Taraf değiştiren kelimeler: Cunta

“Dünyada ve Türkiye’de birçok iktidar güç kazandıkça otoriterleşmiştir; bugün bunun benzeri bir süreci yaşıyoruz. İktidarları var eden kelimeler, zaman içinde onları zorlayan, hatta onları iktidardan uzaklaştıran kelimelere dönüşebiliyor. Yıllarca mağduriyet devşirilen bir kavramla aynı cümlenin içinde anılmak, bugün yaşanan siyasal dönüşümün en çarpıcı örneklerinden biridir.”

Eğitimci yazar Sercan Çelik ile “cunta” kelimesi üzerine konuştuk.

yeni-proje-20.jpg
Eğitimci yazar Sercan Çelik

CUNTA NEDİR?

“Cunta”, kökeni itibarıyla İspanyolca junta sözcüğünden gelir ve başlangıçta kurul, heyet, komite, birlik, toplantı gibi sivil anlamlarda kullanılırdı. Ancak 1808-1814 İspanya Bağımsızlık Savaşı sırasında ortaya çıkan juntas revolucionarias yani devrimci komiteler, kelimeye güçlü bir siyasal ton kazandırdı. 20. yüzyıla gelindiğinde Latin Amerika’daki askeri darbelerle birlikte kelime, küresel literatürde otoriter askeri yönetimlerin adı haline geldi. Artık “cunta” denildiğinde, demokratik süreçleri askıya alarak yönetimi gasp eden kapalı bir karar mekanizması anlaşılıyor. Bugün kelime, elindeki gücü kullanarak demokratik yollarla gelmiş meşru iktidarı devirip yönetime el koyan komiteyi tanımlamak için kullanılıyor.

Türkiye’de 1960-61 Milli Birlik Komitesi ve 1980 sonrası Milli Güvenlik Konseyi bu tanımın yerel karşılıklarıdır. Her iki dönemde de halkın seçtiği siyasi otorite askeri bir komite tarafından devre dışı bırakılmış, anayasal düzen askıya alınmıştır.

CUNTA KELİMESİNİN ÜLKEMİZDEKİ ÇAĞRIŞIMI NASIL BİR SÜREÇ İZLEDİ?

Bu topraklarda ordunun siyaset üzerindeki etkisi Osmanlı’dan beri tartışma konusudur. Yeniçeri Ocağı’nın padişahları devirebilmesi, Genç Osman’ın katli, II. Mahmud’un yeniçeri ocağını kaldırmak için giriştiği Vaka-i Hayriye, ordunun siyasal alanı belirleyen bir güç olduğunun tarihsel örnekleridir. Modern ordu döneminde de durum değişmedi; II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesi bunun göstergesidir. Dünyada da tablo benzerdir: Güvenlik aygıtları çoğu zaman siyasete yön veren bir baskı unsuruna dönüşmüştür. Bunun için askeri darbe yaşamamış ülke sayısı azdır.

Türkiye’de kelimenin anlamının ve tarafının kayması çok partili hayata geçişle birlikte belirginleşti. 1950’de iktidar değişti, demokratik rejim işledi fakat kısa süre içinde siyasal gerilimler sertleşti. 27 Mayıs 1960 darbesi Demokrat Parti’nin otoriterleşme eğilimleri, Meclis’teki krizler, basına yönelik baskılar ve sokak hareketleri üzerinden gerekçelendirildi. Ancak ne gerekçe gösterilirse gösterilsin, sonuç olarak meşru bir iktidar devrildi ve ülke askeri bir komite tarafından yönetilmeye başlandı.

Bu kırılma, kelimenin hafızadaki yerini yeniden belirledi. Sağ siyasi söylemde CHP “ordu ile ilişkili parti” olarak kodlandı. Bunun üç nedeni vardı: CHP’nin kurucu kadrolarının asker olması, Cumhuriyeti kuran komutanların partiyle özdeşleşmesi, 1961’de cunta gölgesinde yapılan seçimlerde CHP’nin birinci parti çıkması sağ hafızada “asker CHP’yi destekledi” algısını pekiştirdi. Ayrıca 1972’ye kadar parti başında hem asker hem siyasetçi kimliği olan İsmet İnönü’nün bulunması da sağ partilerin bu anlatıyı sürdürmesine neden oldu.

Darbeler sağ iktidarları devirdi fakat her darbe sonrası sağ siyaset sandıkta güçlendi. 1961 seçimlerinde sağ blokun toplam oyu yüzde 60’a ulaştı. 12 Eylül sonrası Anavatan Partisi’nin yükselişi de aynı döngünün devamıydı. Bu nedenle “CHP orduyu çağırıyor” söylemi bir propaganda ezberinden öteye geçemedi. Gerçekte darbeler sağ siyaseti yeniden konsolide ediyor, CHP ise 1980 darbesinde kapatılarak en ağır bedeli ödüyordu.

AKP döneminde kelimenin çağrışımı yeniden değişti. 2007 e-muhtırası iktidarı güçlendirdi; Ergenekon ve Balyoz davaları orduyu yeniden dizayn etti ve cemaat etkisine açtı. Bu güç ilişkisi bozulduğunda 15 Temmuz darbe girişimi yaşandı. Bu girişim iktidarın tabanını sertleştirdi fakat yönetim tarzını daha merkezi, daha baskıcı bir yapıya dönüştürdü. Ülke uzun süre OHAL ile yönetildi; OHAL sona erse bile, KHK’ların yarattığı yönetsel biçim kalıcı hale geldi. Bu, yürütmenin gücünün olağanüstü koşullar dışına taşması sonucunu doğurdu.

PEKİ TARAF DEĞİŞTİRME NASIL OLDU?

İktidarın 2013’deki Gezi Olaylarıyla görünür hale gelen otoriterleşme eğilimi, 15 Temmuz sonrasında en yüksek seviyeye ulaştı. İktidarın ömrü kısaldıkça baskısı arttı. CHP’nin 2024 yerel seçimlerinde ittifaksız birinci parti çıkması iktidarı iki seçeneğe itti; ya siyasi ömrünün sona erdiğini kabul edecek ya da uzatmak için baskıyı artıracaktı. İkinci yolu tercih etti.

Cuntacılığı yıllarca CHP’ye yamayan sağ siyaset, bu kez bambaşka bir tablo yarattı. Seçilmiş belediye başkanlarının görevden uzaklaştırılması, kayyum uygulamalarının rutinleşmesi, sandık iradesinin etkisizleştirilmesi ve hukukun yürütmeye göre şekillenmesi kelimenin yönünü tamamen değiştirdi. Daha önceki yazılarda millet ve millet iradesinin nasıl şerit değiştirdiğini belirtmiştik. Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir sağ parti, kamuoyu tarafından “cuntacılık” ile anılmaya başladı. Bugün halkın geniş bir kesimi “cunta” kelimesini CHP ile değil, demokratik düzeni zayıflatan bu pratiklerle ilişkilendiriyor. Kavramın taraf değiştirmesi tam olarak bu noktada görünür hale geldi.

AKP “CUNTA” KELİMESİNE NEDEN BU KADAR SERT TEPKİ VERDİ?

CHP’li belediye başkanlarına yönelik operasyon muhalefet tarafından “halkın iradesine darbe” olarak tanımlandı ve iktidarın bu doğrultuda hareket ettiği vurgulandı. İktidar bu tanımlamaları çok önemsemedi. Ancak Özgür Özel’in “cuntacılar” ifadesi sonrası birden tüm hükümet bileşenleri aynı anda tepki gösterdi; bakanlar art arda açıklamalar yaptı ve “Cunta demek CHP demek” başlıklı kampanyalar yürütüldü.

AKP genellikle söylemini rakipleri üzerinden kurmayan bir parti olmasına rağmen bu kez sert bir karşılık verme ihtiyacı hissetti. Çünkü iki gerçeklik vardı: CHP’nin söylemlerinin artık toplumda karşılık bulduğu görülüyor, “cunta” kelimesinin iktidarın mevcut uygulamalarıyla ilişkilendirilebileceği ihtimali iktidarı rahatsız ediyor.

SON OLARAK NE SÖYLEMEK İSTERSİNİZ?

Dünyada ve Türkiye’de birçok iktidar güç kazandıkça otoriterleşmiştir; bugün bunun benzeri bir süreci yaşıyoruz. İktidarları var eden kelimeler, zaman içinde onları zorlayan, hatta onları iktidardan uzaklaştıran kelimelere dönüşebiliyor. Yıllarca mağduriyet devşirilen bir kavramla aynı cümlenin içinde anılmak, bugün yaşanan siyasal dönüşümün en çarpıcı örneklerinden biridir.

Sevgili hocam değerli bilgileriniz için size teşekkür ediyorum. Türkiye Hepimizin, Eğitim Hepimizin...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Şahin Aybek Arşivi

Ara tatiller neden gerekli?

06 Aralık 2025 Cumartesi 05:00