MEB “Halk Eğitimi Merkezi” tabelalarındaki “halk” ifadesini kaldırsın

Tarihçe ve Misyon

Halk Eğitimi Merkezleri, Türkiye’de 1950’li yıllardan itibaren yaygın eğitim anlayışının bir parçası olarak kurulmuş, özellikle kırsal kesimde okuma yazma seferberliğiyle başlayan bir misyon üstlenmiştir. Yıllar içinde yalnızca okuma yazma değil; meslek edindirme, el sanatları, kültür-sanat, yabancı dil, bilgisayar ,gastronomi,giyim gibi alanlarda kurslar açarak milyonlarca vatandaşa ücretsiz eğitim imkânı sunmuştur. Devletin “her yaştan vatandaş için ikinci bir okul” anlayışıyla hayata geçirdiği bu kurumlar, toplumun sosyal ve ekonomik gelişiminde önemli bir rol oynamıştır.

Halk Eğitim Merkezlerinde Halk Var mı?

Ancak bugün geldiğimiz noktada sorulması gereken soru şu:Halk Eğitimi Merkezlerinde hâlâ “halk” var mı? Yoksa bu kurumlar çoktan belli vakıfların, belediyelerin ve siyasi kadroların arka bahçesine mi dönüştü?

Siyasi Müdahaleler ve İhtiyaçtan Sapma

Geçmiş yıllarda, belediyelerin büyük bir kısmının AK Partili olduğu dönemde, Halk Eğitimi Merkezlerinin sınıfları TÜGVA, TÜRGEV, İlim Yayma gibi vakıflara, camilere ve özellikle belediyelere ölçüsüz şekilde açıldı. İhtiyaca göre değil, siyasete göre kurslar açıldı. Bir ilçede üç camide aynı anda kurs açılırken, vatandaşın defalarca talep ettiği bilgisayar, yabancı dil veya meslek edindirme kursları ya hiç açılmadı ya da aylarca ertelendi. Halk Eğitimi Merkezleri, halkın ihtiyaçlarını karşılamak yerine, ideolojik çevrelere hizmet eden araçlara dönüştürüldü.

Belediyeler ve Usta Öğretici Seçimi

Bununla da kalmadı. Belediyelerle yapılan protokoller sayesinde Halk Eğitimi Merkezleri, partilerin insan kaynakları ofisine dönüştürüldü. Normalde usta öğretici seçimi, Halk Eğitimi Merkezlerinin yönetmeliğe uygun bir şekilde yapması gereken bir iştir. Ancak birçok yerde belediyeler bu yetkiyi fiilen kendi üzerine aldı. Kimi belediyeler “bizim kurslarımızda çalışacak kişiler” diyerek listeleri bizzat hazırladı, isimleri kendileri seçti. Halk Eğitimi Merkezi yöneticilerine ise bu konuda hiçbir inisiyatif bırakılmadı. Böylece süreç tamamen siyasetin kontrolüne geçti.

Bedelini Halk Ödüyor

Bugün gelinen noktada bu uygulamaların ağır faturası ortaya çıkmış durumda. Yıllar boyunca hunharca açılan, ihtiyaç gözetilmeden çoğaltılan, yalnızca protokol gereği var olan kursların ardından Halk Eğitimi Merkezleri şimdi frene bastı. Artık kurs açma konusunda isteksizler, çünkü geçmişteki ölçüsüzlüklerin bedelini ödüyorlar. Yöneticiler, “bir daha aynı yanlışın içine düşmeyelim” kaygısıyla hareket ediyor. Bu yüzden halkın en çok ihtiyaç duyduğu bilgisayar, yabancı dil, meslek edindirme ya da çocuk gelişim kursları talep edilse bile, çoğu yerde “kontenjan yok” ya da “bu yıl açamıyoruz” cevabı veriliyor.

Yani geçmişte hunharca kurs açan sistem, bugün halk için gerekli kursları açmaktan imtina eden bir yapıya dönüşmüş durumda. Halk Eğitimi Merkezi yöneticileri risk almaktan kaçınıyor, denetimlerin ve siyasi baskıların gölgesinde hareket ediyor. Bedelini ise doğrudan vatandaş ödüyor: Kursa gitmek isteyenler kapıdan geri dönüyor, usta öğreticiler işsiz kalıyor, eğitim hakkı heba oluyor.

Geçmişin Yaralarının Bugüne Etkisi

Geçmiş yıllarda AKP’li belediyeler ve yandaş STK’lara ölçüsüz ve hunharca açılan kursların açtığı yarayı kapatmak için yaşanan manzara şu: Halk Eğitim Merkezleri kapatılıyor, belediyeler değişince protokoller iptal ediliyor, yüzlerce kursiyer ortada kalıyor, usta öğreticiler kursların açılmamasını protesto ediyor, binlerce usta öğretici belirsizlik içinde bırakılıyor. Bunların hiçbiri tesadüf değil. Geçmişte yapılan ölçüsüz uygulamaların ve siyasi kadrolaşmanın bedeli, bugün halka ödetiliyor.

Halkın Vergileri ve Sorumluluk

Halkın vergileriyle ayakta duran bu kurumlar, kimin için çalışıyor? Eğer bir Halk Eğitimi Merkezi, siyasi bir partinin kadro dağıtım alanı haline geldiyse, orada artık ne halk vardır ne de eğitim. Eğitim hakkının gölgesinde partizan istihdamı yapılır, liyakatli usta öğreticilerin yerini parti üyesi usta öğreticiler alır, denetim mekanizması çalışmaz, kamu kaynakları heba edilir. Bu tablo yalnızca Halk Eğitimi Merkezlerini değil, tüm kamu kurumlarını da etkiler.

Halk Eğitimi Merkezleri, siyasi vakıfların, belediye protokollerinin ya da partilerin kadro istihdamlarının konusu olamaz. Olursa, bu kurumların adı “halk” ile anılsa da, halktan tamamen kopmuş olur. Eğer bu gidişata dur denmezse, Halk Eğitimi Merkezleri bir tabela kurumuna dönüşecek; kurs bekleyen binlerce vatandaşın, iş arayan on binlerce öğretmenin hakkı ise heba olmaya devam edecek.

Halk İçin Eğitim

Halk Eğitimi Merkezleri, siyasi ayrım yapmaksızın tüm halkın hakkıdır. Bu hak, hiçbir siyasi grubun arka bahçesi olamayacak kadar değerlidir. Halkın hakkını hakkaniyetli kullanmak ve kullandırmak, MEB’in asli görevidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Şahin Aybek Arşivi