Mehmet Akif Cenkci

Mehmet Akif Cenkci

BağKur tescil mağdurları hak ettikleri emekliliğe kavuşacak mı?

Bu ülkede en çok çalışanlar, çoğu zaman en az korunulanlar oluyor.

Sabah kepengini ilk o açıyor, gece ışığını en son o kapatıyor.

Vergisini ödüyor, harcını yatırıyor, odasına kaydoluyor, pos cihazından geçen her işlemde bile devlete pay ayırıyor. Ama iş emeklilik hakkına geldiğinde, devletin hafızasında bir anda “yok” sayılıyor.

Ben bugün tam da bu “yok” sayılanların, Bağkur tescil mağdurlarının sesini taşıyorum.

Yazdığım her satırda şunu bilerek yazıyorum: Bu mesele bir “detay” değil, bir tablonun çerçevesi değil. Bu, yıllardır alın teriyle yaşayan insanların, hayatlarının son virajında duvara çarptığı bir adaletsizlik öyküsü.

Türkiye’de sosyal güvenlik sisteminin milatlarından biri 1 Ekim 2008’dir.

5510 sayılı Kanun’la sistem köklü bir değişime uğradı, SSK–Bağkur–Emekli Sandığı tek çatıya alındı. Peki, bu milat öncesinde ne oldu? Asıl yara işte burada açıldı.

Yıllarca şu anlayış geçerliydi:

Eğer bir yurttaşın vergi dairesinde kaydı varsa, bir esnaf odasına, meslek odasına kaydı varsa yani fiilen kendi nam ve hesabına çalışıyorsa, Bağkur’un da kendiliğinden devreye girmesi, sigortalılığın tescil edilmesi gerekirdi.

Kâğıt üzerinde baktığınızda devletin gözünde bu insan “mükellef”ti.

Vergi idaresi onu tanıyordu, ticaret sicilinde adı vardı, odanın defterinde yeri ayrılmıştı.

Ama iş SGK kayıtlarına gelince, yılların emeği çoğu zaman görünmez oldu.

Tescil yapılmadı, eksik yapıldı veya geç başlatıldı.

Bugün altmışını geçmiş, yetmişine dayanmış yüz binlerce insan, eline hizmet dökümünü alıp şu gerçekle yüzleşiyor:

“Dükkânı açtığım yıl kayıtta görünmüyor. Vergi var, oda kaydı var ama Bağkur yok.”

Bu insanlar kayıt dışı çalışmadı ki; tam tersine devletin her defterine isimlerini yazdırdılar. Ama en hayati defter, sosyal güvenlik sicil defteri, eksik tutuldu.

Bağkurluların derdi sadece tescil değil elbette. Yüksek primler, geç ödenen primlerin faiz yükü, düşük emekli aylıkları, 9.000 gün şartının ağırlığı…

Hepsi başlı başına birer yazı konusu.

Fakat şunu ayırmak gerekiyor:

Prim borcunu zamanında ödeyememiş olmak ayrı bir tartışmadır.

Başından beri vergi, oda, meslek kaydı olduğu hâlde hiç tescil edilmemek, yılların yok sayılması bambaşka bir haksızlıktır.

Bugün Bağkur tescil mağdurları tam da bunu söylüyor:

“Biz devletten gizlenmedik, tam tersine devlete görüne görüne yaşadık. Neden 1 Ekim 2008 öncesi yıllarımız emeklilik hesabında yok sayılıyor?”

Bu sorunun odağında işte o kritik tarih var: 1.10.2008.

Talep son derece net ve makul:

Bu tarihten önce, vergi kaydı, esnaf odası kaydı, meslek odası kaydı bulunan herkesin, bu kayıtlara dayanarak Bağkur tescilinin geriye dönük olarak yapılması ve bu sürelerin hizmetten sayılması.

Yani diyorlar ki:

“Ben 1998’de vergiye kaydolmuşsam, 2001’de esnaf odasına yazılmışsam, 2005’te şirket ortağı olmuşsam; devlet beni o gün görüyor da, SGK niye görmemiş sayılıyor? Ben o yıllarda da çalışıyordum, fatura kesiyordum, vergi ödüyordum. Bu süreler emeklilik hesabıma niye yansımıyor?”

Bu insanlar bugün şununla sınanıyor:

Kimisi 58–60 yaşına gelmiş olmasına rağmen hâlâ gün sayısı yetmediği için emekli olamıyor.

Kimisi, “Tescilin 2008’den başlatıldığı söyleniyor, öncesi yokmuş” denildiği için 10–15 yıllık emeklerini kâğıt üzerinde kaybetmiş görünüyor.

Prim borcunu kapatmaya gücü yetse bile, tescil olmadığı için geçmiş yıllarına ulaşamıyor.

Soruyorum:

Devletin vergi dairesi o adamı 1998’de “mükellef” kabul ederken, bugün sosyal güvenlik sistemi nasıl olup da onu 2008’den itibaren “var olmuş” gibi sayabilir?

Bu, sadece teknik bir eksiklik midir, yoksa emekle alay etmek midir?

Meclis yeni bir yasama dönemine girmişken, herkes kendi başlığını, kendi dosyasını konuşuyor.

Ekonomi, dış politika, yerel yönetimler…

Ama TBMM’nin gündemine mutlaka girmesi gereken, yıllardır kapıda bekleyen bir dosya var:

Bağkur tescil mağdurlarının dosyası.

Bu dönem, lafı dolandırmadan söyleyelim:

Eğer gerçekten “sosyal devlet” ilkesini sadece anayasa metninde değil, hayatın içinde de savunduğumuzu iddia edeceksek;

1.10.2008 öncesi vergi/oda/meslek kaydı olanların tescil mağduriyeti bu yasama döneminde mutlaka yasalaşarak çözülmelidir.

Çözüm aslında karmaşık değil:

Devlet kendi kayıtlarını esas alacak.

Vergi dairesi kayıtları, esnaf ve meslek odası kayıtları, ticaret sicil ve belediye kayıtları tek tek referans alınacak.

Kim hangi tarihte kendi nam ve hesabına çalışmış ise, o tarih itibarıyla Bağkur sigortalılığı tescil edilmiş sayılacak.

Çalışılan yıllar emeklilik hesabına dâhil edilecek, primlendirme modeli buna göre belirlenecek.

Bu yapılırsa ne olur?

Yıllardır “birkaç yılı eksik kaldığı” için emekli olamayan insanlar nefes alır.

Devlet, “sen işini kur, vergi ver, sonra bakarız” dediği yurttaşına karşı sözünü yerine getirmiş olur.

Bugün Bağkur tescil mağdurlarının çoğu, hayata sıfırdan başlamaya çalışacak yaşın çoktan gerisinde.

Yeni iş kuramaz, ağır işte çalışamaz, gündelik işlerle ömür uzatmaya çalışır hâldeler.

Onların elinden alınan, sadece birkaç yıl değil; emeklilik hakkına insan gibi kavuşma umududur.

Bu yüzden bu yazıyı, bir teknik ayrıntıyı tartışmak için değil, bir vicdan çağrısını büyütmek için yazıyorum:

1 Ekim 2008 öncesi vergi kaydı olan, esnaf odası / meslek odası kaydı olan, yıllarca kendi işini döndürmüş, istihdam yaratmış, vergi vermiş tüm yurttaşların, o yıllara ait Bağkur tescilleri yapılmalı, bu süreler hizmetten sayılmalı, emeklilik yolu önlerinden çekilmelidir.

Bu insanların talebi ne lütuf, ne ayrıcalık, ne de popülist bir seçim vaadi olsun.

Bu talep, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kendi kayıtlarına sahip çıkmasının, kendi yurttaşına “Seni görüyorum, emeğini de görüyorum” demesinin gereğidir.

Meclis bu dönem bu adımı atarsa, sadece bir yasa çıkarmış olmaz; Yıllardır “yok” sayılan yüz binlerce Bağkur’lunun hayat hikâyesini, yeniden “var” yazar.

Ama artık söz, milletin vekillerinde:

Bu yasama döneminde, 1.10.2008 öncesi Bağkur tescil mağduriyetini bitirecek düzenlemeyi yapın ki; bu ülkenin alın teriyle yaşayan insanları, ömrünün son durağında “yarım kalmışlık” duygusuyla değil, hak ettiği emeklilik onuruyla yaşasın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Akif Cenkci Arşivi

Ne Zaman Emekli Olurum?

02 Aralık 2025 Salı 05:10