Aytun Aktan
Sınırlı ihtimallerin müptelası; Uykusuz Bir Rüya, Salim
Bazı oyunları seyreder, etkilenir ama üzerine hemen yazamam. Hakkında düşünmem, üstüne yatmam gerekir. Bir oyunun beni küçük numaralarla tuzağa çekip çekmediğinden emin olmak isterim. Uykusuz Bir Rüya, Salim tam da bu bahsettiğim oyunlardan biri. Yanlış anlaşılmasın seyircisini kandırmıyor. Metin incelikle yazılmış, oyun ustalıkla sahneye konulmuş. Uykusuz Bir Rüya, Salim yaklaşık bir yıldır seyircisiyle buluşmaya devam ediyor. Tiyatro D22 yapımı olan tek kişilik oyunun yazarı ve oyuncusu Berkay Ateş.
Peki rüya, uykusuz olur mu? Salim’in kapatıldığı hücreden uykusuz, soluksuz seyirciye aktardığı rüyalar, aslında zamanları kıra kıra, sıçrayarak anlattığı keşkelerinin ya da kaderinin hikayesi. Salim artık susmaktan, sessizlikten vazgeçip, her şeyi anlatmaya karar verdiği hâkime yani bize soruyor; ‘‘Keşke mi daha zordur, kader mi?’’
Salim kim mi? Salim Adanalı genç bir delikanlı. Annesinden yakınlık görmemiş, ablası ölmüş, babasıyla uzaklığını ‘‘önümde bir boy arayla yürüyordu babam’’ diye tarif ettiği, babasıyla hamama gittiği için mutlu olabilen, sevgi kendisine çok görülmüş bir erkek. Oyun, Salim’in İstanbul’a, amcasının kebapçı dükkanında çalışmak üzere gönderildikten sonra başına gelenleri, belleğinde seyahat ederek, rüya ve karabasanlarını paylaşarak seyirciye aktardığı yoğun ve etkileyici bir monolog aslında. 80 dakika boyunca teatralliğin seyirciyi okuma mesafesinden çıkarıp kulak ve göz mesafesine soktuğu bu anlatıda Ateş sahnede devleşiyor.
Yazarın zihin akışıyla yazdığı bu metin başlangıçta novella (uzun hikâye) olarak tasarlanmış. Ateş’in, Everest Yayınları’ndan çıkan ‘‘Sessizliği Vurun’’ adlı kitabındaki beş tiyatro oyunundan biri de Uykusuz Bir Rüya, Salim. 2024 yılında çıkan bu kitapta beş oyunun yanı sıra bir de öykü var. Kent sokaklarında, dağ başlarında ya da belki bir rüyada gerçeğin izini sürenlerin, dili dolaşanların, derdini anlatsa da ciddiye alınmayanların, sessizliğe ya da deliliğe mahkûm edilenlerin anlatıldığı kitaptan sahneye fırlıyor Salim. Bir türlü alışamadığı metropolde, amcasının meşhur Emniyet Müdürlüğü’ne bitişik kebapçı dükkanında çalışırken, kendisine hayatı zindan eden kişilerle tanışıyor ve karanlık olaylara tanık oluyor. Detaylara daha fazla girmeyeceğim ki oyunu seyrederken zihniniz zorlansın. Hatta belki daha da merak edip kitabı alıp okursunuz, kim bilir? Ama kuşkunuz olmasın, oyuna gitmeniz için size perdeyi küçük küçük aralayacağım.
Oyunun yönetmeni tanıdık bir isim, Ateş’in hocası Yiğit Sertdemir. Yönetmen sahnelemede sinematografik bir anlatım kullanılıyor. Seyirci anlatıdaki çok sayıda mekâna sokaklara, kebapçıya, eve, üniversiteye, otobüse, meydana oyuncunun anlattıklarıyla birlikte sesle, efektle, ışıkla girip çıkıyor. Mekanları görüyor, işitiyor, hissediyor. Sahne tasarımını Bilen Bilmen’in yaptığı hücre dekoru, arkasının penceresi olmayan duvarıyla Salim’in çıkışsızlığını, seyirciyle karşı karşıya olduğu ön ve yanlarının tamamen açık oluşuyla da düşlerinin, acısının ve isyanının sınırsızlığını yansıtan bir çerçeve gibi. Bu boş kafesteki tek aksesuar bir sandalye. Oyun boyunca tek kişilik hücreden çoğalan Salim’ler var. Oyuncuya ve seyirciye bu alanları İsmail Sağır ışık tasarımı ile açıyor. Oyuncunun her duygusunu farklı renklere boyayan, onu devamlı kendi gölgeleriyle klonlayan bu tasarımla sahne zenginleşiyor. Böylece seyirci metnin içindeki savrulmaları daha kolay anlayabiliyor. Gene de oyundan gözünüzü de zihninizi de sakın ayırmayın derim. Müzik, ses ve efekt tasarımı Emrah Can Yaylı’ya ait. Oyunu belli bir zamana atayan sesler, seçilen müzikler dışında hikâye geniş zamanın ve makus tarihin döngüsünde ilerliyor. Hareket tasarımı da oyuncunun sahnedeki sınırlandırılmış alan içinde kontrolünü sağlayan ve anlatısına olanaklar açan bir profesyonellikte. Özge Midilli’yle gerçek bir uyumla çalışan Berkay Ateş’in oyun boyunca düşmeyen performansının, sporcuların antrenmanlarından farksız bir dayanıklılık çalışması gerektirdiği aşikâr. Berkay Ateş başta olmak üzere tüm ekip alkışı fazlasıyla hak ediyor.
Az önce geniş zamanda geçen bir hikâye derken aslında toplumsal belleğimizin bizi davet ettiği mekanların ortak olduğunu söylemek istedim. Hafızamızda yer etmiş o meydanlara, protestolara, karakollara isim vermeye çok da gerek kalmıyor. Okur yazar, toplumla ilgili endişeleri olan seyirciler kendi zihinlerinde aynı meydanlarda buluşuyorlar. Metnin politik konumlanışı oldukça net. Slogan yok ama metin aforizmalarla bezeli. Salim ‘‘Sınırlı ihtimallerin müptelasıyım’’ diyor. Oyun bize kuşatılmış hayatlarımızdaki hapishanelerimizde, mahkûm olduğumuz sessizliklerimiz sonunda meşrulaşan suskunluklarımızın sonunda ‘‘Bir şey söyleseydin ya Salim, belki değişirdi bir şeyler’’ dedirtiyor. Bizim yerimize Salim konuşsaydı keşke!
Ekrandan tanıdıkları Berkay Ateş’i, kanlı canlı görmek için tiyatroya gelen seyircinin oyundan biraz mutsuz ayrılabileceğini söyleyebilirim. Ekip, dizi dünyasının izleyici beğenisinin epey dışında bir metin ile sahneleme tercihini de seyirciyi takip ve anlamaya zorlayan bir yolla yaparak oldukça cesur davranıp bizi sevindiriyor. Oyuncuların bir kısmı istediği gibi tiyatro yapabilmek için belki de çok da sevmediği işleri yaparak asgari geçimini sağlıyor. Diziler, reklamlar vs. Malumdur ki ülkemizde sadece tiyatro yaparak yaşamak pek mümkün değil. Oyunun ve oyuncunun ödül listesi uzun, yazının akışını kesmemesi için sona ekliyorum.
Bunca ödüle, şöhrete rağmen mütevazi, kendini her seferinde aşan bir oyuncu ve yazar Ateş, Tiyatro D22’nin de kurucularından. 2013 yılında alternatif bir sahne anlayışı sunarak yeni bir tiyatro dili ve yaklaşımı geliştirmeyi hedefleyen Emir Çubukçu, Berkay Ateş ve Can Kulan “Yaşadığımız coğrafyadan kaçmadan evrensel metinler sahneleyen ve sokakla bağı olan bir tiyatro” olarak tanımladıkları D22’yi kurarlar. Topluluğun isim bu üçlünün bir araya geldiği, toplantılar yaptığı adresteki apartmanın kapı numarasıdır. Sanatın dönüştürücü gücüne inanan topluluk, sahnelediği eserlerde birey, toplum ve güç dinamikleri üzerine eleştirel bir perspektif sunuyorlar. Klasik tiyatrodan uzak, yeni yazarlara ve çağdaş oyunlara alan açıyorlar. Minimalist sahne tasarımı, özgün rejileri ve güçlü oyunculuk performanslarıyla tanınan ekibin Yirmi Beş, Hakikat Elbet Bir Gün, Karıncalar – Bir Savaş Vardı, İkinci Katil, Sevgili Arsız Ölüm – Dirmit başarılı oyunları arasında.
‘‘Sessizliği vurun. Bana gerçeğimi verin.’’ diyen Salim, aslında faili belli ama meçhul olaylara çağrısını yaparken kendi gerçekliğinde sıkışıp kalmış, hakikati arayan bir sorgulama, beraberinde gelen umutsuzluk ve insanın çöküş hikayesini anlatıyor. “Elimden geleni yapıyorum baba!” diyen Salim, ne yaparsa yapsın hiçbir zaman yeterli olamayan, hayata itiraz edemeyen, kendini savunamayan, içindeki huzursuzluğu bir türlü dindiremeyen hepimizden bir parçayı temsil ediyor. İşte tam da bu yüzden oyunun başından itibaren seyircinin ruhuna işleyen çaresizlik oyun bittikten sonra uzun bir süre omuzdaki ağırlık olarak kalıyor. Çok sağlam bir metni, usta işi bir sahneleme ve başarılı bir oyuncu yorumuyla buluşturan Uykusuz Bir Rüya, Salim’i, 2025’de seyir listenize alın derim.
Yazımı yeni yıl, yeni umutlar diye bitirmek istesem de Salim gibi çaresiz çıkıyoruz 2024’ten. Gene de her olumsuzluğa rağmen içimizde o bitmeyen umut hep olsun. Özgürlüklerin kimsenin güç gösterisine alet edilerek kısıtlanmadığı bir yıl diliyorum. Savaştan uzak kalmayı becerebildiğimiz bir yıl diliyorum. İnsan onuruna yakışan hayatlar yaşanabilecek gelir seviyesinin toplumun tabanına yayılacağı ekonomik iyileşme diliyorum. Politik olan kadın cinayetlerinin sonlandığı, çocukların hakkettiği neşesini bularak büyüdüğü, ormanların yanmadığı, doğanın talan edilmediği bir yıl diliyorum. Dünyaya gelen her canlının yaşama hakkını savunarak, hayvan haklarından da sorumlu olduğumuzu unutmadığımız, toplumsal cinsiyet eşitliğinden yana, şiddetin dindiği, adaletin tarafsızlığına tekrar inanabileceğimiz, birbirine saygı duyarak yaşadığımız bir yıl diliyorum. Sanatın toplumu şekillendiren, tamir eden, birleştiren gücüne inanarak tiyatro dolu bir yıl diliyorum. Ve sevgili okurum yazılarıma iki hafta ara verip, izninizle kısa bir mola almak istiyorum. Mutlu seneler.
Ek: Uykusuz Bir Rüya, Salim oyunu 2024 yılında Direklerarası Tiyatro Ödülleri’nde Tek Kişilik Performans, İsmet Küntay Tiyatro Ödülleri’nde Yılın En Başarılı Erkek Oyuncusu, Sadri Alışık Tiyatro Ödülleri’nde Yılın En Başarılı Erkek Oyuncusu, Yeni Tiyatro Dergisi Emek ve Başarı Ödülleri’nde Ferhan Şensoy En İyi Erkek Oyuncu Ödülü ile onurlandırıldı. Aynı zamandan Berkay Ateş, devam etmekte olan, yazar ve oyuncu olarak yer aldığı Hakikat, Elbet Bir Gün oyunu ile de 2019 yılında Direklerarası Tiyatro Ödülleri’nde Yılın En Başarılı Oyun Yazarı ve Yılın En Başarılı Erkek Oyuncu, Ekin Yazın Dostları Tiyatro Ödülleri’nde En Başarılı Oyun Yazarı ödüllerinin de sahibidir. 2014 yılında ise Yirmi Beş oyunuyla Savaş Dinçel En İyi Yazar Ödülü’ne de layık görülmüştür.