12 Eylül 1980'den bugüne: Darbeden de ağır... İşte siyasilerden mesajlar
Türkiye demokrasi tarihine kara leke olarak geçen 12 Eylül 1980 darbesinin üzerinden 45 yıl geçmesine rağmen geride bıraktığı acılar ilk günkü tazeliğini koruyor.
İdam, kötü muamele, insan hakları ihlalleriyle anılan 12 Eylül 1980'de zihinlerdeki yerini sürerken Türkiye sancılı bir dönem yaşıyor.
Son seçimde Türkiye'nin birinci partisi olan, anketlerde AKP iktidarına karşı büyük bir fark atan CHP'ye yönelik baskılar arttı.
Tartışmalı soruşturmalar ile halkın iradesi ile getirdiği belediye başkanları iddianamesiz bir şekilde temel hukuki ilkelerden yoksun bir şekilde cezaevinde tutuluyor.
Tartışmalı hukuki uygulamaların yanına da bir de kayyum eklendi. CHP İstanbul Yönetimi'ne kayyum atanmasının ardından polis, biber gazı ile CHP'nin Sarıyer'deki binasına girdi.
Polis, vatandaşın iradesini temsil eden milletvekilerinin suratına biber gazı sıktı. Hatta polis, CHP Grup Başkanvekili Ali Mahir Başarır'a TBMM tarafından tahsis edilen makam aracını bile geçişine izin vermedi.
Polis, açık bir şekilde TBMM'nin yetkisini, iradesini ve ağırlığını görmez geldi. TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş da Meclis'in saygınlığı ve onuru için tek bir açıklama yapmadı.
CHP yaşanan bu sancılı süreci 'darbe dönemlerinden bile' ağır diyerek değerlendiriyor. Geçtiğimiz gün Halk TV'ye konuk olan Başarır, 80 darbesinden bugüne yaşananları şöyle karşılaştırmıştı:
"Genel Merkezimizi iki tane cip geliyor. Asker. Geliyorlar. Seyit Ali partinin bekçisi dönemin genel sekreterini hemen arıyor Seyit Ali. Efendim asker geldi partiyi alacak diyor. Mustafa Üstündağ Genel Başkanımız Bülent Ecevit'i arıyor. Darbe oldu diyor. Ve partinin kapısına mühür vuruyorlar.
O gün iki cip, 8 asker geliyor. Bugün il binamıza 8.000 polis geliyor. 25 Toma'yla. 25 Toma'dan çok daha fazla. Daha fazla vardı. Yüzlerce metre bariyerler örüldü. Tır tır bariyerler geldi."
Darbe dönemlerinde bile milletin seçtiği vekile böyle bir muamelenin reva görülmediği sık sık muhalefet kanadından dile getiriliyor.
Darbenin yıl dönümünde siyasilerden gelen mesajlar da şöyle:
CHP Genel Başkanı Özgür Özel:
12 Eylül 1980, demokrasi tarihimize kara bir lekedir.
O gün darbenin karşısındaydık, bedel ödedik. Bugün de 19 Mart darbesinde aynı yerdeyiz, yine karşı duruyoruz, yine bedel ödüyoruz.
Çünkü biz demokrasiye inanıyor, sadece milletimize güveniyoruz.
12 Eylül’ün ve demokrasiyi kesintiye uğratan her darbenin karşısında her daim milletin yanındayız.

Ekrem İmamoğlu:
Bu ülke çok darbeler gördü ama sonunda hep millet kazandı.
Son sözü millet söyler.
Mansur Yavaş:
Halk iradesinin ve hukukun üstünlüğünün yok sayıldığı 12 Eylül 1980 darbesi, demokrasi tarihimize kara bir leke olarak geçmiştir.
Bugün bizlere düşen görev, benzer acıların bir daha yaşanmaması için demokrasimize, özgürlüğümüze ve hukuk devletine sahip çıkmaktır.
Unutmayalım; halkın iradesi üstünde hiçbir güç yoktur.
Ali Mahir Başarır:
45 yıl geçti, zihniyeti bitmedi!
12 Eylül başka kılıkla karşımızda!O gün tanklar ve postallarla geldiler, bugün sarayın emir erleri ve düğmesiz cübbeler var. Silahların yerini kirli davalar, cellatların yerini Ak Toroslar aldı.
Ve utanç verici darbenin yıldönümünde, bugün İstanbul halkının iradesi İmamoğlu da diploma davası nedeniyle mahkeme salonunda olacak.
Hayır! Vazgeçmeyeceğiz!
Adalet, demokrasi, eşitlik ve milletimizin mutlu yaşam hakkı için mücadeleye devam edeceğiz!12 Eylül lanetlileri nasıl yok olduysa, sivil darbeciler de aynı sona mahkûm olacak!
Müsavat Dervişoğlu:
12 Eylül; emekle, inançla ve fedakârlıkla yoğrulmuş irademize düşmüş kara bir lekedir.
Ama Türk milletinin iradesi, her darbeden, her zulümden daha güçlüdür.12 Eylül Darbesinin yıl dönümünde kaybettiklerimizi rahmetle anıyor, buna sebep olanları lanetliyorum.
Allah, milletimizi bir daha böylesi musibetlerle sınamasın.
Veli Ağbaba:
12 Eylül 1980
Demokrasiye vurulan kara bir lekeBugün, halkın iradesini tanklarla susturmaya çalışan, binlerce insanın işkenceden geçtiği, hayatlarının karartıldığı utanç gününün yıldönümü.
12 Eylül, yalnızca bir #darbe değil, bir neslin geleceğinin çalındığı, adaletin yok sayıldığı karanlık bir dönemdir.
Unutmadık, affetmeyeceğiz!
Demokrasi için direnen herkesi saygı ve minnetle anıyorum.
Sezgin Tanrıkulu:
12 Eylül 1980 askeri darbesinin üzerinden 45 yıl geçti...
Bu faşist darbe sadece siyasal düzene yönelik bir saldırı olmadı; aynı zamanda yurttaşlarımızın temel hak ve özgürlüklerine karşı işlendi.
Binlerce insan gözaltına alındı, tutuklandı, işkenceye uğradı. Pek çok kişi cezaevlerinde hayatını kaybetti.
12 Eylül; Diyarbakır Cezaevi vahşetini Türkiye'ye yaşattı. Sadece bireylerin yaşamları değil, siyasi düzen de köklü biçimde değiştirildi. Siyasi partiler kapatıldı, bir danışma meclisi oluşturuldu ve bugünün sorunlarını yaratan 1982 Anayasası o dönemde hazırlandı.
Halen o Anayasanın ağır izlerini taşıyoruz.
Bugün de tam anlamıyla bir darbe ortamının içindeyiz. Darbeler yalnızca tank ve top gösterisiyle yapılmaz. Halkın seçilmiş iradesine karşı gerçekleştirilen müdahaleler de darbe sonucunu doğurur.
Seçilmişlere yönelik uygulamalar—atılan adımlar, kayyumlar, belediye başkanlarının hapsedilmesi, siyasetçilerin tutuklanması—tarihsel olarak darbe pratiklerinin ürünüdür.
Biz her dönemde darbeye karşı çıktık. 12 Eylül darbesine karşıydık, 15 Temmuz darbe girişimine karşıydık. Her türlü darbe girişimine karşıyız ve karşı koymaya devam edeceğiz.
O dönemde yaşamını yitiren, işkence gören, ceza alan ve henüz mağduriyetleri giderilememiş yurttaşlarımıza buradan sesleniyorum;
Unutmadık, unutmayacağız. 12 Eylülcülerden toptan hesap soracağımız gün gelecek; bu zihniyeti Türkiye'den söküp atacağız.
Mahmut Tanal:
12 Eylül 1980, ülkemizin demokrasi tarihine kara bir leke olarak kazındı.
Hukuk askıya alındı, Meclis kapatıldı, siyasi partiler susturuldu.
Darbeyle birlikte yaşanan hukuksuzluklar, baskılar, gözaltılar, işkenceler, idamlar ve insanlık dışı uygulamalar hala hafızalarda.
Darbenin amacı belliydi: halkın iradesini yok etmek, toplumu sindirmek, demokrasiyi susturmak.Bugün hâlâ o zihniyetin mirasıyla yaşıyoruz.
Darbenin ürettiği vesayet düzeni sürmektedir.
Seçilmiş belediye başkanlarının yerine kayyum atanması, muhalefetin mahkeme kararlarıyla tasfiye edilmeye çalışılması; 12 Eylül’ün güncellenmiş versiyonudur.Dün darbeciler “düzeni sağlamak” bahanesiyle halkı susturdu.
Bugün de iktidar, aynı gerekçelerle demokrasiyi askıya alıyor, iradeyi gasp ediyor, muhalefeti kriminalize ediyor.Türkiye’nin geleceği; tek adam rejimleriyle değil, demokrasiyle, yasaklarla değil, özgürlüklerle, korkuyla değil, halkın iradesiyle kurulacaktır.
Darbeler ve onların sivil mirasçıları kaybedecek, demokrasi mutlaka kazanacaktır.Bugün 12 Eylül askeri darbesinin üzerinden 45 yıl geçti.
O gün partiler kapatıldı, Anayasa askıya alındı, belediye başkanları ve gazeteciler cezaevine konuldu, siyasi partilerin genel başkanları cezaevindeydi.
Bugün de aynı zihniyet farklı araçlarla sürüyor.
Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul İl binası polis tarafından fiilen işgal edilmiştir.
Çalışma masalarımıza oturulmuş, binamız yatakhane gibi kullanılmıştır.
Belediye başkanlarımız hukuksuz şekilde tutuklanmakta, gazeteciler susturulmaktadır.
Bugün de bizim cumhurbaşkanı adayımız cezaevindedir.12 Eylül’de generallerin tankıyla yok edilen demokrasi, bugün polis barikatlarıyla boğulmak isteniyor.
Anayasa’nın güvence altına aldığı örgütlenme özgürlüğü, seçme-seçilme hakkı ve ifade hürriyeti açıkça ihlal edilmektedir.Dün darbe hukukuydu, bugün keyfi iktidar uygulamalarıdır.
İsimler değişse de anlayış aynıdır.
Halkın iradesini yok sayan baskıcı zihniyet devam etmektedir.
Ancak bilinmelidir ki; demokrasiye, hukuka ve halkın iradesine zincir vurulamaz.
Gökan Zeybek:
Darbeler ve darbeciler kaybedecek
12 Eylül 1980 darbesi, demokrasiye, özgürlüklere ve milletimizin iradesine vurulmuş karanlık bir darbedir.
Bugün de aynı KARA LEKEYLE karşı karşıyayız... Kayyumlarla sandığı yok sayıyor, hukuksuz tutuklamalarla adaleti çürütüyor, baskılarla toplumu sindirmeye çalışıyorlar.
Hukukun üstünlüğü için,
insan hakları ve özgürlükler için,
MİLLETİN İRADESİ ve demokrasimiz için sesimizi her şartta yükseltecek, ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZVe tarih bir kez daha gösterecek ki;
Adalet mutlaka gelecek,
Demokrasi mutlaka yükselecek,
Özgürlük mutlaka kazanacakMİLLET BÜYÜKTÜR.
Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal:
Kırk beş yıl önce yaşanmış, memlekete yaşatılmış bir kötülüğün, organize bir suçun, adeta yaşamayan, o tarihte doğmamış olanlar da tanık olsun gayretiyle yeniden sahnelendiği günlerden geçiyoruz.
12 Eylül darbesinin usulleri ile kendisi gibi düşünmeyen herkesi cezalandıran bir iktidar ile 12 Eylül artık lanetle anmakla kalmıyor her bir yeni gün maruz kalıyor, yaşıyoruz.
12 Eylül'de Millet, Vatandaş nezdinde kendi lehine rıza üretemeyen bir güruhun kamu otoritesinin gücünü kullanarak yaptığı kötülüğe tanık olmuştuk. Bugün ise artık kendi lehine rıza üretemeyen bir iktidarın muhalefet lehine rızaya itiraz ettiği için yine kamu otoritesinin gücü ile, kaynaklari ile, yargı ile ettiği kötülüğe tanık oluyoruz, yaşıyoruz.
12 Eylül'de darbecilerin yargıçlarının, savcılarının, üyelerinin dahi aklına gelmeyen usullerle kendisine itiraz eden kim varsa 'hal' eden, tutukluluğu bir ceza yöntemi, yargıyı psikolojik işkence aleti gibi kullanan bu iktidarın 12 Eylül'den, Evren iktidarından farkı daha da nefret ve korku dolu oluşları!
Darbelere doğrudan maruz kalmış bir siyasi hareketin mensubu, murisi olarak yıllarıdır darbelerin bir zihniyet meselesi olduğu, darbe yapmak için silaha değil silaha dönüşen her hangi bir aparata ihtiyac olduğu, dolayısıyla medya ile, yargı ile de darbe yapılacağını söyledik durduk. Hatta 'hukuk' ile de darbe yapılacağı, bir meselenin hukuki olmasının, bir tek kişinin sultasında şekillenen kanuna, nizama uymasının onun demokrasiyi, adaleti sağlamayacağını, ahlaki olamayacağını, dolayısıyla hukukla dahi darbe yapılabileceğini defalarca belirttik.
Tam da bu tespit ve inana uygun biçimde bugün hukukiliği tartışılamayacak ancak demokrasiyi iğdiş eden, adalet duygusunu yok eden kararlarla da bir darbenin gerçekleşeceğine, Milletin iradesinin yaralandığına tanık oluyoruz.
Bizim 27 Mayıs’a ‘darbelerin anası’ derken kastımız bu darbenin yalnız tarihimizde bir ilk olması, ihanetin büyüklüğü ve işlenen suçların haddi değil, bu darbenin kendisinden sonraki her darbeye örnek teşkil eden bir mahiyete sahip olması, milletin irade ve rızasını kabul etmeyen her zihne demokrasi dışı bir ‘çıkış yolu’ göstermesinden ötürüdür.
Tolstoy güzel bir sözle vaziyeti izah ediyor;
“Kötüler, kendilerine tahammül edildikçe daha çok azarlar.”
Demokrasiyi kabul etmeyen, kendi hevalarını Milletin rızasından üstün görenlerin bir “alternatif” addettiği darbeler tam da böyledir.Birçok defa hatırlattığımız gibi darbelerin panzehri daha çok demokrasi, daha çok adalet, daha çok hürriyettir.
Türkiye’de darbelerin izlerini silecek olan yegane şey budur.
12 Eylül’ün bu ‘süregelen’ halini değiştirmek için evvela bu darbenin kurguladığı ekonomik, sosyal ve siyasi hayatı demokrasiyi içselleştirecek biçimde değiştirmek gerekmektedir.Bu düşüncelerle bir kez daha darbecileri, Milletimize hizmet etmek için kendisine verilen yetkileri kötüye kullanan, kendisi ya da ait olduğu zümrenin faydasına kullananları lanetliyor, tüm askeri darbeleri ve demokrasi dışı her türlü yöntemi bir seçenek olarak gören zihniyetleri telin ediyor, “daha fazla hürriyet, daha güçlü demokrasi" dediği için darbelere muhatap olmuş, darbelerin mağduriyetini gerçekten yaşamış demokrat geleneğin temsilcilerini,12 Eylül'de seçilmiş hükümetin Başbakanı olarak darbecilerin ilk hedefi olmuş Adalet Partisi Genel Başkanı Süleyman Demirel'i ve ahirete intikal etmiş tüm demokrasi taraftarlarını rahmetle anıyorum.