Can Kakışım
AKP’liler Neden Bu Kadar Agresif?
Geçtiğimiz cuma günü Meclisimizde yeni bir utanç yaşandı. AKP İzmir Milletvekili Alpay Özalan, kürsüde konuşmasını yapmakta olan TİP’li vekil Ahmet Şık’a arkadan saldırdı ve dengesini bozarak yere düşmesine sebep oldu. Bunun üzerine tüm Meclis karıştı, herkes birbirine girdi, kadın vekiller şiddet gördü, yerler kanla doldu.
Bu ibret verici olayların fitilini ateşleyen Alpay Özalan bunu ilk defa yapmıyor. Meclise 2018 yılında giren Özalan daha önce de bu gibi şiddet eylemlerinde bulundu. Zaten kendisinin Mecliste başka bir fonksiyonu yok diyebiliriz, zira kendisini herhangi bir konuda kanun teklifi verirken veya halkın bir sorununu dile getirirken hatırlayan yok. Sadece kavga ediyor ve oraya sırf bunun için gelmiş gibi.
Hadi Alpay Özalan siyaseten önemsiz bir profil diyelim. Futbolculuk zamanından beri de çok normal bir zihin yapısına sahip olmadığını az çok biliyoruz. Peki ya Adil Karaismailoğlu? Daha önce bakanlık görevinde de bulunmuş tecrübeli bir siyasetçi olarak Mecliste nasıl davranması gerektiğini bilmesi gerekmez miydi? Ama o da henüz iki hafta önce yine Mecliste DEM Partili Ali Bozan’a adeta tekme tokat saldırmadı mı?
Veya bu örnekler dışında, AKP’nin önemli kurmaylarının toplumu kutuplaştırma ve birilerini hedef gösterme girişimleri yine son sürat devam etmiyor mu?
Ee peki o zaman nerede kaldı şu bizim normalleşme? Hani AKP’lilere göre de ülkenin bir yumuşamaya ihtiyacı vardı. Evet, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’i ayırıyor ve onu doğrudan hedef almıyorlar. Ama onun dışında CHP’ye hakaretlere son sürat devam ediyor, CHP’li belediyelerin gelir kaynaklarını kesmeye çalışıyor, muhalif vekillere şiddetli fiziksel saldırılarda bulunuyorlar. Bu durumda yapmaya çalıştıkları, bir yandan Özel’i pasifize ederek ana muhalefeti yumuşatmak ama diğer taraftan halk kesimleri arasındaki zıtlığı artırmak mı?
Anlaşılan o ki AKP’nin amacı bu. CHP yönetimini kendisine yakın tutmaya çalışırken aynı zamanda özellikle dinsel konular ve terör söylemi üzerinden toplumsal cepheleşmeyi güçlendirerek sağ oyları yeniden konsolide etmeye çalışacak. AKP’lilerin bu kadar agresif davranmalarının birinci sebebi bu.
İkinci sebep ise her taktiği denemelerine rağmen hâlâ kaybediyor olmaları. 31 Mart’ta ilk defa ikinci parti konumuna düşmeleri açıkça psikolojilerini bozdu ve bunun getirdiği bir öfke var. Bu öfke hem halk kitlelerine hem de onların temsilcisi konumundaki muhalif milletvekillerine yöneliyor. Yani bir taraftan halkı korkutmak için bağırıp çağırıyorlar. Ama biliyoruz ki bir taraftan da halktan korktukları için bağırıyorlar. Ama ne deneseler olmuyor, AKP’nin oy kaybı aynen sürüyor.
Halk tabii ki bu tuzaklara düşmeyecek ve cepheleştirme siyasetinin bir parçası olmayacak. Daha doğrusu olmamalı. Ama bu noktada muhalefete düşen bir görev var. Muhalefet partileri halkın vermek istediği tepkileri vermek, onların düşüncelerine ve hissiyatına tercüman olmak zorunda. İnsanlar öfkeli ve bu öfkelerini bizzat muhalefet liderlerinin gözlerinde görmek, ağızlarından duymak istiyor. Onlar konuştuğu zaman rahatlamak, sahipsiz olmadıklarını hissetmek, onların kendilerinin durumunu anladığından emin olmak istiyor.
Lütfen bir an için gözünüzü kapatın ve Tayyip Erdoğan’ın muhalefette olduğunu düşünün. Türkiye’nin her yönden iflas noktasına gelmiş şu durumunda kendisinin nasıl sert bir muhalefet yapacağını, her gün sokaklarda, meydanlarda, pazar yerlerinde olacağını tahmin edebiliyorsunuz değil mi? İşte Özgür Özel başta olmak üzere tüm muhalefet liderlerinin üzerine düşen sorumluluk da tam olarak bunu yapmak.
AKP’nin Türkiye’nin geleceğinde yeri olmadığını artık herkes az çok anladı. Ama hem Türkiye’nin bu akıl tutulmasıyla olan serüveninin olabildiğince kısa tutulması hem de AKP sonrası dönemin en doğru şekilde kurgulanması adına artık hiç susmamak, geri adım atmamak ve sürekli meydanlarda olmak gerekiyor.
Bırakın parti binalarınız biraz boş kalsın. Artık gaza basma zamanı!