İsmail Saymaz
Altaylı kararı gazetecilere tehdit, muhaliflere gözdağı
Halk TV’de, yorumcusu olduğum ‘Para Siyaset’ programı dün biter bitmez arabama atlayıp Silivri’ye gittim.
Fatih Altaylı’nın karar duruşması vardı.
Bir buçuk saatlik yolculuğun ardından Marmara F Tipi Kapalı Cezaevi’ne ulaştım. Duruşma salonu, cezaevi kampüsü içindeki adliye binasının eksi ikinci katındaydı.
Ben gelmeden önce Altaylı ve avukatları savunmasını yapmış, savcılık esas hakkındaki mütalaasını açıklamış, mahkeme heyeti kararını görüşmek üzere ara vermişti.
Koridorda kararı bekleyen herkes Altaylı’nın tahliye edileceği görüşündeydi. Ben de yattığına mahsuben birkaç yıl hapis cezası verilerek, bırakılacağını düşünüyordum.
Yalnızca ben mi?
Birkaç hafta önceki cezaevi ziyaretimizde Altaylı’yı da iyimser ve ümitli görmüş, “Sık dişini abi nihayet bitiyor” diye vedalaşmıştık.
Derken…
Salonun kapısı açıldı.
İçeri girdik.
Fatih Altaylı’yı içeri getirdiler.
Selamlaştık, birbirimize gülümsedik.
Mahkeme heyeti geldi, karar için ayağa kalkmamızı istedi, biz de kalktık. Mahkeme Başkanı, Altaylı’ya Cumhurbaşkanına fiili saldırı suçundan dört yıl iki ay hapis cezası verildiğini açıkladıktan sonra, biz tahliye edildiğini söylemesini beklerken, “ceza süresi”, “ceza miktarı” ve “kaçma şüphesi” ifadelerini sıralayınca içimden “Eyvah!” dedim.
Başkan cümlesini “Hükmen tutuklanmasına” diye bitirdiğinde salon dondu kaldı.
Hayat birkaç saniyeliğine durdu sanki.
Kimse bu merhametsizliğe anlam veremedi.
Saniyeler sonra bağırışlar, hıçkırık sesleri ve yuhalamalar duyuldu.
Altaylı, çaresizce etrafına bakındı.
Salondan ayrılırken, elinde tuttuğu, savunmasını içeren notları havaya fırlattı. Kağıt yığını sanıklara ayrılan bölümdeki sandalyelere düştü ve saçıldı.
Altaylı, yaşayarak gördü ki savunma yapmanın bir hükmü yok.
Hukuk zaten yoktu, malum…
Artık merhamet de yok.
Ne Erdoğan korkar ne Altaylı tehdit eder
İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi, oybirliğiyle verdiği kararın gerekçesini açıklamış değil. Ancak iddianameyi ve esas hakkındaki mütalaayı tekrar edeceğini anlıyoruz.
Altaylı’nın ceza aldığı ‘suçu’ şu:
Geçen 20 Haziran’da YouTube kanalındaki günlük yorumunda, Altaylı’ya Türk milletinin yüzde 70’inin Erdoğan’ın ömür boyu cumhurbaşkanı olmasına karşı çıktığı bilgisi soruluyor.
O da Türk milletinin sandığı ve idarecileri değiştirmeyi sevdiğini anlatarak, Osmanlı’dan örnek veriyor. Halkın hoşuna gitmeyen padişahı yuhaladığını, hatta kimi padişahların suikaste kurban gittiğini kaydediyor.
“Halk her şeyden vazgeçebilir ya da vazgeçmiş görünür ama seçme hakkının elinden alınmasından sonsuza kadar hoşlanmaz” diyor.
Altaylı’nın Erdoğan’ı tehdit ettiği, bu ifadeler Türk Ceza Kanunu’nun 310/2. maddesi gereğince ‘cumhurbaşkanına fiili saldırı’ kapsamına girdiği gerekçesiyle en az beş yıl hapis cezası verildi. Ceza dört yıl iki aya indirildi.
Oysaki Altaylı, cumhurbaşkanını tehdit etmediğini vurguluyor, suçlamayı reddediyor.
Cumhurbaşkanlığı Koruma Dairesi’nde 4 bin personelin görev yaptığını belirtiyor. O yayından sonra Cumhurbaşkanının programında bir değişiklik olmadığını ifade ediyor.
Gerçekten de öyle…
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, Atatürk de dahil, Erdoğan’dan daha sıkı korunan bir devlet başkanı yoktur.
Erdoğan’a saldırmayı aklından geçirmek, ancak bir meczubun işi olabilir.
Ne Erdoğan, korkacak bir lider…
Ne de Altaylı, Cumhurbaşkanı’nı tehdit edecek kadar çıldırmış ve akıl sağlığını kaybetmiş bir gazeteci.
Altaylı’ya özel hukuk
Buna rağmen yargı Altaylı’ya özel hukuk bir rejimi uyguladı.
Bir sokak röportajında “Erdoğan’ı da asacaklar” diye konuşan V.Y., İzmir 21. Ağır Ceza Mahkemesi’nde beraat etmişti.
Erdoğan’a seslenerek, Adnan Menderes örneğini veren Y.O.A. ise İstanbul 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılandı.
Y.O.A.’nın ifadeleri daha da sertti:
“Erdoğan'a seslenmek istiyorum. Anadolu çok padişah gördü, çok imparatorluk gördü. Kimi imparatorluklara burası mezar oldu, kimi padişahlara mezar oldu. Darbe oldu, Adnan Menderes asıldı. Sayın Cumhurbaşkanımız artık bırakın, bırakmadığınız sürece halk daha da çok ayaklanacak, halk ayaklandığı gün siz de zorla düşeceksiniz.”
Y.O.A., hem suçsuz bulundu…
Hem tahliye edildi.
Üstelik Altaylı’nın tutuklanmasından dört gün sonra.
Ülkenin en etkili YouTube yayıncısı
Altaylı’nın günahı ne mi?
Açık söylemek lazım:
Ülkenin en etkili ve en çok izlenen YouTube kanalını kurmak.
Videoları her sabah en az yarım milyona ulaşıyordu.
Gündemi belirlemekle kalmıyor, ödünsüz bir muhalif olarak, iktidarı kıyasıya ve çekinmeden eleştiriyordu.
Sokağın nabzını da tutuyordu, meclisin de…
Adliyelerde de kulak kesilen vardı, karakollarda da…
Fabrikalarda da sesi yankılanıyordu, devlet dairelerinde de…
Evlerde de vardı, üniversitelerde de…
Başına gelecekleri tahmin etmiyor muydu?
Bir sabah polisin geleceğini biliyordu.
Mecbur muydu?
Değildi.
Altaylı, varlıklı bir ailenin evladı. Ağzında gümüş kaşıkla doğmuş sayılır. Rivayet o ki Cumhuriyet’te spor muhabiriyken, lüks araçla gazeteye gittiği için kulağını çekmişler, “Burada hiç kimse İlhan Selçuk’tan daha pahalı arabaya binemez” diye.
Ülkenin en büyük medya gruplarında genç yaşta televizyon ve gazete yönetti.
Başyazarlık makamında oturdu.
Paraya, şöhrete, makama ihtiyacı yoktu.
İsteseydi AK Parti medyasının yıldızı olabilirdi.
Elinin tersiyle itti bu ihtimalleri.
Başı dikti ve alttan almadı.
17 ay daha yatabilir
Mahkeme kararında tutuklama gerekçesi olarak kaçma şüphesi gösteriliyor.
Kaçmaya teşebbüs ederken yakalanan Ünsal Ban’ı tahliye etmekten çekinmeyen yargı; gözaltına alınabileceğini bilerek, yakınlarının “Gelme” uyarısına rağmen yurt dışından ülkesine dönen Altaylı’nın firar edeceğini ileri sürüyor.
Merkez Bankası’nı dolandıran eski Başkan Yardımcısı Emrah Şener’i bir ayda tahliye eden yargı, beş aydır cezaevinde bulunan Altaylı’nın en az 17 ay daha içeride kalmasını istiyor.
Altaylı’ya verilen bu ağır ceza iktidarı eleştiren gazetecilere açık bir tehdit ve muhaliflere yöndlik gözdağıdır.