Asgari yaşam

AK Parti iktidarı sermayeden yana, emeğe karşı tutumuyla halkı “asgari yaşam”a mahkûm etti.

Yeni asgari ücretin açıklandığı toplantıda Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yanında işveren temsilcisi ile Çalışma Bakanı vardı.

İşçinin temsilcisi yoktu.

TÜRK-İŞ daha önce açıkladığı gibi asgari ücret 9 bin liranın altında belirlendiği için karara muhalefet şerhi koymuş ve toplantıya katılmayarak protesto etmişti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan yeni asgari ücreti 8 bin 500 lira olarak açıklarken yanında sadece sermaye temsilcisi vardı.

İktidar bir kez daha safını gösterdi.

Asgari ücret, adı üzerinde, bir insanın yaşamını asgari düzeyde sürdürebilmesi için verilen ücrettir.

Bu ücret ancak fiziki olarak hayatta kalmayı sağlar.

Fiziki olarak hayatta kalmak insanca bir yaşam değildir.

Türkiye’de ücretlilerin neredeyse yarıya yakını asgari ücretle çalışıyor.

Bu da asgari ücretin otalama ücret haline geldiğini gösteriyor.

Asgari ücretin üzerinde ücret alanların da çoğunluğu asgari ücrete yakın rakamlar alıyorlar.

Bu tablo iktidarın halkı asgari düzeyde bir yaşama mecbur kıldığı, zenginlerin daha zenginleşmesini ise teşvik ettiğini gösteriyor.

Yüksek enflasyon, yüksek işsizlik, yüksek dolaylı vergiler ve bir de kur korumalı mevduat hesabı gibi faktörler fakiri daha fakir zengini daha zengin yapıyor.

Bu tablo iktidarın temel tercihidir.

Bu gerçek ortadayken iktidarın, işçiden, emekçiden yanıymış gibi söylevler vermesinin hiçbir inandırıcı yönü yok.

Rakamların gösterdiği gerçeğe bakalım.

İktidar asgari ücreti 8 bin 500 lira olarak belirlerken Temmuz ayında belirlenen 5 bin 500 liraya göre yüzde 54 oranında artış yapmış oldu. Yıllık olarak asgari ücrette yapılan artış ise yüzde70 düzeyinde kaldı.

Rakamları okurken yüksek bir artış yapıldığı duygusu uyanabilir. Ancak gerçek öyle değil.

2022 yılına göre 2023 yılı için asgari ücret yüzde 70 artırılırken TÜİK’e göre bile enflasyon yüzde 84’dü.

Bu oranla asgari ücret, TÜİK’in çoğunluğun inanmadığı yüzde 84 enflasyonunun altında kaldı.

Bu durum emekçilerin 2023 yılına da fakirleşerek girdiklerini gösterir.

TÜİK’in enflasyon oranı yerine ENAG”ın enflasyon oranını dikkate alırsanız emekçilerin aslında açlık sınırının da altında bir yaşama mahkûm edildiğini görürsünüz. ENAG’ın en son açıkladığı yıllık enflasyon oranı yüzde 170 düzeyinde.

Bu sonuçlara, emekçinin ve sermaye sahiplerinin milli gelirden aldıkları paya yine TÜİK rakamlarına bile bakarak da varabilirsiniz.

2016 yılından bu yana TÜİK rakamları üzerinden yapılan hesaplamalara göre sermaye kesiminin milli gelirden aldığı pay 13,7 puan artarak yüzde 41,1’den yüzde 54,8’e çıktı. Emeğin payı 14,2 puan düşerek yüzde 40,5’ten yüzde 26,3’e geriledi.

Emek ile sermayenin milli gelirden aldığı pay emek aleyhine oluşan makası her geçen yıl daha da açıyor.

TÜİK’in verilerine göre milli gelir büyümesinden en fazla bankalar, borç verenler, rantiyeler ve büyük şirketler pay alırken, ülke nüfusunun çoğunluğunu oluşturan ve vergiler, yüksek enflasyon, yüksek işsizlik, aşırı dalgalı kurlar, yüksek faiz düzeyi nedeniyle aldığı pay küçülen kesim işçi, memur, emekli oluyor.

Tablo bu kadar net.

Sermayenin yanında olan iktidar değişmedikçe bu tablonun değişmesi, emekçinin, emeklinin “asgari yaşam”dan kurtulması de mümkün değil.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fikret Bila Arşivi