Mehmet Tezkan
Erdoğan Türkiye’yi Afrika ülkesi yaptı
Canım ülkem nalları dikti diyeceğim ama ayıp kaçacak, dibe vurduk demekle yetinelim.
Şimdilik!..
Gerçekten dibe vurduk. Sadece ekonomi alanında değil; her alanda…
Sizce, dibe doğru koşar adım gitmemizin miladı ne?
2017 yılının nisan ayındaki referandum mu?
2016 yılının sonbaharında ‘ Cumhurbaşkanı Anayasaya uymuyorsa biz anayasayı Cumhurbaşkanı’na uyduralım’ diyen Bahçeli’nin demeci mi?
2018 yılında tek kişilik hükümet seçmemiz mi?
Devlet Başkanlığı ile hükümet başkanlığını aynı zamanda parti başkanlığını birleştirmemiz mi?
Kuvvetler ayrılığından kuvvetler birliğine geçmemiz mi?
Hangisi?
Biz ne zaman tepe taklak gitmeye başladık?
Dibe koşumuzun başlangıç tarihi ne?
Kimine göre; yüzde 49 oyla iktidar olan Davutoğlu’nun Başbakanlık’tan atıldığı gün.
Kısmen doğru! Çünkü o gün; Cumhurbaşkanlığı vesayet rejiminin ilan edildiği gündür. O gün itibariyle başbakanlık makamı Saray’a bağlandı. Daha sonra tüm kurumlar yok edildi.
Merkez Bankası diye bir kurum var mı?
Para kurulu diye?
Koca koca adamlar oturmuş piyasa şartlarına göre karar alıyormuş gibi yapıyorlar. Kararı Saray alıyor onlar imza atıyor…
TÜİK denen kurumun da farkı yok.
Enflasyonun yüzde kaç ilan edilmesine Saray karar veriyor.
TÜİK, ‘hayır yalan, iftira’ diyorsa açsın kapılarını.
Son zamanlarda moda tabir var… Gün sonu itibariyle diye söze başlıyorlar ya sevmem bu tabiri. Klişe laflardan hoşlanmam.
Ama ilk ve son kez kullanacağım; Gün sonu itibariyle değil, yıl sonu itibariyle; hukuk bitti, sivil toplum bitti, 100 kişinin bir araya gelip ülke sorunları konusunda görüş açıklaması bile ağır suç sayılmaya başladı. ( Bkz: Amiraller davası)
Protesto eylemi yapanın polis tepesine biniyor. Sosyal medyadan mesaj atanın kapısını savcı çalıyor.
Abartmıyorum. Neredeyse herhangi kentin büyük meydanında, mesela Taksim’de, mesela Kızılay’da, mesele Konak’ta yüksek sesle hapşırsan üç peş sivil polis başına çöker…
Polis devletinde yaşıyoruz, vaziyet bu.
Hukuku boş verin diyen İçişleri Bakanı’nın emrindeki güvenlik güçleri ensemizde. Güya onlar bizi koruyacak.
Sadece dolar kuruna, enflasyona, zamlara, hayat pahalılığın verdiği ağır yaşam koşullarına, işsizliğe bakarak ülke dibe vurdu demiyorum.
Her alanda dibe vurduk diyorum…
Erdoğan sayesinde diyorum…
Paramızı korumakla, enflasyonla mücadele etmekle görevli olan Merkez Bankası enflasyonun gazına bastı paramızı yerin dibine soktu…
Yerli ve milli olmakla övünen Erdoğan doların ipine sarıldı.
Hatırlarsınız. 15 yıl önce önceliğimiz Avrupa Birliği idi. Erdoğan bir dönem Hristiyan kulübü dediği AB’nin ipine sarılmıştı.
Çünkü para geliyordu…
Para kesilince Şangay Beşlisi’ne girmeye çalıştı. Rusya Devlet Başkanı Putin’den ricacı oldu.’ Bizi de alın 5+1 olalım’ dedi.
Almadılar…
Avrupa Birliği’nden ayrılma sözü verdi. Yine almadılar.
(Dip not: Şangay beşli ülkeleri şunlar: Rusya, Çin, Kazakistan, Tacikistan, Kırgızistan, Özbekistan. Altı ülke var diyeceksiniz. Özbekistan’ı da aldılar ama adı Şangay beşlisi kaldı)
Batıdan da doğundan da yüz bulamayan Ankara Araplara yöneldi. Katar dörtlüsü, Suudi ittifakı kurma peşinde. Yeter ki dolar gelsin.
Batıdan gelmeyen dolar, Arap çöllerinden gelsin…
Bu sebeple dolar kurunu iki katına çıkardık!..
Bu sebeple kelepir mal satışına başladık…
Gelin koşun, ucuz işçi bizde, bedava mal mülk sahibi olun diye bağıran ülke olduk.
Batı’dan bakınca. Yarı diktatörlükle yönetilen, yoksul, çaresiz, aç insanların ülkesiyiz.
Hoopp bi dakka demeyin
Vallahi abartmıyorum. Bir ara İstanbul havaalanını yaptık dünyanın merkezi olduk, Frankfurt havaalanını boşa çıkardık diye böbürleniyorduk ya… Dünyanın merkezi diye anons ediyoruz ya… Almanlar bizi kıskanıyorlar diye nutuklar atıyorduk ya...
Almanlar bir Euro veriyor bir karşılığında 16 lira veriyoruz.
Adamların 16’da biri olduk.
Bu rejim, tek adam yönetimi bizi Batı’nın uşağı yaptı.
Erdoğan Afrika’yı çok seviyor ya. Bizi Afrika ülkesi yaptı!..