul eden Türkler ona bazı harfler ekleyerek kendi dillerine uyarlamaya da çalışır. Eldeki verilere göre Türkçenin Arap alfabesiyle yazımının 11. Yüzyılda yaygınlık kazandığını söyleyebiliriz. Alfabeyi büyük tutuculukla kullanan Osmanlı Devleti’dir.
Peki Hocam Arap Alfabesini değiştirme ve uygulama düşüncesi Cumhuriyet’le birlikte mi başlar?
Hayır hocam. Bu sorunuza yanıt vermek için Arap alfabesi ile Türkçe arasındaki ilişkiye kısaca göz atmak gerekir. Dilbilimciler ve Türkologların üzerinde uzlaştığı konu Arap alfabesinin Türk dilini ifade etmekte yetersiz kaldığı saptamasıdır. Alfabenin Türkçenin ses yapısına uygun olmadığı, hatta bazı harflerin birden fazla sesi kodlaması nedeniyle okuma ve yazma problemi yarattığı vurgulanır. Arap harflerinin Türkçeyi yazmadaki yetersizliğini ilk vurgulayan 17. yüzyılda Kâtip Çelebi’dir. Arap harfleriyle birlikte Arapça - Farsça sözcük ve tamlamaların dile yerleşmesi ise daha büyük soruna dönüşür. Bu sorun Tanzimat aydınlarınca gündeme getirilir. Neden? Çünkü, onlar halkla iletişimi güçlendirme çabasında olmuştur. Bu nedenle aydınlar dil yanında abece ve yazım sorunlarını gündeme getirir. Amaçları yazı diliyle konuşma dili arasındaki ayrılığın kaldırılmasıdır. Zira yazı dili ile konuşma dili o kadar birbirinden ayrılmıştır ki aydınlar bile güçlük çeker anlamakta.
Hocam siz alfabenin iyileştirilmesinden bahsettiniz. Değiştirilmesi ne zaman düşünülüyor?
19. yüzyılın ortalarından itibaren alfabenin değiştirilmesi tartışmaları başlıyor. Tartışmaların temelinde Arapça ile Türkçe’nin farklı dil ailesinden geldikleri vurgusu var. Biliyorsunuz Arap dili Sami dil ailesine bağlı büklümlü bir dildir. Türkçe ise Altay dil ailesinden gelir ve eklemeli bir dildir. Bu yapısal ayrılık ise doğal olarak iki dilin gramer yapısını da birbirinden ayırır. Aslında bu yüzyılda da iyileştirme ve değiştirme istekleri yan yana yürür.
Alfabe sorununu derli toplu ortaya koyan ilk aydın Münif Efendi/Paşa’dır. 11 Mayıs 1862’de Cemiyet-i İlmiye-i Osmani’de/Osmanlı Bilim Cemiyeti’nde verdiği konferansta okuma-yazmayı kolaylaştırmak için alfabenin ıslah edilmesini ister. Arapçadaki harekeye dikkati çeker, Türkçede olmadığı için bir kelimenin altı türlü okunabileceğini örnekler. Arapça, Farsça kelimelerin ve özel isimlerin doğru yazılmadığına, okunamadığına işaret eder ve nihayet Avrupalılar Latin harfleriyle halka kısa sürede okuma yazma öğretiyor der.
Münif Paşa’dan yaklaşık on dört ay sonra Azeri Türklerinden Ahundzade Feth-Ali İstanbul’a gelir. Kiril ve Latin harflerinden hazırladığı yeni harf taslağını sadrazamlığa sunar. O, Müslümanlar arasında kullanılan Arap harflerinin okumaya uygun olmadığına, her kelimenin birkaç şekilde okunabileceğine, bu nedenle az sayıda okur-yazar yetiştirilebildiğine işaret eder. Arap harflerinin kullanılmasının dini bir yönün olmadığını da özellikle vurgular.
Onlar gibi düşünmeyenler de vardır. Örneğin Namık Kemal Türkçenin yapısına uymayan harflerin çıkarılarak Arap alfabesinin iyileştirilmesini yeterli görür. Gaspıralı İsmail Bey ise Türkler arasında ortak bir bağ oluşturduğunu söyleyerek değiştirilmesine karşı çıkar ancak o da iyileştirilmesi gerektiğini savunur.
Hocam II. Meşrutiyet dönemi özgürlüğüyle birlikte pek çok gelişmeye sahne olan bir dönem. Bu dönemde de alfabe tartışması sürüyor mu?
Evet hocam. Alfabe tartışmaları artarak sürüyor. Aslında tartışmayı körükleyen etken Arnavutluk’ta 2-8 Eylül 1909’da Latin alfabesinin kullanılmaya başlanması oluyor. Bu tarihten sonra Hüseyin Cahit, Celal Nuri, Abdullah Cevdet ve Kılıçzade Hakkı gibi aydınlar Arap alfabesinin iyileştirilmesi yerine köklü bir değişikliği savunmaya başlıyorlar. 1914’te Kılıçzade Hakkı ve Giritli Ahmet Saki’nin çıkardıkları Hürriyet-i Fikriye dergisindeki yazı dizisi Latin harfleri mutlaka alınmalıdır diyor. Makalelerin yazarı Mustafa isimli bir gençmiş. Özetle diyor ki ‘Hastalık ağırdır. Arap harpleri iyileştirilemez. Latin harfleri mutlaka alınmalıdır. Aksi takdirde Rumelide mahvedilen Türklük asıl yurdunda Anadolu’da da boğulacaktır’. Yazarın bir öngörüsü de var: Latin harfleri er geç kabul edilecektir.

Çözümü Latin harflerinin kabulünde görüyorlar. Ancak iyileştirmeyi savunanlar yine var bu dönemde de. Örneğin Harflerin Islahı adlı bir dernek kuran Milaslı Dr. İsmail Hakkı, Süleyman Nazif, Recaizade Mahmut Ekrem bu doğrultudan çalışıyor.
Hocam Enver Paşa’nın da bir çalışması var bu dönemde. Nedir bu çalışma?
Aslında Enver Paşa tam bu dönemde, yani alfabe tartışmalarının yoğunlaştığı dönemde konuya dahil oluyor. Biliyorsunuz Harbiye Nazırı. Askeri yazışmalarda kullanılacak standart bir yazı sistemi oluşturmaya yöneliyor. Pek çok nedeni var bu çabasının. Silâhaltına alınan askerler arasındaki okuma-yazma oranı düşüktür çünkü. Askere kısa sürede okuma-yazma öğretme amacı dışında özel isimlerin yazımındaki karışıklıkları da gidermek istiyor. Ancak şunu hemen belirtelim resmi olarak Ordu Elifbası adını alan bu alfabe Arap alfabesinin iyileştirilmesi şeklindedir. Başta, ortada ve sonda farklı şekiller alan harflerin, birleştirilmeden aslî halleriyle, ayrı ayrı yazılması esasına dayanır. Bu yeni alfabe oluşturulurken Osmanlı Türkçesindeki 32 harf korunur. Türkçedeki 8 ünlü ise mevcut harflerin üzerine küçük işaretler konulmak suretiyle gösterilerek toplam 40 harften oluşan yeni bir alfabe türetilir. Bu alfabe ile harflerin birleştirilmeden yazılması, kelimelerin telaffuz edildiği hâliyle kaleme alınması gibi kurallar da benimsenir. 14 Mayıs 1914’ten itibaren yeni harfler orduda kullanılmaya başlanır.

Kaynak: Sadık Emre Karakuş, Enver Paşa’nın Alfabe ve Yazı Denemesi: Ordu Elifbası
Ancak Latin alfabesi tartışması da sürer. Örneğin İçtihad dergisinde 26 Mark 1914’te yazılan makalede Ordu Elifbası memnuniyetle karşılanır ancak Arap alfabesinin iyileştirilmesi olanaklı bulunmaz ve Latin alfabesine geçilmesi istenir. Aynı yıl Namık Ekrem İstanbul’da Yeni Yazı isimli haftalık bir dergi de çıkarır.

Enver Paşa’nın harfleriyle “Asker Şarkısı” şiiri. Fotoğraf altı: Islah-ı Huruf Cemiyeti Reisi Gazi Muhtar Paşa Hazretleri Yeni Yazı, Yıl 1 (1914), S. 4.
Cumhuriyet Türkiyesi’nde ilk kez ne zaman gündeme geliyor ?
Aslında Millî Mücadele döneminde Mustafa Kemal Paşa’nın gündeminde olduğunu biliyoruz. Mazhar Müfit Kansu’nun Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber isimli kitabında vurguladığı gibi Erzurum kongresi sırasında Mustafa Kemal Paşa Mazhar Müfit’e yapacağı devrimleri not ettirirken ‘Latin harfleri kabul edilecektir’ der. Yine Halide Edip Adıvar, Türkün Ateşle İmtihanı başlıklı anılarında, 1922 yılında Mustafa Kemal’in Latin harflerinin kabulü olanağından söz ettiğini yazar. 1923'te İzmir'de toplanan Türkiye İktisat Kongresi’nde ise işçi delegesi İzmirli Nazmi ile iki arkadaşı kongre başkanlığına Latin harflerinin kabulünü ileri süren bir önerge verir, ancak Başkan Kâzım Karabekir Paşa bu önergeye karşı çıkar.

25 Şubat 1924 günü TBMM’de yapılan bütçe görüşmelerinde ise konu Meclisin gündemine oturur. Şükrü Saraçoğlu o gün eğitim ve öğretimin yaygınlaşmamasının nedeni olarak Arap alfabesini gösterir. Bu alfabe ile okuma yazmanın güç olduğunu vurgular. Bilgisizliğin en başta gelen nedeni Arap yazısıdır der. Tanin gazetesinde Hüseyin Cahit Yalçın, Kılıçzade Hakkı Latin alfabesini savunmayı sürdürür. Aynı yıl Berlin’deki Türk öğrenciler “Yeni Harfler Birliği” adlı bir dernek kurup bütün Türk devletleri için Latin harflerinin kabulünü ister. Çıkardıkları derginin ismi de Yeni Yazı’dır.
Berlin’de çıkarılan Yeni Yazı dergisi Sayı 4, Yıl 1924.
1926 yılında konu alevlenir. Zira Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de 26 Şubat-6 Mart 1926 tarihleri arasında yılında düzenlenen I. Uluslararası Türkiyat Kongresi’nde, Türk topluluklarının Latin alfabesine geçmesine karar verilir. Bu karar Sovyetler Birliği sınırları içerinde yaşayan Türk topluluklarının çoğunluğunda uygulanmaya başlar. Rüzgâr Türkiye’de de hissedilir. Kültür birliğini savunan Türkçü aydınlar ve Türk Ocağı gibi kuruluşlar alfabe değişikliğine destek vermeye başlar. O günlerde Abdullah Cevdet, Mustafa Hâmit, Refet Avni, Falih Rıfkı (Atay), Yunus Nadi (Abalıoğlu), Mithat Sadullah (Sander), Celâl Nuri (İleri) Latin harflerini destekleyen yazılar yazmayı sürdürür.
Hocam alfabenin Türkiye Cumhuriyeti için bir sorun haline geldiğini dillendiren var mı?
Dönemin Eğitim Bakanı Mustafa Necati Bey sorun olarak görür, eğitimin Arap alfabesi nedeniyle yaygınlaştırılamadığı dillendirir. Uygulamaya da geçer. 22 Mart 1926’da sorunun çözümü için bakanlık bünyesinde “Dil Heyeti” kurulmasına karar verilir. Heyet kurulur ancak 1928’e kadar üye seçimi yapılmayacaktır.
Bu arada 28 Mart 1926’da Akşam gazetesi Latin alfabesinin kabul edilip edilmemesi konusunda bir anket düzenler. Dönemin tanınmış 14 yazar ve bilim adamına “Latin harflerini kabul etmeli miyiz?”, “Kabul edersek yararı nedir, etmezsek zararı ne olabilir?” sorularını yöneltir. Yalnızca üç isim olumlu görüş bildirir. İçtihad dergisi sahibi Abdullah Cevdet, Galatasaray Lisesi Edebiyat Öğretmeni Refet Avni (Aras) ve Freiburg Üniversitesi Doğu Dilleri Bölümünden Emekli Müderris Mustafa Hamit. Olumsuz yanıt verenler ise Ali Canip (Yöntem), Ali Ekrem (Bolayır), Muallim Cevdet (İnançalp), İbrahim Alaaddin (Gövsa), Necip Asım (Yazıksız), Avram Galanti (Bodrumlu), Hüseyin Suat (Yalçın), Halil Nimetullah (Öztürk), Velet Çelebi (İzbudak), İbrahim Necmi (Dilmen) ve Halit Ziya (Uşaklıgil)’dir.
Cumhuriyet ne zaman kesin kararını veriyor hocam?
Net tarih söyleyemiyoruz ama hükümetin 1927 yılı sonunda kararını verdiğini söyleyebilirim. İlk resmi görüşler bu yıl açıklanır çünkü. Önce TBMM Başkan Yardımcısı Hasan (Saka) Bey 1927 Ağustos’unda, ardından da CHP’nin Ekim ayındaki kongresinde İsmet Paşa alfabe değişikliğinin düşünüldüğünü açıklar. 1928’den itibaren güçlü bir kamuoyu oluşturma çalışması da başlar. 8 Ocak 1928 günü örneğin Mahmut Esat Bozkurt Türk Ocakları Merkez ve Hars Heyetleri'ne verdiği konferansta “Mensubu olmakla yegâne şeref duyduğum ırkımın bir gün güzel dilini Latin harflerle ifade ettiğini görmeği hararetle dilediğimi söylemekten kendimi alamayacağım” diyerek Latin harflerini savunur.
22 Nisan 1928 günü ise TBMM’de Eğitim Bakanlığı bütçesi görüşülürken Kocaeli Milletvekili olan Kılıçoğlu Hakkı Bey Bakan Mustafa Necati Bey’e Latin harflerinin kabul edilmesiyle ilgili soruyu yöneltir. Bakan CHP’nin II. Büyük Kongresi’nde alınan karar gereğince çalışmaların başlatıldığını belirtir.
8 Mart’ta bu kez İsmet Paşa Türk Ocağı Hars Heyeti'nde Latin yazısı üzerinde bir danışma toplantısı yapar. Bu arada İbrahim Necmi (Dilmen) ile Ahmet Cevat (Emre) Latin yazısını destekleyen yazılar yazar.
Uygulama ne zaman ve nasıl başlıyor?
Alfabe değişikliğine gidişin ilk adımı uluslararası rakamların TBMM’de 20 Mayıs 1928’de kabulü ile olur. Bu yasa görüşülürken yapılan konuşmalar alfabe devriminin açıkça dillendirilmesini sağlar. Aynı gün Eğitim Bakanı Mustafa Necati, Başbakanlığa bir önerge sunarak Latin yazısının uygulanması olanaklarını inceleyecek bir kurul oluşturulmasını ister. 23 Mayıs’ta yeni bir Dil Heyeti kurulması kararlaştırılır. Üçü milletvekili, üçü bakanlık bürokratı, üçü de uzman dokuz kişiden kurul oluşturulur. İlerleyen günlerde sayı artacaktır. Kurul biri yazı, diğeri dilbilgisi alanında çalışmak üzere ‘Dil Komisyonu’ ve ‘Alfabe Komisyonu’ olarak iki alanda çalışır. Temmuz ortasına kadar çalışma sürer. Başbakan İsmet Paşa (İnönü), 17-19 Temmuz günleri yapılan toplantılara katılır. Görüşlerini açıklar. Hazırlanan alfabeye “Türk Alfabesi” adını veren de odur. Komisyon üyelerinden Ahmet Cevat Bey Gramer Raporu’nu, İbrahim Osman da Alfabe Raporu’nu hazırlar. Raporlar 1 Ağustos 1928 tarihinde Dolmabahçe Sarayı’nda Falih Rıfkı Atay tarafından Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya sunulur. İtalyan, Fransız, İngiliz, Alman, İspanyol, Portekiz, Rumen, İsveç, Fin, Macar, Polonya, Çek, Hırvat ve Arnavut alfabeleri incelenerek Latin alfabesi esasına dayanan yeni Türk alfabesinin Harfler Tablosu da oluşturulmuştur. Mustafa Kemal Paşa raporu inceler ve kimi değişiklikler önerir. Bunun üzerine Ankara’dan İstanbul’a gelen Dil Kurulu çalışmalarını yeni katılan üyelerle birlikte gündüzleri Galatasaray Lisesi’nde geceleri de Dolmabahçe Sarayı’nda sürdürür. Cumhurbaşkanının önerilerini haklı bulur. Son düzenlemeleri yaparak görevini tamamlar.
Böylece ilk raporda gösterilmeyen harflerin büyük ve el yazısı ile yazılış şekilleri harfler tablosuna eklenir. Tablodan q, w, x gibi Türkçede ses karşılığı bulunmayan harfler çıkarılır. Yerine Türkçede ses karşılıkları bulunan ö, ü, ğ harfleri ilave edilmiştir.
Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa 4-5 Ağustos gecesi “Sevgili kıymetli kardaşım” hitabıyla başlayan ve yeni Türk harfleriyle kaleme aldığı mektupla İsmet Paşa’ya sonucu bildirir.
Dil Encümeni, Galatasaray Lisesi’nde 6 Ağustos 1928’de son düzenlemelerin yapılması amacıyla Maarif Vekili Mustafa Necati Bey başkanlığında bir toplantı daha yapar. Alfabe bu toplantıda kesin biçimini alır ve Cumhurbaşkanının onayına sunulur.
Alfabe kamuoyuna nasıl duyuruldu hocam?
Güzel soru. Kamuoyuna ilk kez 9/10 Ağustos 1928 gecesi duyurulur. Duyuran Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa’dır. Duyurduğu yer de önemlidir. Sarayburnu’nda Gülhane Parkı’nda yapar duyuruyu. Demem o ki Mustafa Kemal neredeyse bir yüzyıl önce Mustafa Reşit Paşa’nın Tanzimat Fermanı’nı ilan ettiği noktadan Cumhuriyetin kültür dönüşümünü başlatır.
Ardından Dolmabahçe Sarayı’nda tanıtım için seri konferanslar yapılır. İbrahim Necmi Dilmen milletvekilleri ve bürokratları aydınlatır. Dil Komisyonu üyeleri Ankara’da da üst düzey görevlilere harflerin tanıtımını yapar. Halka tanıtımı ise adeta bir kampanyaya dönüşür.
Mustafa Kemal Paşa, 23 Ağustos - 23 Eylül 1928 tarihleri arasında Tekirdağ, Bursa, Çanakkale, Maydos (Eceabat), Gelibolu, Sinop, Samsun, Turhal, Tokat, Sivas, Şarkışla ve Kayseri illerini kapsayan yurt gezilerine çıkar. Yeni alfabeyi topluma tanıtırken basın kurumları başta olmak üzere CHP örgütleri, Türk Ocakları, üniversite ile birlikte yaygın ve örgün eğitim kurumlarının olanakları da kampanyaya destek verir. Gazeteler kimi haberleri ya da başlıkları latin harfleriyle okuyucularına sunar. Yeni Türk Alfabesi’nin tanıtımında Başbakan, bakanlar, milletvekilleri, ordu komutanları, valiler, aydınlar ve memurlar da katkı sağlar. Yani millet bir bütün halinde öğrenme seferberliği yapar.
Reisicumhur Gazi Hazretleri Sinop’ta Arabacı Bekir Ağa’ya birkaç dakika zarfında yeni harflerimizi öğrettiler.
Tüm bu çalışmaların ardından yasal zorunluluk olan tasarı meclise ne zaman geliyor hocam?
1 Kasım 1928 günü gelir. O gün Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa, TBMM’yi açış konuşmasında milletvekillerinin tarihi bir karara imza atacağını söyler. Der ki “Uluslar ailesine aydın, yetişmiş büyük bir ulusun dili olarak elbette girecek olan Türkçeye bu yeni canlılığı kazandıracak olan Üçüncü BMM, yalnız ölümsüz Türk tarihinde değil, bütün insanlık tarihinde seçkin bir sima kalacaktır.” Öğleden sonra Meclis, yasa tasarısını görüşmeye başlar. O akşam, ''Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında'' 1353 sayılı Yasa Meclis'ten oybirliği ile geçer. 3 Kasım’da Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girer.
Yasaya göre yayım tarihinden itibaren devlet dairelerinde, özel kurumlarda Türk harfleriyle yazılı yazılar kabul edilecektir. Uygulama tarihi devlet işlerinde 1929 yılının ocak ayını geçmeyecektir. Ancak basılı evrakın ve defterlerin yazılması 1929 yılı haziran ayına kadar sürebilecektir (madde: 3). Halktan gelecek dilekçelerin Arap harfleriyle olanlarının kabulü de 1929 Haziranı’nın birinci gününe kadar devam edecektir (madde: 4). Her türlü levha, gazete, duyuru ve yayımlar ise 1928 Aralık ayının başından itibaren Yeni Türk harfleriyle çıkarılacaktır (madde: 5). Ayrıca 1929 Ocak ayından itibaren bütün kitaplar yeni harflerle basılacaktır (madde: 5). Resmi ve özel tutanaklar da ise 1930 Haziran başına kadar Arap harfleri kullanılabilecektir (madde: 6).
Yani kısaca 1930 Haziran ayı bütünüyle yeni yazıya geçiş için son tarihtir. Gazeteler 1 Aralık 1928’de çoğunlukla yeni yazı ile haberlerini verir, devlet daireleri ise 1 Ocak 1929 tarihinde tamamen Türk Alfabesi’ni kullanır.
Okuma yazma seferberliği eş zamanlı olarak başlamış, Millet Mektepleri öncü olmuştur.
Bakanlar Kurulu tarafından Atatürk’e verilen “Başöğretmen” unvanının Millet Mektepleri Talimatnamesi ile resmîleştiği “24 Kasım” günü de 1981 yılından beri “Öğretmenler Günü” olarak kutlanmaktadır.
Hocam Millet Mekteplerini bir başka yayınımızda konuşalım.
Sevgili hocam değerli bilgileriniz için size teşekkür ediyorum. Türkiye Hepimizin, Eğitim Hepimizin...