Mehmet Tezkan
Aaa TÜSİAD varmış!.
TÜSİAD adlı derneğin daha doğrusu sivil toplum kuruluşunun dün genel kurulu vardı. Üç yıllık görev süresi dolan Simone Kaskowski başkanlığı Orhan Turan’a devretti.
Beni ilgilendiren kısım burası değil. Rutin akış, iç meseleleri.
Beni ilgilendiren bölüm Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Tuncay Özilhan ile başkanlığa veda konuşması yapan Kaskowski’nin söyledikleri…
Daha doğrusu kürsüye çıkıp yaptıkları konuşmalar.
Hangisinden başlasam.
Özilhan ; ‘negatif reel faizler çok yüksek olunca tasarrufların yatırıma dönüşme mekanizması çalışmıyor. Para dövize, altına, emlak yatırımına, ithal elektronik eşyaya, ithal otomobile kayıyor’ dedi.
Sözünün tercümesi şu: İzlediğiniz yol yol değil.
Gerçekten de öyle. Tek kişilik hükümet eksi yüzde 40 reel faiz uyguluyor önümüzdeki ay yüzde 50’ye bulacak.
Bunun anlamını söylemeye gerek yok. Paranızın yarısı bir yıl sonra yok olacak. O halde TL’de kalmak enayilik!..
Ama kur korumalı mevduat var…
Doğru… Kur korumalı ne demek?
Türk liran varsa dolara vidala demek…
Elinde avucunda Türk lirası tutma demek…
Çaktırmadan yüksek faiz vereceğim demek…
Zaten Hazine’nin başında olan bakan söylemedi mi? Türk lirası dibin dibine vurdu demedi mi? Aslında vurdu değil vurdurduk diyecekti; Saray kızar diye demedi!..
TÜSİAD’ın görevi devreden başkanı yoksullaştıran büyümeden söz etti. Aylardır Halk TV ekranından bas bas bağırıyoruz. (İbrahim Kahveci’nin dilinden eksik olmuyordu, sağ olsun, sonunda TÜSİAD bile anlamış) Bu büyüme yoksullaştıran büyüme dedik. Erdoğan milletin gözünü boyamak, ihracatı arttırmak, cari açığı kapatmak için rekabetçi kur balonunu şişirdi, balon birinci ayda patladı.
Döviz kuru ellerinden kaçtı, yakalamak zapt etmek için dolar endeksli, yani yüksek faizli mevduat hesabı çıkardılar.
Bankalar bu işin altından kalkamayız deyince de Hazine ve Merkez Bankası’nı kefil yaptılar.
Yani işin özü; yoksuldan aldığı dolaylı vergiyi (adına KDV diyorlar, tuvalete girince bile ödüyorsun) zengine verdi.
Bir ara iktidar Çin modeli uygulayacağını söylemişti. İktidar yanlısı yazarlar da Çin’in nasıl kalkındığını dünya devi olduğunu ballandıra, ballandıra anlatmıştı.
Çin modelin 1979/1980 marka olduğu, çocuk işçiye, ucuz işçiye dayandığı yazılıp çizilince iktidar Türk Modeline döndü.
( Parantez açmayı seviyorum. Türk Modelini açıklayan yok. Ama uygulanıyor. Albayrak başlattı, Nebati devam ettiriyor. Ama bu modelin ne olduğunu daha açıklayan yok. Albayrak’a sevimli gözükmeye çalışan yazarlar kitabına atıfla övgüler yağdırıyorlar ama sahadaki uygulaması felaket. İnanmıyorsanız, markete gidin, pazara gidin görün. Çektiğimiz çilenin müsebbibi. Parantezi kapattım)
Kasklowski veda konuşmasında demiş ki; ‘ucuz emeğe ve düşük standartlara dayalı ihracat yoluyla kalkınma modeli uygulanamaz’
Tercümesi, domates, hıyar satarak bu iş olmaz…
Doğru..
Veda eden TÜSİAD Başkanı hızla yoksullaştığımıza ve beyin göçüne de dikkat çekmiş.
Yoksullaştırma, sosyal yardımlarla kendine bağımlı hale getirme AKP’nin politikası. İktidarını yoksulluk üzerine bina edip yoksulları, açlık sınırından kurtarma üzerine bina etmeyi düşünüyor.
Beyin göçü ise umurunda değil. AKP Genel Başkanı doktorlara giderseniz gidin demedi mi?
İşin daha vahim yönü var. Dört şapkası olan Erdoğan’ın (Dört şapkaya da açıklık getireyim. Devlet Başkanı, tek kişilik hükümet, yani yürütme. AKP genel başkanı, Cumhur İttifakı’nın adayı ve İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Mersin, Antalya gibi bir çok ilde ana muhalefet partisi genel başkanı.) önceki gün yaptığı açıklama çok önemli.
Ayrı bir yazı konusu da kısaca değineyim. Dün Halk TV’de, sabah 8-11 arası yayınlanan neden/sonuç programında anlattım. Erdoğan ‘halinize şükredin, pahalılıktan şikâyet de etmeyin, ben olmasaydım Suriye olurdunuz, Irak olurdunuz, Afganistan olurdunuz, Ukrayna gibi işgale uğrardınız’ dedi.
Dondum kaldım!
Anlatırım… Bence bir Devlet Başkanı’nın söyleyeceği son sözdü. Son noktaydı.
Bu konuyu yarın ele alacağım. Muhalefet ne diyecek, iktidar yanlısı kalemler ne yazacak diye bir gün bekledim…
Gelelim başlığa…
TÜSİAD’in çıkışı çok önemli, çok doğru…
Ama adama sormazlar mı ekim ayında, kasım ayında, aralık ayında iktidar yangına odun atılırken neredeydiniz.
Bu ürkeklik, bu çekingenlik, bu korkaklık nedendi?