Baskın seçime bile razıyız halimiz perişan…

Gelişmiş demokrasilere baktığımız zaman, hadi gelişmiş demokrasilere bakmayalım bizim aksak, yarım yamalak demokrasinin olduğu dönemi ele alalım.

İşler iyiye gitmediğinde, çıkış bulamadıklarında, ekonomik kriz yaşanınca, yolsuzluklar ayyuka çıkınca, rüşvet, irtikap alıp başını gidince hükümetler istifa eder.

Çünkü ülkeyi yönetemez hale gelmişlerdir.

Ya yeni hükümet kurulur ya da seçime gidilir.

Oyunun kuralı budur.

Beğenilmeyen 90’lı yıllar da bile böyle oldu.

Ülkenin durumu yukarıda anlattıklarımdan çok farklı değil. Paramız yerlerde sürünüyor, dolar zirve üzerine zirve yapıyor, zam yapılmayan ürün kalmadı zaten, ekonomik buhranın en yakıcı günlerini yaşıyoruz.

Hükümet o kadar çaresiz ki, ekonomik kurtuluş savaşı ilan etti.

Şimdi diyecekler ki; büyüme rakamlarını görmedin mi? üçüncü çeyrek itibariyle yüzde 7,5 büyümüşüz. Yıl sonu yüzde 10’u aşacağız sen ne diyorsun?

Bunu söyleyenlere sorarım…

Madem durum bu kadar iyi neden ekonomik kurtuluş savaşı ilan edildi?

Madem durum bu kadar iyi dolar neden 13 lirayı aştı?

Madem durum bu kadar iyi Euro neden15 liranın üzerine çıktı?

Madem durumumuz bu kadar iyi benzin neden 9 lira 67 kuruş?

Madem durumumuz bu kadar iyi simit neden 3,5 lira oldu?

Aslında durumumuz o kadar vahim ki iktidarın küçük ortağı ne diyeceğini şaşırdı. Bahçeli’ye göre, ekonomide yeni bir hikâyeye ihtiyaç varmış.

Tek kişilik hükümetin yeni bir hikâye yazacak hali mi var? Merkez Bankası Başkanı ile oturdular eylül ayında yeni bir hikâye yazmaya kalktılar.

Sonuç ortada. Dolar 8.30’dan 13.50’ye çıktı. Kurdukları rejim iflas etti, tek kişilik hükümet ömrünü doldurdu.

Artık ne derlerse boş.

Hükümetin yegâne temsilcisi yatırım/üretim/istihdam/ihracata ağırlık vereceklerini ilan ederek ekonominin olmazsa olmazını ambalajlayıp satma derdinde.

Bağımsız ekonomi, dış mihrakları dize getiriyoruz hamasetinden de geçilmiyor.

Hamasetin dışında söyleyecekleri söz kalmadı.

Erdoğan ekonomi tahsili yaptım, ekonominin kitabını yazdım diyor ama bir yandan da aldığı kararların inancıyla ilgili olduğunu söylüyor.

Hangisi doğru?

Hadi, aldığı kararlar için ikisinin karışımı diyelim orta yolu bulalım. Biraz ekonomi biraz din…

Yeri gelmişken aklıma takıldı, sormadan edemeyeceğim. Acaba diyordum, şiddetle savunduğuna göre Erdoğan’a ekonomiyi Bahçeli mi öğretti?

Erdoğan ticari bilimler fakültesinde okumuş.

Bahçeli de dış ticaret eğitimi almış.

İkisi de ticarete yoğunlaşmış. Bu sebeple olsa gerek mesela Erdoğan alım satım işlerinde iyi.

Ekonomi konusunda ikisi de sınıfta kalır.

Şöyle geriye dönüp bakarsak. Her şey Bahçeli’nin ‘Cumhurbaşkanı Anayasa’ya uymuyorsa biz Anayasa’yı Cumhurbaşkanı’na uyduralım’ sözleriyle başladı. O tarihte dolar 3.5 lira civarındaydı, şimdi 13.5 lira…

Türkiye uçacak diye kurdukları rejim Türkiye’yi batırıyor!..

Peki bu durumda hükümetin istifa etmesi gerekmez mi?

Gerekir demeyin istifa edemiyor, böyle bir durum düşünülmemiş. Çünkü hükümet tek kişi. Sadece Erdoğan. İstifa mektubunu vereceği merci yok. Kendine mi verecek?

Ayrıca sorumsuz.

Bütün kararları tek başına alıyor ama tek bir sorumluluğu yok. Yürütmeye hesap soracak, yürütmeyi denetleyecek tek bir organ yok.

Bu yüzden 2023’e kadar koltuğumda otururum diyor. Siz istediğiniz kadar miting yapın, istediğiniz kadar öldük bittik diye haykırın, istediğiniz kadar protesto gösterileri düzenleyin.

AKP/MHP ortaklığının kurduğu rejimde hiçbir anlamı yok.

Yürütmenin istifa etmesi bile düşünülmemiş.

( Bir parantez açayım. ABD’de başkan herhangi bir sebeple görevini bırakırsa, istifa ederse seçime kadar ülkeyi yardımcısı yönetiyor. Çünkü o da seçilmiş kişi. Biz de ülke yönetiminde Erdoğan’ın dışında seçilmiş kişi yok.)

Bu sebeple ‘hükümet istifa’ çağrıları beyhude…

Geriye tek yol kalıyor. Hükümetin yegâne temsilcisinin seçime gitmesi veya Meclis’te iktidar milletvekillerinin bir kısmının halkın sesini dinleyip seçime evet demesi.

İkisi de zor…

Erdoğan baskın seçim planlamıyorsa, 18 ay daha halimiz harap.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Tezkan Arşivi