Erdoğan’ın yaptığı ‘Dini Hamaset’…

Erdoğan’ın maden faciasından sonra yaptığı konuşmalara bakıyorum…

Devlet Başkanı olarak mı konuştu…

Tek kişilik hükümet olarak mı konuştu…

AKP Genel Başkanı şapkasıyla mı konuştu…

Bilemiyorum… Ama söyledikleri siyasi hamasetin de ötesine geçti ben buna dini hamaset diyorum…

İlk andan itibaren verdiği tepkilere bakalım. Olay sıcağı sıcağınayken, ne olduğu tam anlamıyla netleşmediği saatlerde en ufak bir ihmal karşılıksız kalmayacak’ dedi…

Bu açıklama yüreğimizi serinletmedi. Çünkü 301 madencimizin öldüğü Soma faciasında daha doğrusu katliamında aynı sözler söylenmişti…

(Neden yüreğimize su serpmediğini bir parantezle açıklayayım. Kömür madeninin sahibi kurtulsun diye ‘olası kast’ suçu veren Yargıtay’ın ilgili dairesinin beş üyesinden üçü değiştirildi. Suç ‘bilinçli taksire’ çevrilip madenin patronu kurtarıldı. Parantezi kapattım)

41 madencimizi kaybettiğimiz anlaşılınca Erdoğan Bartın’a gitti. Dedi ki; ‘biz kader planına inanmış insanlarız. Bunlar her zaman olacaktır bunu da bilmemiz lazım

Erdoğan’ın iki açıklaması arasında büyük çelişki var!.. Hem en küçük ihmal araştırılacak diyor, hem de kader değip geçiştirmek istiyor.

Olayı araştıran savcı raporuna ölenlerin kaderleri’ diye mi yazacak? İhmal varsa, başı bozukluk varsa, yöneticiler işlerini doğru dürüst yapmamışsa kader diyemeyiz!..

Ben de kadere inanan insanım ama bu facia kaderle açıklanamaz. Soruşturma sonunda belki de kaza bile değil katliam diyeceğiz…

Peki Erdoğan neden kader planına bağladı…

Dini kullandı, dini hamaset yaptı. Kaderleri buymuşa getirip, iktidarlarını aklamaya çalıştı.

Otobüs şoförü yorgunluktan uyur, on kişi ölür, kaderleri böyleymiş der işin içinden çıkılır…

Yağmurdan tren raylarının altı boşalmıştır, kimse bakmamıştır. Vagonlar devrilir 30 kişi ölür; kaderlerinde varmış denir…

Her musibeti kadere bağladığımız için…

Dini siyasete alet ettiğimiz için…

Dini araçsallaştırdığımız için bu tür olayların ardı arkası kesilmiyor. Soma kader, Bartın kader, yarın başka bir yer; o da kader olacak!

Bir başka meseleye daha değineceğim. Ölen madencilerimize Allah rahmet eylesin. Mekanları cennet olsun ama neden şehit oldular diyoruz!...

Neden şehitlik makamına eriştiklerini söylüyoruz!.. Ölümü, ölmeyi neden şehitlik üzerinden kutsuyoruz!.. Allah yaşamamız için bizi dünyaya gönderdi, bir an önce ölmemiz için değil…

Allah akıl verdi, beyin verdi kullanmamız için…

Kader diyerek, şehit oldular diyerek nelerin üstü örtülmeye çalışılıyor ki… Ayrıca ‘şehit’ ilan etmek de iktidarın tekeline mi geçti…

Şehit tanımı ne?

Kimin şehit olup olmadığına artık iktidar mı karar veriyor?

Erdoğan’ın cenazede yaptığı konuşmaya dikkatinizi çekerim…

"Şu anda musallada bulunan Rahman kardeşimizi Hakk’a uğurluyoruz. Rabbimize hamdolsun ki kendileri inşallah şehadet makamına ulaşmak suretiyle Rabbimizin sevgili Habibi’ne komşu oluyorlar. Bu işin bir güzel yanı daha var. O da tüm aile gerek eş gerek baba, anne hepsi, kendileri ile inşallah haşrü cem olacaklar.”

İnşallah peygamberimize komşu olur ama bunu belirlemek, ilan etmek hükümetin görevi mi oldu?!..

Kimin şahadet makamına ulaştığının belirleyicisi siyasal iktidar olamaz…

Hiç kimse olamaz…

Bunun için yapılana dini hamaset diyorum…

Ne yani, ölen madencinin annesi, babası, eşi, çocuğu sayesinde biz de peygamberimizin yanına gideceğiz diye sevinsinler mi?

Bartın’da ciddi bir mesele var. Patlama oldu 41 kişi yanarak öldü, 10’a yakın kişi hastanede yaşam savaşı veriyor.

Şehitlik ve kader zırhına sarılarak hamaset yapılması en azındın ayıptır.

Hatta günahtır!...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Tezkan Arşivi