Çözüm Atatürk'ün aydınlattığı yoldur

Güney komşumuz Suriye’de, Esad ailesinin liderliğinde, yarım asırdır süren BAAS rejimi son buldu.

Baba Hafız Esad ve sonrasında oğlu Beşar Esad’ın sürdürdüğü otoriter rejim yıkıldı.

Beşar Esad, babasından sonra devraldığı Suriye’de diktatöryal sistemi devam ettirmek yerine Atatürk’ün, İnönü’nün yolunu izleyip laik, çok partili demokratik bir hukuk devleti kursaydı, kendisi kaybetse bile Suriye kazanır ve çağdaş ülkeler topluluğunda yerini alırdı.

Ancak oğul Esad babasının izinden gitti ve kaybetti.

Kaybeden sadece Esad ailesi olsa önemli bir sorun olmazdı ama kaybeden Suriye halkı oldu.

Esad ailesinin otoriter rejiminin yerini laik, demokratik bir hukuk sistemi değil biri şeriat devleti diğeri Büyük Kürdistan devleti kurmak isteyen iki terör örgütü aldı.

Biri Suriye’de şeriat devleti kurmak isteyen Heyetül Tahrir eş-Şam (HTŞ) terör örgütü, diğeri birleşmiş Büyük Kürdistan Devleti kurmayı amaçlayan terör örgütü PKK ve Suriye’deki kolu YPG-PYD örgütü.

Her iki örgüt de ABD emperyalizmi tarafından destekleniyor.

Şeriat isteyen HTŞ’nin Suriye’ye demokrasi getireceğini beklemek boş bir hayaldir.

HTŞ’nin yapacağı Suriye’yi Taliban Afganistanına dönüştürmektir.

ABD emperyalizmi, Ortadoğu ülkelerinin doğal kaynaklarını krallıkları, emirlikleri, sultanlıkları destekleyerek sömürüyor.

Sömürüyü sürdürebilmek için de çıkarı gerektiğinde laiklik yerine şeriatı, demokrasi yerine otoriter yönetimleri destekliyor.

Nitekim bu sömürüyü sürdürebilmek için Türkiye’ye önerdiği Atatürk’ü reddetmek ve “Ilımlı İslam” ülkesi olmaktı.

Bu öneri akademisyen Samuel Huntington ve Türkiye CİA Şefi Graham Fuller tarafından kaleme alınmıştır.

Huntington, Medeniyetler Çatışması kitabında Türkiye için şöyle yazıyordu:

Türkiye’nin Müslüman ülkeler arasında benzersiz bir yeri vardır. Türkiye’nin sonuçta bir ‘Güney Afrika’ rolü kotarması hiç de mantık dışı değildir: Güney Afrika’nın ırk ayrımcılığını ilga etmesi gibi, [Türkiye de] kendine yabancı olduğu gerekçesiyle laikliği kaldırıp, kendi medeniyet kümesinde bir parya konumundan çıkarak bu medeniyetin lideri haline gelebilir.

Ama bunu yapabilmek için Atatürk’ün mirasını, Rusya’nın Lenin’in mirasını reddedişinden daha eksiksiz bir şekilde reddetmek zorunda kalacaktır. Böyle bir hamle aynı zamanda Atatürk kalibresinde bir lideri, Türkiye’yi bölünmüş ülke olmaktan çıkarıp, çekirdek bir devlet haline getirmek için gerekli siyasal ve dinsel meşruluğu kendisinde toplamış olan bir lideri gerektirir."

Türkiye’de anayasayı, yargı kararlarını işine gelmediği zaman uygulamayan AK Parti iktidarı demokratik, laik devleti, ABD’nin CIA şefi Fuller’in ve akademisyen Huntington’un önerdiği gibi İslamcı bir devlete dönüştürme yolunda büyük mesafe aldı.

Huntington ve Fuller’in tezleri, Türkiye’nin Atatürk’ü ve laik cumhuriyeti reddetmesi gerektiğiydi.

Böylece kurulacak "ılımlı İslam" devletiyle Türkiye İslam ülkelerinin lideri olacaktı.

AK Parti iktidarı bu görüşlere yakın politikalar izleyerek, Atatürk’ü ve laikliği geri plana atıp İslam devletini savunan kadroları iş başına getirdi.

Bugün artık toplumun en çok güvendiği kurumlara eskisi gibi güvenilmiyor.

Yargı bağımsızlığının ortadan kaldırılması, yargıya siyasetin ve tarikatların sokulması sonucu özellikle siyasi davalarda iktidarın istediği gibi karar veren bir yapı oluşturuldu.

Bunun birçok örneğini saymak mümkün.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nde anayasaya, demokrasiye, Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı general ve subaylar kumpas davalarıyla tasfiye edildi.

Yerlerine FETÖ’cü subaylar atandı ve komutanlık görevlerine getirildi. TSK’da güçlenen FETÖ 15 Temmuz 2016’da askeri darbe yapmaya kalkıştı, 250’den fazla vatandaşımız şehit oldu. Darbe girişiminden sonra saptadığı FETÖ’cüleri ayıklayan iktidar bunların yerine yine liyakate göre değil sadakate göre atama yaptı.

Bu kez FETÖ yerine diğer tarikat mensupları devlet kurumlarında önemli yerlere atandılar.

TSK içinde tarikat mensubu cübbeli amiral olduğu görüldü.

TSK gibi emniyet teşkilatı, yargı gibi kurumlar, siyasetten ve tarikatlardan özenle uzak tutulması, korunması gereken kurumlardır.

Bugün aslında özerk ve bağımsız olması gereken ancak iktidar partisiyle bütünleşmiş kurumların yeniden inşa edilmesi gerekiyor.

Seçimlerde işbaşına yeni bir iktidar gelirse yapması gereken en acil iş demokrasiyi, laik cumhuriyeti, dolayısıyla devleti yeniden inşa etmektir.

Bunun anlamı Türkiye için de Suriye için de diğer Ortadoğu ülkeleri için de çıkış yolunun Atatürk’ün aydınlattığı yol olduğudur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fikret Bila Arşivi