Hastaların yarısı semptomsuz: Tarama testleri yapılmalı

Hastaların yarısı semptomsuz: Tarama testleri yapılmalı
Prof. Dr. Özlem Kurt Azap, “Covid-19’a yakalananların neredeyse yarısı semptom göstermiyor ve virüsü yayıyor. Bu yüzden yaygın test yapılmalı” dedi.

Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Özlem Kurt Azap, 17 günlük kısıtlama ve kademeli açılma sürecini değerlendirdi. Prof. Dr. Azap, test sayısının artırılması ve yaygın test yapılması gerektiğini vurgulayarak “Sağlık Bakanlığı’nın test yaklaşımı sadece semptom gösterenlere test yapılmasına yönelik. Yani bir yurttaşın şikayeti yoksa test yapılmıyor. Ancak Covid-19 geçirenlerin yarısından fazlasının ya çok az şikayeti oluyor ya da hiç şikâyeti olmuyor. Hafif geçirenler veya şikâyeti olmayanlar hastalığı bulaştırıyor” dedi.

BirGün'den İsmail Arı'nın haberine göre, Salgını kontrol altına alabilmek için günlük vaka sayının bin 200’lere inmesi gerektiğini ifade eden Azap, “Covid-19’dan ölümlerin yüzde 90’ın üzerinde azaldığı ülkeler oldu. İngiltere’de hiç kimsenin Covid-19 nedeniyle ölmediği bir gün oldu. Bu sadece kapanmanın başarısı değil. Kapanma ve aşılamanın birlikte başarısı. İngiltere kapanma dönemini çok iyi değerlendirdiği için Covid-19’dan kimsenin ölmediği bir gün yaşayabildi” diye konuştu.

Kapanma diye ifade edilen kısıtlamaları ve açılmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Tam anlamıyla bir kapanma yaşamış değiliz. Kapanma başlığı adı altında ifade edilen kısıtlamaların aslında bir kapanmaya denk gelmediği ilan edildiği tarihte belliydi. Genelgelerde 40'ı aşkın maddeyle istisnalar ve kısıtlamalardan muaf olanlar sıralanmıştı. Geçtiğimiz günlerde de gördük ki çalışma hayatındaki yurttaşların yarısından fazlası çalışmaya devam ediyor. Salgın bilimini önerdiği kapanma şekli bu değil.

Kapanma diye ifade edilen şey toplumsal hareketliliğin kısıtlanması. Yani insanların bir araya gelmesinin engellenmesi ama bu yapılırken de yurttaşların sosyal ve ekonomik olarak ihtiyaç duydukları gereksinimlerin giderilmesi. BU gerçekleşmediği durumda, yani yurttaşlar evlerine ekmek götüremediği durumunda bunun salgın biliminin önerdiği bir kapanma olduğunu söylemek zor. Bu süreçte fabrikalar çalışmaya devam etti ama kademli açılmayla açılan birçok şeyin yanında okullar açılmadı. İlk olarak okullar açılmalı ve en son okullar kapanmalıydı. Bilimsel yöntemlere uygun bir salgın yönetimini bu kapanma diye ifade edilen dönemde de göremedik.

İktidar 5 bin vaka hedefinden bahsetti, sonra 9 bin hedefinden söz edildi ama vaka sayısı bu düzeye düşmedi. Test sayısı günlük 200 binlere kadar geriledi. Bu tabloya ilişkin yorumunuz nedir?

Sağlık Bakanlığı’nın test yaklaşımı sadece semptom gösterenlere test yapılmasına yönelik. Yani bir yurttaşın şikayeti yoksa test yapılmıyor. Ancak Covid-19 geçirenlerin yarısından fazlasının ya çok az şikayeti oluyor ya da hiç şikayeti olmuyor. Hafif geçirenler veya şikayeti olmayanlar hastalığı bulaştırıyor. Test yapmazsak bunları yakalama şansımız var mı? Yok. Covid’e yakalananların yarısından çoğu doktora gitmeye ihtiyaç duymadan hafif geçiriyor hastalığı.
Yapılan testin yeterli olup olmadığını anlamamızın en önemli yolu Dünya Sağlık Örgütü'nün (DSÖ) koyduğu kriter. Bu kriterde test pozitiflik oranı yüzde 5’i geçiyorsa o ülkenin yeteri kadar test yapmadığı anlamına geliyor. Türkiye'de de test pozitiflik oranı hep yüzde 5’in üzerinde. Yüzde 15- 16’ya kadar çıktığı zamanlar da oldu. O kadar çok test yapmamız lazım ki o oran yüzde 5’in üstüne çıkmamalı. Fabrikalarda, okullarda ve kalabalık alanlarda tarama testleri yapılmalı.

Türkiye'de salgını kontrol altına almak için günlük vaka sayıları bin ila bin 200 arasına düşmeli. Şu an bundan ne kadar uzak olduğumuz ortada. Günlük vaka sayıları 10 bin civarında. Günlük vaka sayımız bin 200’e indiğinde salgını kontrol altına almaya başlıyoruz duygusuna kapılabiliriz. Kısıtlama sonunda 5 bin vaka hedefi dile getirildi ve bu bilimsel ölçütlere göre neye denk geliyor bunu bilmiyorum. Bin 200 vaka sayısına ulaşıldığında yavaş yavaş açılabiliriz demektir.

Kısıtlama sürecindeki protesto gösterileri, kalabalık cenazeler ve şampiyonluk kutlamaları tepki çekti. Bu kalabalık etkinlikleri etkisi nasıl olacak?

Geçen günlerdeki şampiyonluk kutlamaları, kalabalık eylemler ve cenazeler kısıtlamayla alakası olmayan şeyler. Salgın yönetiminin çok temel bazı ölçütleri var. Çocuklarımızı okula göndermiyoruz ama şampiyonluk kutlaması yapılıyor. Bu insanların içini yaralayan bir şey ve güven zedeliyor. Bunlar salgın yönetiminde alınması gereken yolu alamadığımız gibi geriye de gitmiş olduğumuzu gösteriyor. Bunlar kabul edilemez şeyler.

Test sayıları vaka sayılarını azaltmak için mi düşürülüyor? Ayrıca hızlı antijen testleri de son zamanlarda tartışılıyor. Dünyada bu testler nasıl kullanılıyor?
PCR testleri dışında dünyada oldukça gelişkin ve hızlı sonuç alınan antijen testleri var. Bazıları tükürükle yapılıyor ve kişiler kendi kendilerine yapabiliyor bu testleri. Pozitifliği durumunda da doktora başvurmaları gerekiyor. Örneğin bir öğrenci okula gitmeden sabah evde kendisi uyguluyor bu testi ve pozitifse doktora gidiyor negatifse okula gidiyor.

Salgını kontrol altına almak için bulaştırıcılığı azaltmak lazım bunun için de olabildiğince fazla test yaparak pozitifleri yakalamak lazım. Türkiye’de henüz kullanıldığını sanmıyorum. Bu tür tanı testlerine ihtiyaç olduğu çok açık, çünkü Türkiye'de genç nüfus çok fazla.

Filyasyonun etkili uygulanamadığına dikkat çekiliyor. Sizce filyasyon nasıl uygulanmalı ve Türkiye’de filyasyon uygulaması konusunda nerede yanlışlar yapılıyor?

Sağlık Bakanlığı’nın turkuaz tablosunda filyasyun yüzde 99,9 oranında yapıldığı belirtiliyor. Bu son derece komik görünüyor. Yapılan ilaç bırakıp gitmek ve bunun filyasyonla ilgisi yok. Filyasyonda amaç testi pozitif saptanan kişinin öncesinde kimlerle temas ettiğini bulmaktır. Bu yapılmıyorsa filyasyonla ilgili hiçbir şey yapılmıyor demektir.

Tam kapanma sürecinde Covid-19 aşısının ilk dozu uygulanan yurttaşların sayısı günde ortalama 85 bin oldu. 30 bin kişiye ilk defa aşı yapılan günler oldu. Aşılama planları da tutmadı. Bu gelişmelerin yansıması nasıl olacak?

Aşının olmaması kısıtlamaları ve kapanmaları boşa çıkarıyor. Dünyada net bir şekilde aşılamanın salgın yönetiminin en önemli parçası olduğu vurgulanıyor. İnsanları uzun süre evde tutamazsanız ve kapanma dönemlerinde yurttaşları aşılamanız lazım.

Sinovac aşının bulaştırıcılığı önlemedeki etkinliği yüzde 50'lerde. Oysa örneğin BioNTech gibi aşıların bulaştırıcılığı engellemedeki etkinliği yüzde 90’larda. Yani etkinliği çok yüksek olan aşıdan fazlaca temin edilmesi gerekiyor. Toplumsal bağışıklığa ulaşamadığımızda yeni varyantlar çıkabiliyor. Etkinliği daha yüksek olan aşıları kullanmalıyız. Sinovac’ın aşısı hastaneye yatışı azaltıyor ama bulaşıcılığı yüzde 50 azaltıyor sadece ama yüzde 90 azaltan BioNTech gibi aşılar var. Yüzde 90 azaltan aşı dururken neden yüzde 50 azaltan aşıyla aşılayalım ki toplumu?

Bizi nasıl bir yaz bekliyor? Önümüzdeki aylarda neler yaşayacağız?

Açılma hazırlıklarının ilginç bir şekilde turizme göre yapıldığını görüyoruz. Bakanlığın turizm videosunda da olduğu gibi hazırlıklar Türkiye’de yaşayanları incitecek şekilde, “Sen eğlenmene devam et ben aşılıyıma” denk gelecek şekilde bir takım maskelerle yaza hazırlanıldığı anlaşılıyor. Biz, aşılamanın maksimum düzeyde yapılabildiği, toplumsal hareketliliği azaltacak önlemlerin alındığı bir yaza başlamayı isterdik. Maskeden kurtulmak şu aşamadan mümkün görülmüyor. Maskeden kurtulmayı düşünen ülkelerde salgın başka bir boyutta. Covid-19’dan ölümlerin yüzde 90’ın üzerinde azaldığı ülkeler oldu. İngiltere’de hiç kimsenin Covid-19 nedeniyle ölmediği bir gün oldu. Bu sadece kapanmanın başarısı değil. Kapanma ve aşılamanın birlikte başarısı. İngiltere kapanma dönemini çok iyi değerlendirdiği için Covid-19’dan kimsenin ölmediği bir gün yaşayabildi.