Mehmet Tezkan
İktidarda kimlerin dolar hesabı var? Devlet Başkanı’nın kesin yoktur!
Bugün aklıma takılan birkaç soruyu sormak istedim. Yanıt alamayacağımı bile bile…
Dünya âlem biliyor ki Merkez Bankası döviz kurunu bilerek isteyerek yükseltiyor,
yani Türk lirasının değerini bilerek isteyerek düşürüyor.
Bu uygulamaya koydukları yeni yöntem. Türkiye deney tahtası hepimiz kobayız ya, gıkımız çıkmıyor ya, çıkarsa üzerimize polis çöküyor ya iktidar buna güvenerek ekonomide yeni bir tezini daha yürürlüğe koydu.
Bir önceki tezi faizi düşürerek enflasyonun düşmesini sağlamaktı. Meşhur faiz sebep enflasyondur tezi. Veya inadı!..
Faiz düşünce kur doğal olarak zıpladı, kuru baskılamak için kamu bankalarından Merkez Bankası’na hortum bağlayarak rezervini boşattılar. Piyasaya ucuz dolar sattılar. Kuru yedi liranın altında tutmak için 125 milyar dolar harcadılar.
Ama olmadı…
(Hatırlatma… Bunun 60 milyar doları gerçekten ihtiyacı olan, dolarla borç ödemek zorunda olan özel sektöre gitti. Geri kalan 70 milyar doların kimde olduğu o kimlerin doları kaç paradan satın alındığı bilinmiyor. O paranın nasıl kullanacağına ilişkin senaryoyu Cuma günü yazdım)
Bu tez çökünce kur 6.90’lerden 8.40’lara fırlayınca Merkez Bankası Başkanı kovuldu, damat Maliye Bakanı ‘ at izi it izine karıştı Cenap-ı Allah sonumuzu hayreylesin’ diyerek istifa etti.
Cumhurbaşkanı ve Saray bürokratları bu günlerde ekonomi üzerinde yeni bir deneye başladı.
Yine faizi enflasyonu indirmek için aşağıya çektiler ama bu kez kuru serbest bıraktılar. Yani yüksek kur politikasına geçtiler.
İktidarı destekleyen iktidara muhalif olan aklı başında tüm iktisatçılar bunun doları/Euro’yu patlatacağını söyledi.
Merkez Bankası bile bile döviz kurunu patlattı. Dolara 10 liraya , Euro’yu 11,5 liraya dayadı.
Şimdi soruyorum.
Merkez Bankası Başkanı’nın bankada veya yastık altında doları var mıdır?
Varsa büyük suç…
Faizi düşürerek doların yukarıya çıkmasına imza veren Para Kurulu üyelerinin bankalarda döviz hesabı var mıdır?
Varsa büyük suç…
Faizin indirilmesini şiddetle savunan Cumhurbaşkanı Ekonomi Danışmanları Yiğit Bulut ve Cemil Ertem’in dolar veya Euro hesabı var mıdır?
Yastık altında altınları…
Varsa büyük suç…
Eski yeni Maliye Bakanlarının Berat Albayrak ve Lütfü Elvan’ın…
Varsa büyük suç…
Cumhurbaşkanı’nın yakın çevresinin, dar kadrosunun da olan bitenden mutlaka haberi vardır. Alınan kararlar üzerinde öyle veya böyle etkili olmuştur.
Kim onlar?
Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın…
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun…
Onların da paraları dövizde midir, yoksa Türk lirasında mı?
Paraları dolardaysa büyük suç…
Öğrenmek mümkün mü?
Değil… Kendileri açıklamadıkları sürece değil.
İçinizdeki sesi duyar gibiyim…
Cumhurbaşkanı’na neden döviz hesabın var mı yok mu diye sormuyorsun diye yavaş yavaş sinirleniyorsunuz.
Her kararın başı o… Ona neden sormuyorsun, çekiniyor musun diye kızmaya başladığınızı hissediyorum.
Sormayacağım…
Neden mi?
Çünkü Tayyip Erdoğan siyasi kimliğinden azade Türkiye Cumhuriyeti’ni Devlet Başkanı. Devleti temsil eden bir numaralı isim.
Bir ülkenin devlet başkanı tasarrufunu, yani kazandığı parayı bir başka ülkenin parasına yatıramaz.
Kendi ülkenin parasına ihanet edemez.
Halkına Türk lirasında kalın derken kendi yabancı paraya yatırım yapamaz.
Kendi parasına ihanet etmek vatana ihanet etmek olur.
Bu bakış açısıyla inanıyorum ki; Cumhurbaşkanı’nın, eşinin, çocuklarının tasarrufu Türk lirasındadır.
Aksini düşünemem bile…
Bu sebeple sormuyorum bile.
Araya bir yıldız attım. İki gündür ortalığı kasıp kavuran büyükelçiler krizine değinmek istiyorum. 10 Büyükelçinin açıklaması yöntem olarak yakışık almıyordu ama içerik olarak doğruydu.
Ankara’ya göre iç işlerine müdahaleydi ama başka ABD olmak üzere Kanada, Almanya, Fransa, Hollanda ve öteki ülkelere göre değildi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararına uyulmasını hatırlatmaktı.
Dün Halk TV’de ki neden/sonuç (sabah 9/11 arası) programında uzun uzun anlattım.
Bildiri veya mektup yayınlayan büyükelçiler Dışişlerine çağrılarak hadlerini aştıkları konusunda uyarıldı.
Mesele kapanmıştı.
Cumhurbaşkanı alevlendirdi. Büyükelçilerin istenmeyen adam ilan edilmesi talimatı verdiğini söyledi. Anlaşılan o ki, Dışişlerinin deneyimli diplomatları devreye girdi. Ara formül bulundu. Büyükelçiler Viyana sözleşmesinin 41. maddesine bağlı olduklarını açıkladılar.
Aksini söylemeleri mümkün değil zaten. İç işlerine karışırız, Viyana sözleşmesini ihlal ederiz diyemezlerdi herhalde.
Cumhurbaşkanı da bunu olumlu buldu. Kriz bitti.
Bu mesele kamuoyuna şöyle satılacaktır.
Şöyle pazarlanacaktır.
Cumhurbaşkanı rest çekti geri adım attılar.
Dik duruş budur işte…
Yani başarı öyküsü yazacaklar.
Adım gibi eminim. Cumhurbaşkanı büyükelçileri istenmeyen adam ilan edin, yani atın bunları derken bile bu adımı atmayacağını biliyordu…
Anlaşılan o ki iş baştan kotarıldı, sonra efelenme bölümüne geçildi.