Mehmet Tezkan
Galiba Erdoğan’ın önüne Rockefeller raporları konuluyor!
Okudum, gözlerime inanamadım. Bir yanlışlık var dedim.
Başka kaynaklara baktım yanlışlık yok.
Geçtim televizyonun karşısına haberleri izledim. Kulağımla da duyayım istedim.
Valla söylemiş…
Cumhurbaşkanı demiş ki:
‘Özellikle şu anda ana muhalefet ve beraberinde oldukları bir şeyi unutuyorlar, biz cumhur ittifakı olarak emin adımlarla yarınlara yürüyoruz. Avrupa'ya bakalım, İngiltere'de raflar boş, Amerika'da boş, Avrupa'da boş, elhamdülillah bizde bolluk bereket yoluna devam ediyor. Fakat nankörlere ne anlatırsan anlat anlamazlar. Gözleri var görmezler, kulakları var duymazlar. Dili var hakkı söylemez.’
AKP Genel Başkanı bu sözleri inanarak mı söylüyor yoksa politika halkı kandırma sanatıdır yolundan hareketle mi söylüyor.
Kaç kişiyi inandırırsam kardır mantığıyla mı?
Yoksa kendisine Rockefeller usulü pembe raporlar mı sunuluyor?
Rockefeller’e özel her gün tek nüshalık pembe gazete yapılıyordu ya… Ondan söz ediyorum.
Acaba Erdoğan için de aynı yöntemle pembe raporlar mı hazırlanıyor?
ABD’nin, Avrupa’nın battığını, bizim dünya lideri olduğumuzu mu söylüyorlar?
Gerçi iktidara yakın tüm gazeteler şu ara Rockefeller gazetesi çıkarıyor...
Yazarları Rockefeller yazarlığı yapıyor…
Pembe gazete de nedir bu diyeceksiniz…
Rockefeller gazeteciliğini en güzel Sözcü yazarı Yılmaz Özdil anlatmıştı. Özdil’in 5 ocak 2021 tarihli yazısına göz atalım...
“Milattan önce misali, bırakın interneti cep telefonunu filan, televizyonun bile henüz olmadığı dönemlerde “dolar milyarderi” kavramının sözlük anlamıydı Rockefeller… Petrol ve bankacılık gelirleriyle, dünyanın en zengin insanıydı, finans imparatoruydu.
Küresel ekonomik kriz başladığında hasta yatağındaydı, çaresiz garibanlar gökdelenlerden atlayarak canına kıyarken, gazeteleri okuyor, morali bozuluyor, tansiyonu çıkıyordu, paracıklarını kaybedecek diye endişe ediyor, bunalıma giriyordu.
Çevresinde pervane olan dalkavuklar, düşündüler taşındılar, dünya basın tarihinde görülmemiş bir yalakalık icat ettiler.
Pembe gazete!
Tek nüsha basılıyordu.
Dünyadaki gelişmeleri hasta yatağından takip etmeye çalışan Rockefeller'ın kahvaltı tepsisine bırakılıyordu.
Rockefeller tek nüsha basıldığını elbette bilmiyordu, gazete bayilerinden satın alınmış normal bir gazete zannediyordu.
Okuyor, morali düzeliyordu.
Çünkü, gazetede tek kelime olumsuz haber yer almıyordu.
Güllük gülistanlıktı.
ABD ekonomisinin ne kadar şahane gittiğini, ekonominin habire büyüdüğünü, dünyada ekonomik çıkarlarını sekteye uğratacak herhangi bir tatsızlık yaşanmadığını, borsanın adeta füze gibi yükseldiğini, işsizliğin yok denecek kadar azaldığını yazıyordu.
Ekonomi sayfaları bin bir gece masalları gibi büyüleyiciydi, Rockefeller'ın sahibi olduğu petrol kuyularından en yüksek gravitelerin fışkırdığı, rakip şirketlerin sondajlarının adeta kuruduğu, Amerikan vatandaşlarının öbür bankalardaki hesaplarını kapatıp, bütün mevduatlarını Rockefeller'ın bankalarına yatırmaya koştuğu anlatılıyordu.
Siyaset sayfalarında habire kamuoyu anketleri yayınlanıyordu, Rockefeller'ın desteklediği Cumhuriyetçi Parti silip süpürüyordu, önümüzdeki seçimde Cumhuriyetçi Parti'nin yeniden kazanacağına kesin gözüyle bakılıyordu, seçmenler çok memnundu, istikrar istiyorlardı, muhalefetteki Demokrat Parti hayal kırıklığı yaşıyordu, ABD başkanı her yaptığı konuşmada Rockefeller'e atıfta bulunuyor, Rockefeller'ın memlekete katkıları nedeniyle teşekkür ediyordu.
Spor sayfalarına göre, Rockefeller'ın taraftarı olduğu beyzbol takımı muhteşem bir sezon yaşıyordu, rakiplerini devamlı hezimete uğratıyordu, yalakalar hiç üşenmiyor, oynanmamış maçların oynanmış gibi kritiklerini yazıyorlardı.
Kültür sanat sayfalarında Rockefeller'ın en sevdiği sanatçılar kapalı gişe oynuyordu, salonları hınca hınç dolduruyorlardı, ne kadar prestijli ödül varsa, hep onlar alıyordu, ödül törenlerinde sanatsever Rockefeller asla unutulmuyor, kendisine teşekkür ediliyordu.
Yıldız fallarında bile yalakalık yapmanın yolunu aramışlardı, Rockefeller'ın burcu pırıl pırıl parlıyordu, geleceğe dair sağlık ve başarı vadediyordu.
Köşe yazarları vardı.
Parayı bastıranın zevkine göre kalem oynatan, yalamaktan dillerinde pütür kalmamış gazeteciler seçilmişti.
Hayalleri gerçekmiş gibi yazıyor, birinci sayfada yer alan düpedüz yalanlara, ballandıra ballandıra makaleler döşeniyorlardı”
Cumhurbaşkanı’nın da morali bozulmasın diye galiba benzer yöntem izliyorlar…
Çünkü Cumhurbaşkanı Batı’nın aç biilaç olduğunu ilk kez söylemiyor. Geçenlerde de söylemişti.
Demişti ki…
“Amerika’nın, İngiltere’nin halini görüyorsunuz değil mi? Benzin yok benzin. Almanya’da kuyruklar, Fransa’da kuyruklar, yiyeceklerini bulamıyorlar, Türkiye’de böyle bir sorun yok”
Haline acıdığımız İngilizlerin bir sterlini kaç Türk lirası biliyor musunuz?
13 lira 16 kuruş…
Kabaca bir Türk lirasının değeri bir sterlinin 13’te biri. Veya bir sterlin bir Türk lirasının 13 katı…
Euro farklı değil.
11 lira 13 kuruş olmuş. Aç Almanlar, zavallı Almanlar Türkiye’ye gelip 100 Euro bozdursa 1113 lira alır. 300 Euro bozdursa 3339 lira alır. Asgari ücretten fazla.
500 Euro bozdursa kral gibi yaşar.
Amerikalılar da öyle… Ülkelerinde domates/ patates almak için kuyruklara gireceklerine gelsinler Türkiye’ye…
Bir dolar verseler dokuz buçuk katını alacaklar, gül gibi yaşarlar.
Cumhurbaşkanı farkında değil. İktidarı sayesinde, 19 yıldır yönettiği ülke Batı’nın fakir ülkesi oldu.
1970’lerin, 80’lerin doğu bloğu ülkeleri gibi olduk. Şu andaki halimiz 80’lerin Bulgaristan’ından, Romanya’sından, Macaristan’ından farkı yok.
Türkiye Başkanlık rejimi/sistemiyle birlikte 30 yıl geriye gitti…
Asgari ücret alan bir Alman, bir Fransız, bir İngiliz Türkiye’de o parayla bir ay muhteşem hayat yaşar. Türkiye’de asgari ücret alan bir kişi Edirne’nin dışına çıkamaz…
Bırakın asgari ücreti, yedi bin, sekiz bin lira maaş verdiğimiz doktorlar bile Londra’nın yüzünü göremez!..
Göremiyor.
Cumhuriyetimizin 98 yılında bunları yazdığım için çok üzgünüm.
Ama ne yapayım. Gerçek bu.
En büyük bayramımız kutlu olsun…