Ayşenur Arslan

Ayşenur Arslan

Medya'nın kirleri Saray'ın hesapları

Bizde pek gündem olmadı ama, bir süredir Hollywood yıldızları rol arkadaşları hakkındaki “ifşalarla” konuşuluyor. Nasıl dev isimler hakkında nasıl dudak uçuklatan iddialar söz konusu, inanamazsınız.

Buna rağmen gündem / haber olmamasının nedeni, herhalde konuşanların “artık sinemadan elini eteğini çekmiş eski isimler” olması.

Goldie Hawn mesela.. Şimdi sinema meraklıları dışında kim bilir de kim söylediklerine kulak verir..

Şimdiki kuşağın ilgileneceği isimler ise muhtemelen, piyasadan silinmemek adına susarlar. O devasa ve acımasız sektörde ayakta kalabilmek, rol alabilmek için yaşadıkları tacizi, mobbingi içlerine atarlar.

Özellikle de kadınlar!

Şu son günlerde medyada yaşanan / yaşatılan fırtınaya bakınca benim de geçmişte yaşadıklarım aklıma geliyor.

Belki taciz değil ama psikolojik ve ekonomik istismardan tutun.. Sırf kadın olduğum için, haber merkezinin tüm yükünü sırtlamama rağmen sekreter muamelesi görmeye.. Başka kanallardaki muadilim erkek meslektaşlarımın yarısı kadar bile maaş almamaya.. İnanmayacaksınız ama asgari ücretten emekli olduğum gerçeğine kadar.. Sadece benim öyküm perde arkasındaki karanlığı anlatmaya yeter.

Sektördeki diğer kadın meslektaşlarımla birlikte konuşmaya başlasak, o zaman da başka bir fırtına eser.

Mesele sadece kadın olmakla ilgili değil elbette.

Ali Kırca.. Mehmet Ali Birand.. Hatta “ERKEK KAFALI” kadınlar.. Yani pek çok ünlü isim.

Gazetecilik adına ne çok kazandılar. Ne rahat yaşadılar. Yaşıyorlar..

Oysa, onlarca yıl tanık olduğum gibi bugün de -en son Sözcü’de- mesleğin yükünü omuzlarında taşıyan muhabir, editör, kameraman gençler kış ortası sokağa atıldı.

Ankara’da herkes bilir.. Benim de yakından tanıdığım genç bir kadın televizyoncu, AKP’nin ilk yıllarında Anadolu’dan Meclis’e gelen milletvekillerin eşlerine “eşlik etme” görevi üstlenmişti. Hangi kuaföre gidilmeli.. Hangi ayakkabıcı ya da çantacı tercih edilmeli.. Takılar için en meşhur kuyumcu hangisi.. Kendisi anlatmıştı, oradan biliyorum. Dinlerken şaşırmıştım. Ama daha sonra dolgun maaşlarla yükseldiğini görünce şaşırmadım.

Dedim ya, mesele kadın olmaktan ibaret değil. Çiller’i düşünün. Evet kadındı, hem de çok güzel ve cilveli bir kadın. Ama sıra iktidar için her şeyi yapmaya.. Çatlıgilleri savunurken “Devlet için kurşun atan da yiyen de bizdendir” diyebilmeye gelince basbayağı erkekti!

Bunlar aslında kişisel öyküler değil.

Medyanın çok uzun zamandır, özellikle de Özal’dan bu yana siyasetle sarmaş dolaş olmasının özeti!

“İktidarı memnun et.. Kap bir iki kamu ihalesi.. Yine kamunun vergileriyle yağdırsınlar reklamları.. Köşeyi dön..

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in, medya patronlarının Ankara, yani iktidarla akçeli işlere girilmemesi yönündeki itirazı dinlenseydi bugün başka bir Türkiye’de olabilirdik.

Hem o bağ, hem de görünürde siyasetten uzak isimlerin derin katkılarıyla medya kontrol altına alındı.

HaberTürk’ün hala gazete olduğu günlerdi. Dikkatimi çekmişti. Haftada en az üç gün Berat Albayrak birinci sayfa haberiydi. Üstelik haberlerin tamamına yakını da “en ucuz enerji kaynağı olarak kömürün fazileti” üzerine olurdu.

Nedenini uzun uzadıya düşünmeye gerek yoktu elbette. Bu karşılıklı muhabbetin tek bir nedeni vardı: Patron Ciner’in kömür madenleri..

Medyada kadın olmaktan, iktidar yakınlığına.. Mahallemizin sorunları zihnimden peşpeşe aktı geldi.

Günün birinde halıların altına süpürülenler ortaya çıkartılırsa.. Vaktiyle Gülen’e “hoca efendi” diye hürmetlerini sunan, bugün de Erdoğan’ı “Başkan” diye ananların hangi imkanlarla yaşadıkları anlatılırsa.. Medya patronu - iktidar ortaklığının boyutları ve karşılıklı kazançları ifşa edilirse işte o zaman demokrasiye dair en önemli adım atılmış olur.

*. *. *

Yoksa Tele1’in buharlaştırıldığı, Sözcü’nün kaptan değiştirdiği bir süreçte nefes alamaz hale geleceğiz.

Önümüzdeki günlerde Erdoğan, kontrolündeki yargı ve medya ile seçim kampanyası yaparken bir avuç bağımsız gazeteci gerçeği duyuramayacak.

Alın size son zamanların en en en korkunç haberi:

“Savaş bölgesinden tahliye edilerek Türkiye’ye getirilen 510 Ukraynalı yetim arasındaki iki kız çocuğunun Antalya'da otel çalışanları tarafından hamile bırakıldığı ortaya çıkmıştı. Ancak savcılık çocukların 15 yaşını doldurmuş olmalarını gerekçe göstererek soruşturmayı 'rızaya dayalı ilişki' değerlendirmesiyle dosyayı kapattı.”

Haberin ayrıntılarını, yüreğiniz kaldıracaksa Halktv internet sitesinde okuyabilirsiniz. Aile yılında.. “Kutsal değerler” masalıyla ülkenin ne hale geldiğine tanık olabilirsiniz.

Evet bu ülke “RIZAYA DAYALI BİR ŞİDDETE, ADALETSİZLİĞE” maruz.

Saray medyası bu korkunç vakanın ne kadarını anlatabilir? Mesela soruşturmada kız çocuklarının ifadelerinin alınmamasını, buna rağmen ilişkilerin rızaya dayalı olduğu iddiasını yazabilir mi? Böyle bir ayıpla dosyayı kapatan yargı mensuplarından söz edebilir mi?

Ya da süreç masalı anlatılırken, Öcalan’ın ve genel olarak PKK’nın resti nasıl saklanabilir? Erdoğan’ın sanki ilk süreçte iktidarda değillermiş ve Ceylanpınar komplosundan hiç haberi yokmuş gibi, sırf İmralı’ya gitmedi diye CHP’yi suçlaması hangi akıl süzgecinden geçebilir?

DEM artık çok açık ifade ediyor: Öcalan serbest olmazsa başka adım atılmayacak.

Saray adına değilse bile Saray cephesinden yazıp konuşanların en meşhuru Cem Küçük de açık etti:

“Devletin muhatap aldığı kişi Abdullah Öcalan’dır. İçine sinmeyebilir ama başka bir yolu yok bunun.”

“Devlet” derken Erdoğan’dan başkasını anlamıyoruz herhalde!

Muhatap olmaya gelince..

Gündem, seçim ufukta görünmeye başlayınca iyice ısındı. Saray oy hesaplarına gömüldü.

Aslında siyaset sahnesinde tam bir kaos havası var. Saray medyasına göre ise her şey şahane, uçuyoruz!

Yine de gerçekleri meslektaşlarım ana akımda yer bulamazlarsa YouTube aracılığıyla anlatmaya devam ediyor. Ancak Türkiye fotoğrafına baktığınızda iktidarın kapsama alanındaki milyonlar oradalar mı acaba? Yoksa bir uydu antenle her yere her eve giren TRT, o milyonlara masal anlatmaya devam mı ediyor.

Nazi Almanyası’nda “halkı aydınlatma ve propaganda bakanı” Goebbels dahiyane bir yöntem bulmuştu: mevcut radyoların çok çok altında bir fiyata radyo üretilip Alman halkına sunuluyordu. Radyonun bir özelliği vardı ama.. Sadece tek bir frekanstan yayın alabiliyordu. Tahmin edeceğiniz gibi, o frekanstan da sadece Hitler ve adamlarının anlattıkları dinlenebiliyordu!

Teknoloji gelişti. Artık yeni platformlar var. Evet! Ne var ki bilim insanlarının da açıkladığı üzere, insan algısı ve kapasitesi teknolojiye ayak uyduracak kadar gelişemiyor.

Dünyanın filan şehirde yaşayan şeyhi sayesinde döndüğünü düşünen mühendis var bu memlekette.. Rica eserim.

İktidarlar, işte böyle... Din ve medya sayesinde varlıklarını sürdürebiliyor.

Medya kirlerinden ve iktidarla akçeli ilişkilerden arınmadıkça iş çok zor.

Bu yüzden, medya ile ulaşamadığı yerlere yorulmak bilmeden mitingleriyle ulaşan Özgür Özel ve arkadaşlarını..

Bir de 10 küsur yıldır emek verdiğim Halk TV’yi pamuklara sarıp koruyun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ayşenur Arslan Arşivi

Sözcü "nereye"?

04 Aralık 2025 Perşembe 11:12

Medyada fırtına: Sözcü'ye ne oldu?

03 Aralık 2025 Çarşamba 09:18

Erdoğan PKK’nın restini görecek mi?

02 Aralık 2025 Salı 10:29

Kirpiyi kucaklayabilir misiniz?

29 Kasım 2025 Cumartesi 09:19

Trump: Pis domuz

28 Kasım 2025 Cuma 09:59

Islak mendil devrimi

27 Kasım 2025 Perşembe 09:23

Saray'da hesaplar değişiyor mu?

26 Kasım 2025 Çarşamba 09:04

Ankara'da İmralı türbülansı

25 Kasım 2025 Salı 09:21

KK: Ah şu arşiv olmasa!

24 Kasım 2025 Pazartesi 09:17