Osman Kavala dört yıldır tutuklu: Yargı, siyasi açıklamalarla yol aldı
İş insanı Osman Kavala'nın 2017'den bu yana süren tutukluluğu, gerek Avrupa gerekse Türkiye'de 'hak ihlali' olarak değerlendiriliyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 10 Aralık 2019 tarihli kararında, Kavala'nın 'makul şüphe olmadan, siyasi nedenlerle tutuklanması ve bireysel başvurusunun makul sürede incelenmemesini' gerekçe göstererek, bu durumun hak ihlali olduğunu belirtmişti. AİHM, Türkiye'ye tahliye kararının uygulanması için defalarca çağrıda bulundu. Buna rağmen Kavala, hala serbest bırakılmadı.
Tutukluluğunun dördüncü yılında yargılama sürecinde AİHM'în, Anayasa Mahkemesi'nin ve yerel mahkemelerin kararları ve siyasi baskının gerçekliğini anlamak için kısa bir kronoloji kurmakta yarar var.
Osman Kavala, 17 Ekim 2017'de gözaltına alındı. 1 Kasım 2017'de ise 'cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs' suçlamasından tutuklandı.
Avukatları, Kavala'nın tutukluluğuna itirazın yanı sıra 29 Aralık 2017'de Anayasa Mahkemesi'ne (AYM) başvuruda bulundu. 2018'in ilk ayında toplanan AYM, başvuruyu reddetti.
7 Haziran 2018'de Kavala, tutukluluğunun hak ihlali olduğunu belirttiği başvurusunu AİHM'e iletti. AİHM, başvurunun öncelikli görülmesi gerektiğine karar verdi.
AYM, 22 Mayıs 2019’da Osman Kavala başvurusunu yeniden gördü. Kavala'nın kişi hürriyeti ve güvenliğinin ihlal edildiğine ilişkin yapmış olduğu başvurusu 5’e karşı 10 oy ile reddedildi.
Avrupa kanadında ise 'hak ihlali' kararı 10 Aralık 2019'da geldi. AİHM, Kavala’nın tutukluluğunun Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5.1, 5.4 ve 18. maddelerine aykırı olduğunu belirterek, tutukluluğun bir hak ihlali olduğuna ve derhal serbest bırakılmasına karar verdi.
AİHM'in 'hak ihlali' dediği maddeler neler?
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 5'nci maddenin 1'inci fıkrasına göre "Herkes özgürlük ve güvenlik hakkına sahiptir". Bu nedenle, yasanın öngördüğü usule uygun olmadan hiç kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz.
5'nci maddenin 4'üncü fıkrası ise Kavala'nın tutukluluğunun hüküm verilmeden uzatılmasına yönelik. Sözleşmede konuya dair "Yakalama veya tutulma yoluyla özgürlüğünden yoksun kılınan herkes, tutulma işleminin yasaya uygunluğu hakkında kısa bir süre içinde karar verilmesi ve, eğer tutulma yasaya aykırı ise, serbest bırakılması için bir mahkemeye başvurma hakkına sahiptir" deniliyor.
Sözleşmeye bağlılık hatırlatıldığı 18'inci maddede ise "Amaç dışında uygulanamaz" denilirken "Anılan hak ve özgürlüklere bu sözleşme hükümleri ile izin verilen kısıtlamalar" diye hatırlatılıyor.
Tahliyenin ardından cezaevinde tekrar tutuklandı
18 Şubat 2020'de görülen Gezi Parkı davasından beraat eden Kavala, Silivri Cezaevi'nden tahliye edilecekti. Sevenleri, cezaevi önünde karşılama için beklerken 15 Temmuz darbe girişimiyle ilişkilendirildiği dava nedeniyle avludan tekrar gözaltına alındı. 19 Şubat 2020’de ise İstanbul 8. Sulh Ceza Hâkimliği Kavala’yı daha önce tahliye ettiği dosyadan yeniden tutukladı.
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, Kavala'nın tutuklandığı gün partisinin grup toplantısında konuya dair açıklamalarda bulundu. Erdoğan, "Bunlar masum bir ayaklanma hadisesi değildir ciddi manada perde arkasında Soros türü bazı ülkeleri ayaklandırmak suretiyle oraları karıştıran tipler vardır. Onun da Türkiye ayağı içerideydi bir manevrayla dün onu beraat ettirmeye kalktılar" dediği açıklamasında, Kavala'ya tutuklama kararı veren mahkemenin verdiği karara saygı duyulması gerektiğini söyledi.
Kavala, hak savunucuları ve demokratik kitle örgütleri tarafından “solcu” olarak bilinen, bu yüzden zaman zaman “Kızıl Milyarder” lakabıyla da anılan bir isim. Öteden beri ilgisi sivil topluma ve çatışma çözümlerine yönelik. Erdoğan'ın "Sorosçu'' diyerek yargı sürecinin tarafsızlığını etkilediği Kavala'nın yolu da yine sivil toplum nedeniyle Soros’un Açık Toplum Vakfı’yla kesişmişti.
Erdoğan'ın açıklamasının ardından ise AİHM'in 'hak ihlali' kapsamında 'derhal tahliye' kararına Adalet Bakanlığı'ndan 9 Mart 2020'de itiraz geldi.
Yeniden tutuklanan Kavala'nın yargılamasının hak ihlali olduğunu belirten avukatları, 4 Mayıs 2020’de AYM’ye yeniden bireysel başvuru yaptı.
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, 29 Eylül 2020’de gerçekleştirdiği oturumda, Osman Kavala’nın derhal serbest bırakılmasına, bir sonraki toplantı tarihi olan 1 Aralık 2020 tarihine kadar serbest bırakılmaması halinde verilecek ara karar taslağının hazırlanmasına karar verdi.
25 Ocak 2021’de AİHM’in bağlı bulunduğu Avrupa Konseyi, ‘Kavala’nın serbest kalması rica değil, bağlayıcı hukukun gereği’ diye Türkiye’ye hatırlatmada bulundu.
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan, süreç içerisinde Osman Kavala'nın eşi Prof. Dr. Ayşe Buğra'yı da hedef alan açıklamalarda bulundu. Boğaziçi eylemleri sırasında halihazırda Boğaziçi Üniversitesi'nde akademsyen olan Ayşe Buğra'ya yönelik Erdoğan 5 Şubat 2021'de "Bu ülkede Soros'un adeta temsilcisi olan kişinin karısı da aynı şeklide Boğaziçi'nde provokatörlerin içerisinde yer alan bir kadındır" açıklamasını yaptı.
21 Mayıs 2021'de, Kavala ile ilgili Gezi davasının, Çarşı grubu ile ilgili Gezi davasıyla, bunların da Kavala ile ilgili 15 Temmuz darbe girişimini desteklemek ve casusluk suçlamalarıyla ilgili davayla birleştirildi.
10 Haziran 2021'de Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Türkiye’ye yönelik AİHM, ‘derhal serbest bırakılmalı’ dediği Osman Kavala kararını uygulamadığı için ‘ihlal prosedürü’ başlatmaya hazır olduğunu açıkladı.
Tahliye edildiği dosyadan tekrar tutuklandı
Kavala, 15 Temmuz'da casusluk yaptığı iddiasıyla açılan dosyasında ABD’li Henry Barkey’le telefonu aynı baz istasyonundan sinyal verdiği gerekçesiyle önce “anayasal düzeni devirmeye teşebbüsten” soruşturuldu. Bu dosyadan tahliye edilen Kavala, Gezi davasından beraat ettiği gün yeni kanıt olmadan tutuklandı.
Barkey ile Kavala'nın görüştüğü ya da ilişkili olduğuna dair iddianamedeki tek bulgu ise ikisinin de aynı gün telefonlarının yakın baz istasyonunda telefon sinyalinin olması. Fakat aynı baz istasyonundan sinyal çakışması gibi bir durum söz konusu değildi. İddianamede, delil bulunmaması ise 'çok gizli bir ilişkileri' var denilerek açıklandı.
Barkey nasıl casus oldu?
Öte yandan Barkey hakkında 'casus' suçlaması ise 15 Temmuz Darbe Girişimi'ne dayanıyor. 15 Temmuz darbe girişimi sırasında, İstanbul Büyükada’daki tarihi Splendid Palas Oteli’nde, İran ile BM Güvenlik Konseyi üyesi 5 ülke ve AB’nin ortaklaşa imzaladığı nükleer anlaşmada son durumu tartışmayı amaç edinen bir toplantı yapılmıştı.
Bu toplantıya katılanlardan biri Türkiye Yahudisi bir Amerikan vatandaşı olan Henri J. Barkey’di. Toplantı, aslında Türk Dışişleri Bakanlığı’nın teşvikiyle, yerli ve yabancı uzmanların katılımıyla yapılıyordu ve düzenleyen de Kültür Üniversitesi idi
Avrupa Konseyi'nden Kavala kararı: İhlal protokolü başlatacak