Şahin Aybek
Milli Eğitim’de hukukun tasfiyesi ve 23 yıllık hukuk garabeti
“Eğitim emekçileri her ne olursa olsun haklarını aramaktan vazgeçmesinler, bu tarihe not düşmektir. MEB’de isimler veya yönetmelikler değişerek çözüm olmaz. Bakanlıktaki temel anlayışın değişmesi gerekir. Bu anlayış değişikliği için de iktidar değişikliği gerekir.”
Eğitimci Maksut Balmuk ile Milli Eğitim Bakanlığı’nın son 23 yıllık hukuk karnesini konuştuk.

Sizinle Milli Eğitim Bakanlığı’nın son 23 yıllık hukuk karnesini, o "hukuk garabeti" dediğimiz olumsuz tabloyu konuşacağız. Hocam isterseniz ilk yıllarla, o meşhur mülakat meselesiyle başlayalım. Neler yaşadık bu süreçte?
MÜLAKAT: LİYAKATSİZLİĞİN İLK ADIMI
Hoş bulduk Şahin Bey, teşekkür ediyorum. Aslında bugün ülkemizin adalet sisteminde tartışılan ne varsa, Milli Eğitim sistemimizde de aynısı var. Hukuk yoksa, adalet yoksa orada kayırmacılık ve liyakatsizlik vardır. İktidar ilk geldiği yıllarda yönetici atama yönetmeliğini değiştirerek işe başladı. 1998’den kalan liyakat ölçekli, eğitimi de barındıran bir sistem vardı ellerinde ama onlar "mülakat" getirmek istediler.
Yargı bu mülakatı iptal edince, "ismini değiştirelim" dediler ve "sözlü sınav" getirdiler. Bugün mülakat ile sözlü sınav arasındaki farkı çözmek mümkün değil. Ardından "takdir puanı" gibi subjektif kriterler getirmeye çalıştılar, yargı bunları da "objektif değil" diyerek iptal etti. Ancak bakanlık yargı kararlarını uygulamak yerine sistemi "vekaletlerle" yönetmeye başladı. 2003’ten 2010’a kadar MEB adeta vekaletler dönemi oldu. Hatta o dönemde yargı kararlarını uygulamadığı için müsteşar dahi ceza aldı. 35 yıllık liyakatli okul müdürlerine "liyakatsiz" denilerek tasfiyeler yapıldı.
BİR GECEDE BOŞALTILAN KADROLAR VE KHK DÖNEMİ
Hocam orayı biraz daha açalım. Yanlış hatırlamıyorsam bir gecede binlerce bürokratın görevden alındığı bir süreç vardı. O operasyonun amacı neydi?
Çok doğru hatırlıyorsunuz. 2011 yılında 652 sayılı KHK ile teşkilat yasası bir gecede değiştirildi. Daire başkanlıkları kaldırıldı, yerine grup başkanlıkları getirildi ve üst düzey kadroların tamamı havuza alındı. Bu, devasa bir kadrolaşma hareketiydi.
Ardından 2014’te kamuoyunun "Dershaneler Yasası" olarak bildiği düzenleme geldi. Burada sadece üst düzey bürokratlar değil, tüm okul müdürleri ve yardımcıları görevden alındı. Kendilerine yakın olanların süresini uzattılar, diğerlerini tasfiye ettiler. Bunu yaparken de o dönem ters düştükleri yapıları (FETÖ) ayıklıyoruz bahanesini kullandılar ama aslında liyakatli, Atatürkçü, demokrat, laik, bilimsel eğitimi ilke edinmiş binlerce eğitimciyi kıyımdan geçirdiler. Artık sistemin adı "yönetici atama" değil, "yönetici görevlendirme" oldu.
"GİT DAVA AÇ, KESİN KAZANIRSIN AMA BEDELİ AĞIR"
Peki hocam, bugün durum daha mı vahim? "Hukuka aykırı uygulamalar" derken tam olarak neyi kastediyorsunuz? Öğretmenler neyle karşı karşıya?
Şahin Bey, bugün il milli eğitim müdürlüklerinde bir garabet yaşanıyor. Yapılan işlemin yanlış olduğunu yönetici de biliyor ama öğretmene "Git dava aç" diyor. Hatta "Dava açarsan kesin kazanırsın" diyen yöneticiler var. Peki neden kendisi düzeltmiyor? Çünkü 2011’de çıkan 659 sayılı KHK ile hak aramanın önüne maddi bir set çektiler.
Eskiden bir memur dava kaybettiğinde idarenin avukatına ücret ödemezdi. Şimdi ise davayı kaybettiğiniz an 30 bin liradan başlayan ve 50 bin lirayı bulan vekalet ücretleri ve masraflarla karşılaşıyorsunuz. Öğretmen "Ya kaybedersem?" korkusuyla adaleti aramaktan vazgeçiyor. Şu an MEB'de devam eden 60 bin dava dosyası var. Bu, bir bakanlık için utanç tablosudur.
VERİ GİZLEME VE ŞEFFAFLIK SORUNU
Bir de sizin yıllardır sorduğunuz ama cevap alamadığınız o kayıp çocuklar meselesi var. Veri paylaşımı neden bu kadar zorlaştı?
MEB artık bilgi saklayan bir kurum haline geldi. Bilgi Edinme Kanunu AB normları için çıkarılmıştı ve her tür bilgiye ulaşmak mümkündü. Fakat bugün işlemiyor. Örneğin ben yıllardır 2013'te getirilen "hafızlık eğitimi" nedeniyle okuldan uzak kalan, ortaokul çağındaki çocukların sayısını öğrenmek istiyorum. "Adeta bu seni ilgilendiren bir konu değil" diyorlar. Çocuklar eğitimden kopuyor mu, kaç çocuk okul dışında? Bu ve birçok veriyi toplumdan gizliyorlar.
SONUÇ: ANLAYIŞ DEĞİŞMEDEN EĞİTİM DÜZELMEZ
Son önerileriniz ve mesajınız nedir?
İki noktayı vurgulamak isterim. Birincisi; eğitim emekçileri her ne olursa olsun haklarını aramaktan vazgeçmesinler, bu tarihe not düşmektir. İkincisi ise; MEB’de isimler veya yönetmelikler değişerek çözüm olmaz. Bakanlıktaki temel anlayışın değişmesi gerekir. Bu anlayış değişikliği için de iktidar değişikliği gerekir. Takdir halkımızındır.
Sevgili hocam değerli bilgileriniz için size teşekkür ediyorum. Türkiye Hepimizin, Eğitim Hepimizin...