Varsa yoksa PKK…
Varsa yoksa LGBT…

Dikkatinizi çekti mi bilmiyorum, Erdoğan halka seslenirken seçim vaatlerinden bahsetmiyor. Seçim vaatlerini ağzına almıyor.

Neden?

Oysa, Ankara’da görkemli törenle seçim bildirgesini açıkladı. 2028 yılına kadar yapmak istediklerini sıraladı. Vaatlerini tek tek anlattı ama bunları meydanlara taşımadı

Neden?

Meydanlarda sanki Türkiye’nin başında büyük bir terör tehlikesi varmış, sapkın akımlar aile düzenini yıkmak üzereymiş gibi konuşuyor…

Varsa yoksa PKK ve FETÖ…

Varsa yoksa LGBT…

Seçim vaatleriyle değil, yapacaklarını anlatarak değil, seçmeni korkutarak oy toplamayı hedefliyor.

PKK ile mücadelede büyük başarı sağladıklarını, teröristlerin mağaralarından çıkamaz hale geldiğini, sayılarının çok azaldığını, kalanların ayakkabı numarasına kadar bildiklerini söyleyen kendileri…

Sınırımızı her türlü terör örgütünden temizlemekle övünen kendileri…

Sınırlarımızın güvende olduğunu ilan eden kendileri…

Ama iş meydanlara gelince yaydıkları hava; PKK şehirlere hücum etti edecek, PKK bombaları patlattı patlatacak.

Bazen üstü kapalı, bazen alenen ‘biz gidersek PKK gelir’ diyorlar…

Sapkın akımlara gelince… Sanki bir tarafta erkekler birbirleriyle evlenmek için kuyruğa girmiş. Öteki tarafta kadınlar kadınlarla evlenmek için mahkemelerin yolunu tutmuş. On binlerce, yüzbinlerce kişinin talebi buymuş gibi davranıyorlar.

İktidardan giderlerse bu kişiler emellerine ulaşacak aile kurumu yıkılacakmış gibi konuşuyorlar.

Türkiye’ye gözünüzü kapatıp Erdoğan’ı ve çevresini dinlerseniz; sanki PKK şehirlerde cirit atmaya hazırlanıyor, erkekler erkeklerle, kadınlar kadınlarla birlikte olmak için 15 Mayıs’ı bekliyor…

İktidar yıkılırsa Memleketin hali bu olacak!..

Buna post truth siyaseti diyorlar… İnsanlara gerçeklerden uzak hakikatler (post-truth) sunuyorlar.

Akıldan çok önyargılara, duygulara hitap ediyorlar. Asimetrik siyasetle ‘post truth’ları gerçekmiş gibi pazarlıyorlar.

Peki gerçek ne?

Gerçek AKP iktidarının 21 yılındaki Türkiye’nin bugünkü hali…

Gerçek Bulgaristan’ın, Romanya’nın bile gerisinde kaldığımız.

Gerçek orta sınıfın kalmadığı, herkesin son beş yılda fakirleştiği. Türkiye’nin yoksul insanlar ülkesi olduğu.

Erdoğan’ın da Bahçeli’nin de meydanlara çıkıp söyleyecek sözü yok.

Bu sebeple korku siyasetinin ipine asılıyorlar.

Bu sebeple yaftalama siyasetine başvuruyorlar.

Bu sebeple devletin tüm aygıtlarını kullanarak propaganda yapıyorlar.

Mesela Erdoğan beni seçerseniz üniversiteli gençlere cep telefonu ve bilgisayar alırken vergi muhalefeti getireceğim dese…

Üniversiteliler seni seçtik neden getirmedin diye sormaz mı?

Mesela Erdoğan 14 Mayıs’ta mührü basarsanız 10 cigabayt ücretsiz internet vereceğim dese…

Şimdi neden vermiyorsun, neyi bekliyorsun sorusuna muhatap olmaz mı?

Mesela Erdoğan aile yapımızı maddi manevi destekle güçlendireceğiz. Hiçbir ailenin geliri bundan sonra belli seviyenin altına düşmeyecek dese…

İnsanlar, iki yıldır hayat pahalılığının altında eziliyoruz, makarna yemekten midemiz kurudu halimiz aklınıza seçim kapıya dayanınca mı geldi dese ne yanıt verir?

Mesele Erdoğan büyük bir miting düzenleyip beni seçerseniz beş yıl içinde enflasyonu yüzde beşe indireceğim söz veriyorum dese…

Kalabalığın içinden binlerce kişi ‘21 yıldır aynı masalı dinliyoruz. Üç defa başbakan iki defa cumhurbaşkanı seçtik. Anayasayı değiştirin, tek başıma ülkeyi yönetmek istiyorum, dedin ;hay hay dedik ,onu da yaptık. Yüzde 5 vaat ettin ,yüzde 50 oldu. Yeter artık’ demez mi?

Derler, demez olurlar mı?

Erdoğan bunu bildiği için ne seçim vaatlerini anlatıyor ne yapacaklarından söz ediyor. Post truth’larla hedefine uluşmaya çalışıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Tezkan Arşivi