Sokakta kaybolan meşruiyet Halep’te bulunmaz!

AKP iktidarının ve yandaş medyanın Suriye tezahüratı son sürat devam ediyor. Tıpkı 13 sene önce olduğu gibi, “Şam Fatihi Erdoğan”, “Osmanlı’nın dirilişi”, “Oyun kurucu Türkiye” tarzı söylemlerle yine sıkça karşılaşmaya başladık. MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın Emevi Camii’ndeki namaz görüntüsüyle Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın elindeki çayla Şam’ı izleme sahnesi ise bizlere tüm bu anlatının somutlaştığı bir simge olarak sunuluyor.

Aslında Türkiye, HTŞ’nin Esad Rejimini deviren nihai saldırısı başladığında daha itidalli bir söylem belirlemişti. Bu ilerleyişin arkasında Türkiye olduğu yönündeki iddialar reddedilmiş, çatışmalarla ilgili doğrudan bir tavır almaktan kaçınılmıştı. Zaten her ciddi devletin de böyle davranması, kartlarını gizli tutması gerekirdi. Ancak ilerleyişin beklenenden hızlı sürmesi ve rejimin birkaç hafta içinde çökmesi AKP iktidarının bu itidalli tavrı terk etmesine yol açtı. AKP kurmayları ve onların yönlendirmesindeki basın, Suriye’deki yönetim değişikliğinin Türkiye’nin eseri olduğunu iştahla ifade etmeye yöneldiler.

Tükiye’nin bu süreçte etkin bir rol oynadığından tabii ki şüphe yok. Ancak Suriye’de yaşananların, Türkiye’den çok önce ABD-İsrail ikilisinin planlaması sonucu gerçekleştiği de uzmanların büyük oranda üzerinde ittifak ettikleri bir husus. Buna rağmen bu ülkelerin bu süreçteki rollerini gizlemeleri ise devlet ciddiyetine sahip olduklarını ortaya koyuyor. AKP’nin bu işi bu kadar açıkça ve hevesle sahiplenmesi ise onun bunu iç siyasette kullanma ihtiyacına işaret ediyor.

Zira AKP iktidarı artık halka bir umut sunamıyor. Yurttaşın akut problemlerine bir çözüm bulamadığı gibi, bulmaya dönük etkili adımlar atacağına dair de kitlelerde bir güven yaratamıyor. Toplumla olan bağı neredeyse kopmuş, onlara sunabileceği yeni bir vizyon kalmamış. O zaman da dış politik gelişmelerin içeriğini çarpıtıp, olanları Türkiye’nin çıkarına gibi sunup, bunların da AKP iktidarı tarafından başarıldığına dair senaryolar yazmaktan başka bir çareleri kalmıyor.

İşte son belirlenen asgari ücret... TÜİK’in bile enflasyonu %47 olarak ölçtüğü bir ülkede AKP iktidarı asgari ücretliye %30’luk bir zammı reva gördü. Yani zaten açlık sınırında yaşayan çalışan halk kesiminin %17 daha fakirleşmesine resmi olarak göz yumdu. Hem de bu daha başlangıç. Enflasyonun etkisiyle yıl içinde bu kesimin alım gücü daha da düşecek. Üstelik ülkede maaşlı çalışanların yarısından fazlası asgari ücrete talim etmek zorundayken...

Milyonlarca emeklinin durumu ise bundan da kötü. Hayatlarını güvence ve konfor içinde geçirmesi toplumun üzerine vazife olan emekli kesim açlık sınırının yarısına tekabül eden bir maaşla hayata tutunmaya çalışacak. Milyonlarca işsiz, öğrenci ve güvencesiz ev kadınını ise saymaya başlamadık bile.

Karşımızda böylesi bir yıkım tablosu varken AKP iktidarı tabii ki ekonomiyi konuşmayacak. Aynı şekilde ülkedeki hukuksuzluğu, baskı ortamını, asayiş sorununu da dile getirmeyecek. O yüzden de ağzına alacak bir Suriye sakızı, bunu çiğnemeye devam edecek. Başka çıkış yolu mu var?

Ama artık bu oyunun sonu geldi, bu taktiklerin tüketim tarihi de çoktan geçti. Çünkü toplum yaşadığı sorunların geçici olmadığını anladı ve AKP’nin bu sorunlara çözüm bulmaktan aciz olduğunu da gördü. Bundan sonra dış politikadaki “zafer” hikayelerini istediği kadar anlatsın, buradan bir dönüş olmayacak. Sokakta, pazarda, Halk Ekmek büfeleri önünde kaybedilen meşruiyet Halep’te, Şam’da kazanılmayacak.

Unutmayalım ki karanlığın en koyu olduğu an, aydınlığın da en yakın olduğu zamandır!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Can Kakışım Arşivi