Kendisini severdim. O da beni sevmiş ki; İstanbul’a geldiği dönemler de zaman zaman beraber olurduk.
Derin siyasi tartışmalara girmez, hayatın içinden konuşurduk. İstanbul hayatını anlat biz de öğrenelim der gülerdi.
Tam tarih vermeyeyim. 1990’lı yılların ikinci yarısı. O tarihte Star TV’de yöneticiyim. Rahmetli Ufuk Güldemir, Deniz Bey’i yemeğe davet etti. Yeşilköy’de o dönem çok ünlü olan Hasan Balıkçısı’na. Ben de masadayım. Ne içilir?
Bira istedim…
Deniz Bey bırak sulandırılmış ekmek içmeyi içeceksen adam gibi bir şey iç veya içme dediği dün gibi kulağımda…
Deniz Bey dindardı. Ama gerçek dindardı. İbadetin kendisiyle Allah arasında olduğunu sadece Rabbimizin bilmesi gerektiğine inanan dindardı.
Mesela cuma namazı çıkışında cami kapısında basın toplantısı yapmazdı. Namaz kıldığını oruç tuttuğunu kimse bilmezdi.
Ben de çok sonra öğrendim…
Kendisiyle iftar da yaptık sahur da..
Kendisiyle şarap da içtik, viski de…
İçkiyle arası yoktu ama tatlıyı çok severdi. Bir ramazan gecesi İsmail Başkan (Ünal) bizi sahur için Nişantaşı’ndaki Saray muhallebicisine götürdü. Yedi içtik, sıra tatlıya geldi. Ben yemem dedim. Deniz Bey sen söyle yiyen çıkar dedi ve gülmeye başladı.
Bir yaz günü Olcay hanım, Deniz Bey, ben, eşim Ruhsan, İsmail Ünal eşi Şefika hanım Yalıkavak’tayız. Geriş’te Murat’ın yer var. Cennetin yer yüzüne indirilmiş parçası desem abartmam. Tepeden bütün Yalıkavak koyu ayak altında. Orada yemek yemiş, tarih dolu sohbetler yapmıştık.
Çok anılar var, çok sohbetler var, kendisine yönelik yaptığım çok eleştiriler var, kabul ettikleri var karşı çıktıkları var.
Hayat zaten bu değil mi?
Nur içinde yatsın…
Ardından söyleyeceğim tek şey var; büyük devlet adamıydı.