Mehmet Tezkan
Camilerimizi Diyanet’in işgalinden kurtarmalıyız!
10 Kasım 2017… Günlerden cuma…
Cuma günü Ata’mızı andık. Saat dokuzu beş gece saygı duruşundaydık.
Kimimiz Anıtkabir’e gitti.
Kimimiz Dolmabahçe’ye koştu.
İki mekân da doldu taştı. Aynı safta omuz omuza yürüdük.
Öğlen hep birlikte cuma namazına gittik. Cumada yeniden bir araya geldik.. Yine omuz omuzaydık..
Zannettim ki; imam vaazında Atatürk’ü anlatacak…
Zannettim ki; imam vaazında Cumhuriyet’in kazanımlarına değinecek…
Zannettim ki; imam vaazının sonunda bu ülkenin kurucusu için Fatiha okuyacak, okutacak…
Nerde!..
Adını bile anmadı…
Hutbede de Atatürk yoktu!
x
29 Ekim 2021… Günlerden Cuma…
Yine Anıtkabir’e gittik. Bu ülkeyi düşman pençesinden kurtardığı… Halkı tebaa olmaktan çıkarıp vatandaş yaptığı… Milli iradeyi Padişahın iradesinden alın millete verdiği için şükranla sayfayla andık.
İstanbul’da da törenler düzenlendi.
İnsanlar ellerinde bayrak en büyük bayramını coşkuyla kutladılar.
Öğlen hep birlikte yine Cuma namazına gittik. Yine omuz omuzaydık.
Zannettim ki; imam vaazında Cumhuriyet’i anlatacak…
Zannettim ki; İmam vaazında Atatürk’ü saygıyla anacak, ruhuna Fatiha okuyacak/okutacak…
Zannettim ki; imam hutbede Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’ten söz edecek…
Nerde!...
Adını bile anmadı…
Hutbede de Atatürk yoktu!
x
Camiden çıkarken kendi kendime dedim ki; camilerimizi Diyanet’in işgalinden kurtarmalıyız.
Başka çare yok.
Siyasal İslamcı zihniyet Diyanet’in üzerine çöktü. Önce Diyanet’i ele geçirdi. Şimdi camiler üzerinden Taliban anlayışını topluma dayatmaya çalışıyor...
İmamları Siyasal İslam’ın militanı yapmak istiyor…
Hutbede Cumhuriyet’te bir cümleyle söz edip Atatürk’ü adını zikretmemek ne demek?
Cumhuriyet’in 98. Kuruluş yıl dönümünde ülkenin kurucusuna ve Cumhuriyet’e hareket etmek demek.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Cumhuriyet’e karşı olduğunu resmen ilan etmek demek.
Camilere Atatürk’ü sokmayacağım demek.
İşgale son vermemiz lazım. Resmen camilerimizin üzerine çöktüler.
Camilerimizi bu Taliban kafasından kurtarmamız lazım.
Taliban kafası diyorum; evet…
Diyanet Başkanı bir süre önce; inanç kul ile Allah arasında kalmasın…
‘Sokakta olsun, mahallede olsun, ticarette olsun, siyasette olsun’ demedi mi?
Dedi…
Taliban’da aynı şeyi söylemiyor mu?
İŞİD de!..
Suudi Arabistan’da, İran’ da…
Siyaseti devlet işlerinden, siyasetten, sokaktan, kadın üzerindeki baskının aracı olmaktan çıkaran kim?
Mustafa Kemal Atatürk…
Bu sebeple ona düşmanlar…
Bu sebeple kurduğu rejime karşılar.
Biliyorsunuz; Diyanet Başkanı Erbaş 2018 yılında keşke Yunan kazansaydı diyen fesli Mısırlıoğlu’nu makam kıyafetiyle ziyaret etmişti!
Özel ziyaretse sivil kıyafet giymesi gerekirdi. Erbaş başkanlık kıyafetini giydi, fesli ile çektirdiği fotoğrafı medyaya servis etti.
Ziyarette o kıyafeti giymesinin anlamı şuydu; Diyanet arkanda. Diyanet seninle aynı görüşte.
Afganistan’ı ele geçiren Taliban Ankara’ya dışişleri heyeti gönderdi. Bizim Bakan altlarına kırmızı halı sermediği kaldı. Neyse bu ayrı konu.
Taliban heyetinin Ankara’daki ikinci durağı neresiydi?
Diyanet İşlerdi Başkanlığı. Erbaş’ın makam odası.
Taliban mı Erbaş’a taktik verdi.
Erbaş mı onlara bilemiyorum.
Ama kafa aynı kafa.
Daha önce de yazdım. Erbaş’ı Kabil’e büyükelçi yapsak, arzuladığı hayatı yaşa, camilerimiz de özgürleşse!..
Camilerimizi Siyasal İslamcıların işgalden kurtarsak…
Camilerimizi geri alsak…
Taliban zihniyetini camilerimizden söküp atsak…
Bu nasıl olur diyeceksiniz?
Seçimle olur. İktidar değişmeden olmaz.
Çünkü Diyanet İşleri Başkanı Atatürk’e hakaret etmeye varan bu cesareti arkasında siyasal iktidarın desteği olmadan yapamaz.
Cumhurbaşkanlığı sözcüsü, AKP sözcüsü bu konuda tek kelime ediyor mu?
Hayır…
Susarak destek veriyorlar. Adam Anıtkabir’e bile gitmedi daha ne!..
Yeri gelmişken biraz daha derinliklere inmek isterim.
Cuma hutbesini siyasete alet edilmesinden veya subliminal mesajlar verilmesinden nasıl kurtarırız?
BİR: Hutbeyi de Arapça okutarak. Kimse anlamadığı için tartışma olmaz. Hindistan’ın Roorkee kentinde bu yöntemi deniyorlar. Akademisyen arkadaşım Rookee’deki üniversite kampüsündeki camiye gitmiş. Cuma hutbesini Arapça okuyormuşlar. Kimse anlamamış. Aynı safta durduğu Müslüman Hint profesör arkadaşına sormuş. İmamlar çok cahil yanlış bir şey söylerler büyük tartışma çıkar, kimse anlamıyor en iyisi demiş.
Birinci yöntem bu..
İKİ: Peygamberimiz zamanında hutbe iki rekat farz namazından sonraymış. Emeviler siyasallaştırmak için değiştirmiş.
Merhum Yaşar Nuri Öztürk’ün ‘ İmamı Azam Ebu Hanife’ kitabında okumuştum o da Hanefi fakihi Serahsi’den alıntılamış.
Şöyle demiş:
“Resul ve dört halife döneminde hutbeler namazdan sonra okunurdu. Emeviler bunu namazdan önceye aldılar. Çünkü onlar hutbelerde helal olmayan şeyler söylerlerdi. Halk bunları dinlememek için camiyi terk ederdi. Hutbeyi namazdan önceye aldılar ki halk onları mecburen dinlesin”( sayfa 135)
Cuma namazı uygulamasını peygamberimizin dönemindeki gibi uygulayalım iddia ediyorum hutbeyi bir kişi bile dinlemez.
Böylece siyasal İslam propaganda imkanı bulamaz.
Bu da ikinci yöntem.
ÜÇ: Diyanet’i çağa, bilime uygun hale getirmek, Taliban kafasını temizlemek.
Doğrusu, kalıcı olanı bu değil mi?
Son söz olarak şu notu da düşeyim. Kimileri kapatalım diyecektir. Hayır. Diyanet’e kurum olarak karşı değilim, yararlı ve önemli kurum olarak görüyorum. Bu yüzden ‘çöktüler, işgal ettiler’ dedim.
Meselem onlarla.