Gerçek devrim eğitimle başlarsa kalıcı olur

Şehir ve kasaba yatılı okulları muhtaç kimsesiz çocuklar içindir. Köy yatılı okulları ise okulu olmayan köylerin çocukları için düşünülmüştür.”

“Atatürk, Türk Devrimi’nin ilkelerine bağlı gençler yetiştirmeye ve devrimin ortaya koyduğu düşünce sistemini korumaya özel önem vermiştir.”

Anadolu Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şaduman Halıcı ile Türk Devrimi’nin eğitim ayağını konuştuk.

yeni-proje-15.jpg
Anadolu Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şaduman Halıcı

Sayın Hocam 3 Mart 1924’te Öğrenimin Birleştirilmesi Yasası çıkarıldı. Bu yasa neden çıkarıldı? Neden eğitimde köklü bir devrim gereği duyuldu?

Şahin Hocam, sorunuza Türk Devrimi’nin amacı nedir sorusuna yanıt vererek başlamak isterim. Devrimin iki temel amacı vardır. Çağın gereklerine uymak, Türk Milleti’nin gereksinimlerine yanıt vermek. Öğrenimin Birleştirilmesi Yasası da bu iki ilkeden ilham alır. Osmanlı Devleti’nde öğretim kurumları -bu arada eğitimi bilinçli olarak anmıyorum-; öğretim programları, sistemleri ve amaçları bakımından bütünüyle farklı üç gruba ayrılmıştır. İlki, Sıbyan mektepleri ve medreseler gibi dini eğitim kurumlarıdır. İkincisi rüştiye, idadi, meslek okulları, tıbbiye, harbiye, mülkiye, öğretmen okulları gibi genel eğitim kurumlarıdır. Son grupta ise yabancı ve azınlık okulları vardır.

Bu bilgi bize neyi anlatır. Bir devlette üç farklı düşüncede, duyguda, ülküde insan yetişiyor demektir. Yeni yasanın çıkarılmasının en önemli nedeni budur. Hatta Meşrutiyet döneminde de bu durum “sorun” olarak görülür. Öncülüğünü de Ziya Gökalp yapar. Eğitimin “milli bir karakter” almasını ister. Türkçülüğün Esasları kitabında da bu vurguyu yapar. O zaman diyebiliriz ki öğretim kurumlarının birleştirilmesi ve milli eğitim düşüncesi Gökalp ile başlamış uygulama Türk devrimi ile olmuştur. Mustafa Kemal Paşa bu yöndeki düşüncesini daha 15 Temmuz 1921’de Ankara’da Eğitim Kongresi’ni açarken vurgular. Dikkatinizi çekmek isterim Afyon düşmüş, cephe yarılmış, Yarbay Nazım şehit olmuş Kütahya düşmek üzeredir. Mustafa Kemal Paşa açış konuşmasında eğitim düşüncesini nasıl açıklar: “… Eski devrin hurafelerinden ve düşünsel niteliklerimizle hiç de ilgisi olmayan yabancı fikirlerden, doğudan ve batıdan gelebilen bütün etkilerden tamamıyla uzak, millî karakterimize ve tarihimize uygun bir kültür kastediyorum.” diyerek. Bursa’da 27 Ekim 1922’de öğretmenlere yaptığı konuşmada ise düşünceleri safsatalardan, akıl ve mantığa uymayan inanç ve geleneklerden temizlemeyi, bilim ve fen ilkelerini rehber edinmeyi önerir öğretmenlere. 8 Nisan 1923’te yayınlandığı Dokuz Umde’de “İlköğretimde öğretimin birleştirilmesi” ilkesine yer verir. Çünkü ülke nüfusuna oranla okul, öğretmen ve öğrenci sayıları oldukça olumsuz bir tablo çizmektedir.

Bu tabloyu değiştirmenin yolu da eğitim devriminden geçmektedir. 1 Mart 1924’te Meclis’i açarken bu tabloya işaret eder ve hükümetten yasayı bir an evvel çıkarmasını ister. 3 Mart’ta da Meclis’te kabul edilir. Böylece ülkedeki tüm öğretim kurumları Eğitim Bakanlığına bağlanır. Devrimi yaşatacak laik düşünceli gençlerin yetişmesinin önü açılır. 11 Martta Eğitim Bakanı medreselerin kaldırıldığını gazeteler aracılığıyla duyurur. Tek okul, tek program anlayışı benimsenir.

“Maarif Vekili Vasıf Beyefendinin Beyanatı” - Hakimiyet-i Milliye, 13 Mart 1924

Bu yasa ile imam hatiplerin bir bağlantısı var mı Hocam? Biliyorsunuz Atatürk ve arkadaşları hep bu okulları kapatmakla suçlanıyor.

Yanıt:

Evet. Yasa ile Eğitim Bakanlığı’na, yüksek din uzmanları yetiştirmek için üniversite bünyesinde bir İlahiyat Fakültesi kurma görevi verilmiştir Ayrıca, imamlık, hatiplik gibi dinsel hizmetleri görecek memurların yetişmesi için de okullar açılacağı vurgulanmıştır. Dikkatinizi çekerim açılacak bu okullara yasa yalnızca imam ve hatip yetiştirme görevi vermektedir. Orta kademede açılan imam hatip okullarının dayanağı da bu maddedir. Darülhifale medreseleri yerine yalnız imam ve hatip yetiştirmek üzere de İmam Hatip okulları açılır. Sayıları 29’a ulaşır.

İstanbul, Edirne, Erzurum, Isparta, Eskişehir, Ödemiş, Urfa, Afyon, Amasya, Antalya, Ankara, Balıkesir, Bursa, Bolu, Tire, Bozok, Hopa, Harput, Sivas, Şavşat, Uşak, Gaziantep, Kastamonu, Konya, Kayseri, Kütahya, Maraş, Manisa ve Niğde’de okullar açılmıştır.

Ancak her yıl öğrenci sorunu yaşamaya başlar. 1931-1932 öğretim yılında kapatılır. Gerekçe okullara kayıt yapılmamasıdır. Bu arada dini bilgiler konusunda yüksek uzmanlar yetiştirmek üzere Haziran 1924’te Dârulfûnunun’da İlahiyat Fakültesi kurulur. Üniversite Reformu ile pek çok fakülte ile birlikte 31 Temmuz 1933’te bu fakülte de kapatılır. Gerekçe "mezunlarına, bir meslek ve geçim aracı garantisi verilememesi nedeniyle devam eden öğrencinin olmaması”dır. İstanbul Üniversitesi’nin bünyesinde İlahiyat Fakültesi yer almaz. Edebiyat Fakültesi bünyesinde İslam İncelemeleri Enstitüsü kurulur. İslam Tarihi, Felsefesi ve İslam Dini konularında uzmanlaşma planlanır. Ne var ki bu enstitüye de öğrenci bulunamaz ve 1941 yılında kapanır. Bütün bu gelişmeler nasıl açıklanabilir? 1924 Anayasası’nda bulunan “devletin dini İslam dinidir” ibaresi biliyorsunuz 1928 yılında kaldırılmıştır. Anayasanın gerekçesinde vurgulandığı gibi hedef “demokratik devlet” kurmaktır. Laiklik ise demokrasinin yaşam ve yeşerme koşuludur. Devlet 1928’den sonra din eğitimini desteklemez. Yanlış anlaşılmasın, o dönemde milletin de çok ilgisi olmaz. İkisi birleşince bu kurumlar yaşayamaz. Konunun tartışılmaya, iktidarı yıpratma aracı yapılmaya başladığı dönem de çok partili yaşama geçiş tarihidir yani 1946. İktidar da muhalefet de seçimi kazanmak için din kartını oynamaya başlar. İşte Atatürk’ün şiddetle karşı çıktığı tam da budur. Ama o yaşamda değildir.

1926 Maarif Teşkilatı Hakkında Yasa toplumda çok az biliniyor. Yasa Cumhuriyete ne kazandırdı Hocam?

Yasa 23 Mart 1926’da kabul edilmiştir. Osmanlı’dan devralınan sistemde yaşamsal değişiklikler yapar. En dikkat çekici değişiklik ilkokullarla ilgilidir. Kararda ülkenin demografik ve sosyoekonomik yapısı etkili olmuştur. Bu çerçevede şehir ve kasabalarla köylerde hem yatılı hem de gündüz okulları açılması öngörülür. Şehir ve kasaba yatılı okulları muhtaç kimsesiz çocuklar içindir. Köy yatılı okulları ise okulu olmayan köylerin çocukları için düşünülmüştür. Bakın Şahin Hocam, bu karar çok değerlidir. Millî Mücadele’nin üzerinde dört yıl geçmiştir. Ülkenin yetimi, öksüzü boldur.

Kaynak: Maarif Ansiklopedisi (Darüleytam=Yetimokulu)

Halk fakirdi. Ama siz çağdaş bilgilerle donanmış bir ulus devlet kurmayı hedeflemişşiniz. Bunu eğitimden bağımsız yapabilir misiniz? Olanaksız. Bu karar aynı zamanda Kemalizm’in ilkelerinin daha yazılmadan uygulamaya konmasıdır. Halkçılık ilkesinin sınıfsız kaynaşmış millet ilkesi bu kararla anlam kazanmıyor mu? Kazanıyor. Yasadaki Ortaöğretim okulları ise liseleri, orta okulları, ilk öğretmen okullarını, köy öğretmen okullarını içinde barındırır. Ayrıca yüksek ve orta öğretmen okulları da vardır. Yasa ile kazanımlarımız bu kadar mı? Hayır. Türk eğitim sistemine getirdiği en önemli yenilik “Eğitim hizmetinde asıl olan öğretmenliktir” ilkesine yer vermesidir. Böylece öğretmenlik profesyonel bir meslek olur, öğretmenlerin özlük hakları iyileştirilir, mesleğe saygınlık kazandırılır. Diyeceğim o ki öğretmenden beklenti ile ona duyulan saygınlık, verilen hak denktir. Yasa; John Dewey’in önerisi ile Maarif Eminlikleri yani günümüzdeki Eğitim Müfettişliklerini de devreye almıştır Şahin Hocam. Böylece “denetim” mekanizması işletilir ki devlet olmanın en önemli göstergelerindendir denetim.

Neden albafe devrimi yapıldı hocam?

Yine gereksinim, yine çağdaş dünya ile yarışabilme aslında gerekçe. Arap alfabesi gerçekten Türkçenin matematikselliği ile bağdaşmaz. Harflerin başta, sonda, ortada farklı okunması -o yazıyı okuyabilen biri olarak da söylüyorum- okuma-yazma öğrenmeyi olumsuz etkiler. Öyle ki 25 Şubat 1924’te yapılan bütçe görüşmelerinde Şükrü Saraçoğlu halkın okuma yazma oranının %2 olduğuna dikkati çeker. Siz eğitime, öğretmene bu kadar değer verirken, sırf alfabe nedeniyle geride kalmayı kabul eder misiniz? Hayır. Bu nedenle yasa mecliste itiraz bile edilmeden 1 Kasım 1928’te kabul edilir. Yasadan önce gazeteler zaten aynı haberi hem Arap alfabesi hem Latin alfabesi ile vererek alıştırmalar yapar.

Türk milletinin Başmuallimi Gazi Hazretleriyle kıymetli muavini İsmet Paşa, sa’yını (emeğini) görmek için köy köy dolaşıyorlar.

-Aferin yavrularım.. Eski tembelliklerin acısını çalışarak çıkaralım.

Akbaba, 17 Eylül 1928 (Dikkat edelim daha yasa çıkmadan yayınlanmış bir karikatür)

Ardından okuma-yazma seferberliği başlar.

Hocam, özellikle genç kuşaklar 24 Kasım Öğretmenler Günü ile Millet Mektepleri arasındaki ilişkiyi bilmiyor. Siz hem onlara hem de okuyucularımıza hatırlatır mısınız?

Evet gülümsedim. Zira aynı durumu ben de öğrencilerimle yaşıyorum. İkisi arasında güçlü bir ilişki var. Millet Mektepleri alfabe değişikliğinin ardından başlatılan okuma yazma seferberliğinin kurumsal örgütlenmesidir. Yönergesi 8 Kasım 1928’de kabul edilir. Yayınlanma tarihi ise 24 Kasım 1928’dir. Yani Öğretmenler Günü olarak kutladığımız günde yönerge uygulamaya konmuştur. Bu okulları hiç hafife almayalım ilk yıl 20 bin 847 derslik açılır. 1 milyon 75 bin 500 kişi kurslara devam eder. Üç yılda sayı 1 milyon 500 bini bulur. Devlet bu; okuma yazma bilmeyenleri güdülemek için önlemini de alır. Örneğin 1931 yılından itibaren Millet Mektebi belgesi olmayanlar işe alınmaz.

Akbaba, 12 Kasım 1928

Cumhuriyet, 31 Aralık 1928

Hocam son olarak size günümüzde Milli Eğitim Programımızda bulunan Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi dersinin ilk defa ne zaman okutulmaya başlandığını sormak isterim.

Ne güzel bir son soru oldu Şahin Hocam, siz de biliyorsunuz ki Atatürk, Türk Devrimi’nin ilkelerine bağlı gençler yetiştirmeye ve devrimin ortaya koyduğu düşünce sistemini korumaya özel önem vermiştir. Bunun ilk örneğini Ankara Adliye Hukuk Okulu kurulduğunda yani 1925’te görürüz. Orada hedef demokratik dünyayı tanıyan bilen çağdaş hukukçular yetiştirmektir. Bu okulun programına İhtilaller Tarihi dersi konur. Türk Devrimi ile dünyadaki ihtilal ve devrimler karşılaştırılmalı anlatılır. Dersleri Mahmut Esat Bozkurt vermiştir.

Yine aynı amaçla Ayşe Afet İnan imzasını taşıyan Vatandaş İçin Medenî Bilgiler kitabını yazdırır Atatürk. Recep Peker’in de katkısı vardır. Türk Devrimi’nin anlamını, yeni devletin ideolojisini hem halka hem de gençliğe anlatma ve aşılama çabasının ürünüdür. Dünyada demokrasi karşıtı ideolojiler yükselişte iken bu kitapta demokrasinin övülmesi, devletin sorumluluklarının ve vatandaşın görevlerinin belirlenmesi çok değerlidir. 1931-1932 öğretim yılında ortaokullarda okutulmaya başlanması da genç kuşakların hangi ilkelerle yetiştirilmek istendiğinin kanıtıdır. Aynı öğretim yılında lise ve öğretmen okullarının son sınıflarına “Türk İnkılabı ve Cumhuriyet Devri Tarihi” dersi konur. Türk Tarih Kurumu tarafından liselerde okutulmak üzere dört cilt olarak hazırlanan Tarih kitaplarının IV. Cildi de “Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Dönemi”ne ayrılır. 1932 yılında açılan Halkevleri’nin düzenlediği konferanslar da devrimin anlamının halka aktarımında etkin rol oylar. Sorunuzun asıl yanıtını bulması ise 1933 yılında yapılan Üniversite Reformu ile başlar. Üniversite gençliğini Faşist, Nasyonal Sosyalist ve Komünist akımlardan korumak, Cumhuriyet ideallerine bağlamak, devrim anlayışını onlara benimsetmek amacıyla üniversitenin Tarih şubesine bağlı olarak bir İnkılap Enstitüsü kurulur. Enstitünün kürsü fahri başkanlığını ise Eğitim Bakanı Reşit Galip Bey üstlenir. Enstitüde ders verecek öğretmenlerin belirlenmesinde Mustafa Kemal Paşa etkili olur. Yusuf Hikmet Bayur devrimin dış politikasını anlatır. Yusuf Kemal Tengirşenk ekonomi politikasını, Recep Peker de devrimin askeri yönünü anlatmakla görevlendirilir. 1924-1930 yılları arasında Adalet Bakanlığı yapan ve çağdaş yasaları hukuk sistemimize kazandıran Mahmut Esat Bozkurt ise devrimin hukuki ve adlî tarihini okutmakla görevlendirilir. Dersler üç ay süreyle haftada dört gün ve öğleden sonraları verilir. Üniversite son sınıf öğrencileri ile Harp Akademisi, Mühendis, Yüksek İktisat ve Ticaret okulu son sınıf öğrencileri de dersleri alır. Derse devam zorunludur. Öğrenciler sınavlara hazırlanırken Enstitüde verilen dersler yanında Nutuk ve Türk Tarih Kurumu’nun yayınladığı Tarih IV'ten sorumlu tutulur. Yabancı uyruklu öğrencilerin sınavları sözlü yapılır. İstanbul’da açılan bu enstitünün ardından 9 Mart 1934’te Ankara'da da bir İnkılap Kürsüsü açılır. Kürsüye, Hukuk Fakültesi ile yüksekokul öğrencileri kaydedilir. İstanbul’daki kadro burada da ders verir. Derslere dışardan dinleyici kabul edilerek toplumsal eğitim de sürer. Dikkat çekici unsur ihtilali yapanların, devrimi uygulayanların anlatıcı olmasıdır. Mahmut Esat Bozkurt’un ilk dersine; “Arkadaşlar, ben dünkü yeneni ve yenileni yaşadım; ben dünkü yeneni ve yenileni gördüm” diye başlaması da bu çerçevede anlam kazanır.

Sevgili hocam değerli bilgileriniz için size teşekkür ediyorum. Türkiye Hepimizin, Eğitim Hepimizin...

Mahmut Esat Bozkurt

Recep Peker

Önceki ve Sonraki Yazılar
Şahin Aybek Arşivi