İsmail Saymaz
Tatil gezisi mi, ölüm yolculuğu mu?
Sinem Gezici, Diyarbakırlı fakir bir ailenin beş çocuğundan en büyüğü.
Ailesi, bakamadığı için onları devlet korumasına vermiş.
Sinem, Diyarbakır Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü’nün yurtlarında büyüdü.
18 yaşına henüz girdiği için yasa gereği birkaç ay sonra yurttan ayrılacaktı. Mersin’de düzenlenen yaz kampı Sinem’in katılacağı son etkinlik olacaktı.
Şoför Mehmet Zemin Aydın’ın kullandığı minibüs o gece sekiz çocuk, bir personel ve bir uzmanla yola çıktı. Zemin, Erdemli’de direksiyon başına uyuyakalıp yol kenarındaki tıra arkadan çarptı. 17 yaşındaki Suriyeli Farah El Masri ve personel Yıldız Polat öldü.
Sinem ise kazada ağır yaralandı.
Hayat mücadelesini önceki gün kaybetti.
İki şöförlü yola tek şöförü gönderdiler
İki çocuğun, bir çalışanın can verdiği bu facianın bir tek nedeni var:
Dokuz saati aşan yolculuklarda iki şoför görevlendirilmeliyken Zemin’in yalnız başına yola çıkarılmış olması.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı yetkilileri Diyarbakır-Silifke yolu dokuz saatin altında kaldığı için tek şoförle gidildiğini iddia ediyor.
Bu savunma gerçeği yansıtmıyor.
Minibüsün 23 Ağustos’ta saat 20’de yola çıktığı, kazanın ertesi gün 05.20’de meydana geldiği göz önünde bulundurulursa 9.5-12 saat arasında bir yolculuk süresine denk düşüyor.
Ayrıca Mersin yolculuğu istisna değil.
Çünkü Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğündeki araçlar her yere tek şoförle gönderiliyormuş!
İzmir skandalı
Örnek mi?
Bu yaz Ayşe Hafsa Sultan Çocuk Destek Merkezi’nde bulunan çocuklar Çanakkale’ye geziye götürüldü.
Diyarbakır-Çanakkale arası mesafe 1700 kilometre.
17 saatlik bir yolculuk bu.
Şoförün “Acemiyim, yalnız gitmek istemiyorum” dediği halde müdür yardımcısı tarafından zorla yola çıkarıldığı iddia ediliyor. Üstelik kliması bozuk ve teknik şartnamelere uygun olmayan araçla…
Yine bu yaz Sur Çocuk Evleri'ndeki çocuklar 850 kilometre ve 11 saat mesafedeki Samsun’a tek şoförle gönderildi.
Diyarbakır’a 1600 kilometre uzaklıktaki Çeşme yolculuğunda da tek şoför vardı. Bu yolculuk Mersin’de üç kişinin can verdiği kazayla aynı tarihlere denk geliyor.
İddiaya göre…
Kaza olunca Diyarbakır Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü panikleyerek, İzmir’den şoför ayarlamış. Minibüsü geri getirmek üzere iki şoförle yola çıkılmış. Adana’da şoför değişimi yapılmak istenince İzmir’den binen ikinci şöför “Ben bu aracı hiç kullanmadım” demiş. Bu yüzden birinci şoför aracı Diyarbakır’a getirmiş. İzmirli şoför Diyarbakır’da turistik yerleri gezip uçakla geri dönmüş.
Sizin anlayacağınız…
Devlete emanet edilen çocuklar göz göre göre ölüme yollandı!
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı yetkilileri iddiaların ‘kurum içi söylenti’ olduğunu savunuyor.
Kime dayanarak böyle söylüyorlar?
Muhtemelen, Mersin’deki faciada ağır ihmali bulunan Diyarbakır Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü yönetimine.
Amir müdürü soruşturur mu?
Komik olan ne, biliyor musunuz?
Facia sonrasında İl Müdür Yardımcısı B.İ., soruşturmacı olarak atandı. İl Müdürü A.P. ihmalle suçlanırken, yardımcısının, amiri hakkında soruşturma yapması bekleniyor.
Aklımızla alay etmek değil mi bu?
Bakanlık yetkilileri Diyarbakır’a müfettiş gönderdiklerini, soru işaretlerinin giderileceğini ifade ediyor.
Umarım, öyle olur.
Yoksa tüm fatura, direksiyon başında uyuyan ve tutuklu bulunan şöföre kesilecek. Asıl sorumlular ise ölümüne neden oldukları çocuklar ve personelin taziyesini kabul edecek.
Mesut Yılmaz’ın adı Rize-Artvin Havalimanı’na verilmeli
Önceki gün Hatay’da, merhum Başbakan Ahmet Mesut Yılmaz Ortaokulu’nun açılışına davetliydik.
“Nereden çıktı bu davet?” diyeceksiniz.
Anlatayım:
Gazeteci büyüğümüz Altan Öymen’in cenazesinde karşılaştığım işadamı Turgut Yılmaz, ağabeyi adına Hatay’da ortaokul yaptırdıklarını belirterek, törene katılmamdan memnuniyet duyacağını söyledi.
Seve seve ve şeref duyarak kabul ettim.
Çünkü Mesut Yılmaz, her Rizelinin sevdiği ve saygı duyduğu bir siyasetçi.
5 Eylül’de Hatay’a uçmak üzere İstanbul Havalimanı’na gittiğimde, bir bölümü Rize’den gelmiş, aralarında eski Rize Milletvekili Ahmet Kabil’in de olduğu eski ANAP’lılarla karşılaştım.
Tanıdıklarım ve hemşerilerimle sohbet ederken, gazeteci arkadaşım Cansu Çamlıbel, “Eski Türkiye’yi gördün, yüzün güldü, değil mi” diyerek, espriyi patlattı.
Ne yalan diyeyim…
Bugünlerin zorbalıklarını ve zulmünü görüp yaşadıkça 90’ları ve ‘Eski Türkiye’yi özlüyorum.

Neden Bakan yoktu?
GSD Eğitim Vakfı Başkanı Turgut Yılmaz tarafından yaptırılan okul 6 Şubat’ta yıkılan Özbuğday Ortaokulu’nun yerine inşa edilmiş. Yaklaşık iki yıldır konteynırlarda eğitim gören öğrenciler 32 dersliği, konferans salonu, bilgisayar, fen, müzik ve sanat laboratuarları, kütüphanesi ve sosyal alanları bulunan yeni okullarına kavuşmuş oldu.
Açılışa başbakanın eşi Berna Yılmaz ve oğulları Hasan Yılmaz ile Yılmaz Ailesi üyeleri katıldı.
Turgut Yılmaz, çok etkileyici bir konuşma yaptı.
Yılmaz, şunları söyledi:
“Biliyorum ki Hatay Mesut Yılmaz Okulu öğrencileri Atatürk ilkelerinin yılmaz bekçisi olacaktır, Atatürk’e minnetlerini açtığı aydınlık yolda yürüyerek yerine getireceklerdir. Onların da kalbi Mesut Yılmaz gibi bu vatan için çarpacak, hayallerinin peşinde koşacaklar ve ülkemize yararlı bireyler olacaklardır.”
Vali Mustafa Masatlı da hakkaniyetli bir konuşmaya imza attı. Hem Yılmaz’ı andı hem de Yılmaz Ailesi’ni onurlandırdı.
Törene Milli Eğitim Bakan Yardımcısı Ömer Faruk Yelkenci katıldı. Merhum başbakanın ailesi tarafından bağışlanan okulun açılışına Bakan Yusuf Tekin’in gelmesi vefanın gereği olmaz mıydı?
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Yayman ile Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Öztürk de törendeydiler. CHP’li milletvekilleri, belediye başkanları ve parti yöneticilerinden hiçbir ismi görmedim.
Mesut Yılmaz, hiçbir zaman CHP’li olmadı ancak AK Parti’ye de katılmadı. Rize’de 2007’de AK Parti’ye karşı yarışıp bağımsız milletvekili olarak TBMM’ye girdi.
Bana kalırsa AK Parti’den çok CHP’ye yakındı.
Bu ilgisizliği hiç hak etmiyor.

Kendi şehrinde adı yok sayılıyor
Tören sonrası okulu gezerken, Berna Hanım’a “Mesut Yılmaz adı verilen kaç yer var?” diye sordum.
Bilemedi.
Sosyal medyada yaptığım araştırmaya göre Rize’nin merkezinde ve Yılmaz’ın kendi ilçesi olan Çayeli’de birer parka, yine Çayeli’de öğrenci yurduna, Rize Pazar ve İstanbul Pendik’te ilkokula, Diyarbakır ve Aksaray’da caddeye verilmiş.
Oysa Mesut Yılmaz’ın adı Rize-Artvin Havalimanı’na yakışır!
Erzincanlı iki başbakandan Yıldırım Akbulut’un adı havalimanına, Binali Yıldırım’ın adı ise üniversiteye veriliyor.
Bir kez bile Rize’yi temsil etmemiş olan Recep Tayyip Erdoğan’ın adı üniversite dahil, hemen her yere konurken…
Rize’den altı kez milletvekili seçilen, bir kez Kültür ve Turizm Bakanı, bir kez Dışişleri Bakanı, bir kez Başbakan Yardımcısı ve üç kez Başbakan olarak memlekete hizmet veren Mesut Yılmaz’ın adı kıyıda köşede kalmış bir parka layık görülüyor. O da AK Partili yıllardan önce konduğu için hala duruyor!
AK Parti’de, cumhuriyetçi kimliğiyle bilinen Mesut Yılmaz’a karşı bastırmadıkları bir öfke var. Öfke geçmediği için, eski bakan Şerafettin Elçi’nin adını Şırnak’ta havalimanına, işadamı İbrahim Çeçen’in adını Ağrı’da üniversiteye veren iktidar, Mesut Yılmaz’ın adını, mümkün olsa parktan da silecek.
Berna Yılmaz’a söyledim.
Umarım, bir gün iktidar değişip CHP iş başına geldiğinde bu haksızlık ve vefasızlık giderilir ve Rize-Artvin Havalimanı’nun adı Mesut Yılmaz olarak değiştirilir.