Mesele tek adamın ‘sorumsuz’ olması!

Kılıçdaroğlu demiş ki; ‘Cumhurbaşkanı adayı olmak için rapor yazıp getirenler, özgeçmişini bırakanlar var’.

Medyada yeteri kadar ilgi görmedi ama bence yılın haberi…

Özgeçmişle Cumhurbaşkanı adaylığına talip olmak!..

Nasıl açıklanır?

Özgüven patlaması denilebilir mi? Ülkeye yönetmenin atla deve olmadığını mı düşündüler? Yoksa birilerinin Saray’da biraz da ben yaşayayım talebi mi?

Ama gülüp geçmemek lazım.

Yabana atmamak lazım.

Birileri ülkenin ana muhalefet partisi liderine rapor yazıp, özgeçmiş bırakıp beni cumhurbaşkanı adayı gösterin diye başvuruyorsa üzerinde düşünmek lazım.

İsterseniz şöyle bir bakalım…

İşin zor tarafı da var kolay tarafı da…

Zor tarafından başlayalım. Koca bir ülkeyi bir kişinin tek başına yöneteceksiniz. Büyükelçi seçiminden, vali atamasına, büyükelçi tayininden, bakan yardımcısı belirlemesine, kadar… İl emniyet müdüründen ilçe emniyet, milli eğitim, sağlık müdürüne kadar binlerce kişiyi seçeceksin.

Seçimin liyakat esasına dayalı olacak.

Doğru insanları doğru yerleşe atayacaksın.

Dış politikada hem komşu ülkelerle cebelleşeceksin hem dünya siyasetinde söz sahibi olmaya çalışacaksın hem de yaptığın işin sonucunu alacaksın.

Rusya bi dert, ABD başka dert, Avrupa Birliği zaten dert. Suriye’si var, Irak’ı var, Afganistan’ı var, göçmenleri var, IŞİD’i var, PKK’si var.

Var oğlu var…

Çok fazla mesai ister.

Ülke içinde her gün onlarca karar alınıyor, yüzlerce de diyebiliriz. Onlara imza atacaksın.

Saatler alır!..

Ülkenin geleceğine yönelik yeni projeleri dinleyeceksin, beğendiklerine onay vereceksin.

Güvenlik meselesi var. Terörle mücadele var. Savunma Sanayii var. Başka karar verici yok.

Tek yetki tek imza sende.

Kaymakamlar bile senden sorulur.

Ya ekonomi, yatırımlar… Kimin hani ihaleyi hangi şartlar da alacağına karar vereceksin. Kupon arazilere bile. İhaleleri başı boş bırakmaya gelmez. Hepsi zapt-ı rap altında olmalı.

Bir de işin faiz/ kur tarafı var. Faizi, döviz kurunu belirleyeceksin, enflasyon hedefi koyacaksın, hayat pahalılığıyla uğraşacaksın.

Parti de önemli. İl, ilçe kongrelerine gitmen lazım. Kimin il ve ilçe başkanı olacağını kimlerin yönetim kurullarında yer alacağını belirlemen lazım. O isimleri tanıman lazım. Görüşmen lazım. Partiye yön vermek için sık sık genişletilmiş il, ilçe, kadın kolları, gençlik kolları başkanlarıyla toplantıları düzenlemek lazım.

Genel Merkez’e hakim olmak için yardımcılarınla bir araya gelmen onlara talimat vermen lazım.

Lazım da lazım… Daha çok şey lazım.

Mesela partinden olmayan belediyelerin faaliyetlerini engellemek için elinden gerekeni yapman lazım. Tuzaklar kurman lazım..

Haa bu arada kamu bankaları var. BOTAŞ var, Türk Petrolleri, THY , PTT, Çaykur, Telekom, Türkcell, Türksat, Eti Maden gibi onlarca kurum var.

Varlık Fonu Yönetim Kurulu Başkanı olarak bunlarla da uğraşman gerekir.

Bu alana da mesai ayırman lazım.

Gün 24 saat değil 72 saat olsa yetmez…

Görevin zor tarafı bu.

Kolay tarafı ise aldığın hiçbir karardan, yaptığın hiçbir icraatından, verdiğin hiçbir emirden sorumlu değilsin.

Kimse sormuyor, sorgulayamıyor.

Karar ver, dene olmadı mı vazgeç, başka yolu seç, o da mı olmadı üçüncü yola gir.

Anayasa’ya göre Meclis bile soru soramıyor…

Anayasa’ya göre yasama organı yürütmeyi denetleyemiyor.

İstediğini yap, al alma, ver verme, sat satma karışan yok.

Misal diyeceksiniz..

Onlarca örnek var da… Bir ikisiyle yetineyim.

Dünyada ikiz kulelerin vurulmasıyla başlayan bol para dönemi bitince bizim ekonomi tökezlemeye başladı. Daha doğrusu çuvalladı.

Faizi yüzde 24’e kadar çıkararak enflasyonu ve kuru dizginlemeye kalktılar. Sonra Anayasa göre bizi tek başına yöneten zat bu yanlış dedi; faiz sebep enflasyon sonuçtur tezini ortaya attı.

Merkez Bankası Başkanı’nı kovdu, yenisi faizi hızla aşağıya indirdi. Enflasyon da aynı hızla inmedi üstüne üstlük döviz kuru patladı. Merkez Bankası piyasaya para satarak kuru tutmaya çalıştı. Bu uğurda 125 milyar dolar harcadı. Merkez Bankası’nın kasasında kendi parası kalmadı.

Bunca paraya rağmen döviz kuru yine patladı. O Merkez Bankası Başkanı da kovuldu. Maliye Bakanı da istifa etti.

Yenileri geldi. Haydi, faiz yine yükseltildi. Yüzde 19’lara çıkarıldı. Amaç kura hâkim olmak ekonomiyi soğutarak enflasyonu düşürmekti.

Saray beğenmedi. O da gece yarısı gitti. Yerine gelenin ne dediği ne yaptı belli olmadı. Piyasaya sürekli yalan söyledi. Sonuçta kuru (dolar/Euro) serbest bıraktığı, enflasyonla mücadeleden vazgeçtiği ortaya çıktı.

Sorum şu: Bu üç, hatta dört farklı politikayı aynı kişi uyguladı.

Deneme yanılma yöntemiyle…

Bu sebeple bu ülkeyi yönetmek kolay. İstediğini yap sorumluluğun yok!

İhalelerde de öyle. Hesap etmişler 13 şehir hastanesine 2024 yılına kadar ödenecek kira ile benzer 59 hastane yapılabiliyormuş.

Bu parayı neden saçtınız diye hesap soruluyor mu?

Daha kaç örnek vereyim. Verilen garantinin yüzde 90’i bile gerçekleşmeyen Zafer Havaalanı’nı mı anlatayım, daha uçak inmeyen yine yolcu garantisiyle yapılan Balıkesir havaalanından mı söz edeyim.

Ölür biteriz, beka meselemiz, hava savunma sistemimiz yok acil koduyla 2.5 milyar dolara alarak hangara kilitlediğimiz S/400 füzelerini mi söyleyeyim.

Çok uzattım…

Sayfalarca örnek verilebilir.

Sözün özü şu. Ülkeyi böyle yönetiliyorsa tabii yüzlerce hatta binlerce kişi talip olur.

Kafana göre takıl, ruh haline göre karar ver, hazinenin parasını kendi paran gibi harca, Uçaklar al, araçlar al, saraylar yaptır; ne karışan var ne hesap soran…

Osmanlı padişahları bile bu kadar rahat değildi…

Mesele tek adamın sorumsuz olması. Sorgu sual edilememesi.

Aldığı her karardan, yaptığı her icraattan sorumlu olsa o makama aday olmak için özgeçmiş bırakan zor çıkar…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Tezkan Arşivi