Zafer Partisi’nin çatı ittifakı “sınır kapısında” kuruluyor

Ümit Özdağ’ın Genel Başkanı olduğu Zafer Partisi’nden ileri gelen bir politikacıya Türkiye’ye yerleşen Suriyelileri ülkelerine nasıl göndereceklerini soruyorum.

Suriyeli İşadamları Derneği’nin “Gönderemezsiniz” dediğini söyleyerek, iktidarın demografik yapıdaki değişimi destekleyen yaklaşımını eleştiriyor.

Türkiye’de göç sorununa odaklanan Zafer Partisi’nin gündeminde önümüzdeki genel seçimlere çatı ittifakı ile girme planı yürüyor. İYİ Parti ile atılan adımlar netice vermeye başlamış.

Zafer Partisi’nin Suriyeli, Afgan, Iraklı, İranlı, Afrikalı nüfusun artışını önleyecek, hatta göçmenleri ülkelerine geri göndermeyi mümkün kılacak projesi nedir?

***

Türkiye ve Irak Savunma Bakanlarının geçtiğimiz günlerde Ankara’da imzaladıkları “Askeri, Güvenlik İşbirliği ve Terörle Mücadeleye Dair Mutabakat Zaptı” çerçevesinde Kuzey Irak’taki TSK’nın Başika Askeri Üssünün, Irak ordusuna devredildiğini hatırlatıyor.

Kuzey Irak ile Kuzey Suriye’deki durumun ne farkı var? Türkiye Başika Üssü’nden çekildiği gibi Suriye’deki askeri varlığını da sonlandırabilir” yorumu yapıyor.

Bu durumda da Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile Türkiye’deki “Koruma Statüsündeki Suriyelileri” memleketlerine gönderme konuşulabilir yorumu yapıyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, 13 yıl sonra Nisan 2024’de Bağdat’a yaptığı ziyarette Irak Başbakanı Muhammed Şiya el-Sudai ile imzalanan 24 anlaşma içinde terörle mücadelede işbirliği öne çıkmıştı.

Irak ziyaret sonrası “Güvenlik ve terörle mücadelede işbirliğinin en önemli gündem maddelerinden biri olduğunu” açıklayan Cumhurbaşkanı Erdoğan “PKK’nın Irak’ta yasaklı örgüt ilan edilmesini memnuniyetle karşıladık. Irak topraklarından Türkiye’yi hedef alan terör örgütü PKK’ya ve uzantılarına karşı alabileceğimiz müşterek adımları istişare ettik” ifadelerinin peşine, PKK tehdidi kalıcı olarak ortadan kaldırmak amacıyla yaz aylarında “büyük bir operasyon” başlatmayı planladığını eklemişti.

O yaz aylarındayız…

***

Türkiye ile Irak arasında “güvenlik ve terörle mücadele” alanında önemli olarak nitelenen ilerlemeler sağlandığı bir dönemde Kuzey Irak’ın Türkmen şehri Kerkük’te Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK)’ne ait silahlı insansız hava aracının (SİHA) düşürülmesi dikkat çekici bir gelişmeydi.

29 Ağustos günü saat 11.00 sularında düşürülen SİHA ile ilgili ilk resmi açıklama Kerkük’te yer alan ve Irak ordusuna bağlı Hava Savunma Güçleri Komutan Yardımcısı Tuğgeneral Abdülselam Hammud Ramazan tarafından yapıldı. Ramazan’ın heyecanla yaptığı “Türkiye hava sahasını ihlal ettiği için düşürdük” açıklamasının ardından Ramazan’ın Irak’ta gözaltına alınarak sorgulandığı haberleri geldi.

Yapılan değerlendirmelere göre SİHA’nın düşürülmesinin arkasında, Irak ve Türkiye arasında gelişen ilişkileri baltalamayı amaçlayan Şii çoğunluklu Irak Türkmen silahlı örgütü Haşdi Şabi güçleri var.

***

Avrupa adına Türkiye’nin göçmen deposu olması artık bir yorum değil gün gibi açık bir olgu. 2011 Suriye iç savaşından sonra başlayan sınırın ötesinden göçün matematiksel sonuçları bize bu olgunun rastlantısal olmadığını, seçilmiş bir politika olduğunu ispatladı.

Haber kaynağım, özel hukuk uzmanı Prof.Dr. Nuray Ekşi’nin, Fatih Altaylı’nın YouTube kanalında Türkiye’de toplumsal düzeni önemli ölçüde sıkıntıya sokan bir mesele olarak “göç dalgasını” değerlendirdiği konuşmasını izlememi öneriyor.

Aradan 13 yıl geçti. Yeni bir sorundan söz etmiyoruz.

Prof.Dr. Ekşi sözü edilen yayında “göç” olgusuna farklı bir yerden yaklaşıyor:

AKP, Demokrat Parti, İyi Parti, Saadet Partisi bütün siyasi partilerde göçle ilgili hassasiyet var. Herkes sorunun büyüklüğünün farkında… Geri gönderelim dendiği zaman büyük bir tepki doğuyor. Sivil toplum kuruluşlarının geçim kaynağı oldu. Uluslararası kuruluşlar dernek ve vakıflar projeler alıyorlar. Göçün bitmesini istemiyorlar. İlla Türkiye’yi “Yabancı deposu olsun” diye düşündüklerine inanmıyorum. Naif olabilirim.

Prof.Dr. Ekşi üzerine basa basa tüm siyasi partilerle görüştüklerini vurgularken, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile henüz görüşmediğini de paranteze alıyor.

Erdoğan ile görüşülmeyen bir konu, iktidar bloğunda görüşülmemiş sayılır!

Ekşi’nin süreçle ilgili saptamaları, siyasal akstaki kırılmaları da anlamlı kılıyor:

*Yıl 2008 yıl; Türkiye’de göç sorunu diye bir şey yok. Göçmenlere Türkiye devleti kurulduğundan beri İçişleri Bakanlığı’na bağlı Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde yer alan Ankara’da “İltica ve Yabancılar Şubesi” bakıyor. 81 ilde sıfır sorun! Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne İstanbul Yabancılar Şubesi’nin başındaki yöneticiyi davet ederdim. Kaçakçılığı, sınır aşan örgütlü suçları biliyorlar. Emniyet teşkilatı çok dirençli ve bu işin içinden başarı ile kalkıyor. Ne var ki sınır dışı etme bütçesi yok.

*Mülteci meselesi yalnızca insan hakları odaklı olabilir mi? Bir ülkede terörü bitirmeden bunu yapmak mümkün değil. Beni güvenlikçi, insan haklarını hiçe sayan bir akademisyen olarak etiketlediler.

*2008’de “Göç ve İltica Bürosu kuruldu”; göçün başlayacağı öngörülmüş gibi.

*Suriye sınırından mayınların sökülmesine, yasal çalışmalara başlandı. Özellikle Avrupa Birliği ve Uluslararası Göç Örgütü, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği, yasal kuruluşlar, sivil toplum örgütlerinin katılımı ile yapılan çalıştaylar sonucunda, 2013 yılında, “Yabancılar Uluslararası Koruma Kanunu” yapıldı. Bu demek değil ki bizim dediklerimiz oldu. AB ülkesinde olmayan bir işlem yapıldı. AB ya, kaçak göçmenler konusunda çok dirayetli olan Emniyetin elinden bu işi almak istedi, ya da sivil idareye geçirtmek istedi. Hangi Avrupa Birliği ülkesinde bu iş tümüyle sivil idarede? Yok!..

*İçişleri Bakanlığı altında Göç İdaresi Başkanlığı kuruldu. 81 ilde, 36 ilçede Göç İdaresi Müdürlüğü kuruldu. Hepsi Valiliklere bağlı… Her bakanlığın, her ilde müdürlüğü yok… Bu şekillenme bizim milli politikamız değildi, biraz da dışarının baskısıyla… Yemen, Libya, Mısır’da sorunlar çıkmıştı.

*Göçün sivil yönetime bırakılmamasını savundum. Terörle mücadele eden bir devletsiniz ve üç yanı denizle çevrili, kara sınırı dağlık engebeli alanlar olmasına karşılık bu yapı sivilleşti.

*Mart 2011 Suriye krizi başladı. Suriye’den “Geçici Kuruma Altındakiler” statüsünde Türkiye’ye gelenler 2012 yılında 14 bin 237 kişi, 2013 yılında 224 bin 655 kişi; 2014 yılında Suriye’nin kuzeyine DAEŞ ve diğer terör örgütlerinin yerleşmesiyle 1 milyon 519’e fırlıyor. 2015’te 2.5 milyon kişi, 2016’da 2.8 milyon kişi, 2017’de 3 milyon 400, 2018’de 3 milyon 600, 2021’de 3 milyon 700 bin.

*1991 yılında 500 bin Peşmerge (Irak Kürt bölgesi askeri yapıIanması) Saddam rejiminden kaçıp Irak’tan Türkiye’ye geçmek istedi. İran, Fransa ve Türkiye Birleşmiş Milletler’e başvurdu. BM “Bu durum sadece Türkiye’yi değil, diğer ülkeleri de tehdit eder.” dedi ve uçuşa yasak bölge oluştu. 2 yıl çadırlarda kaldıktan sonra yeniden kendi topraklarına göç ettiler. Irak’ta Türkmenlere vatandaşlık vererek diasporamızı yok ettik.

*Sağlık, yemek yardımı yapıyor; 3 çocuklu bir kadına tüp bebek harcamasını üstlenmek yanlış. Git ülkene tarlanı ek, bayramlaş gel diye bir uygulama yok. Almanya ikaz etmiyor. 60 bin kişi hiçbiri geri almıyor.

*İltica sistemine bakalım: Afganistan, Suriye’den gelenlerde mülteci statüsü yok. Türkiye eski Yugoslavya iç savaşında Boşnakları, 1951 Cenevre Anlaşması çerçevesinde 2. Dünya Savaşı’nda Hitler’den kaçanlara sahip çıktı. Sadece Avrupa’dan gelenlere mülteci diyoruz, şartlı mülteci değiller. Doğu’dan gelenler mülteci değildir. Göç edenlerin sayısı 10 binlere ulaştığında, başa çıkılamıyorsa kitlesel göç sorunu vardır.

*En son Suriyeli göçmen 3 milyon 200 kişi. 500 bin geri döndü, 350 bin vatandaşlık verdik. Sayı tutmuyor. Esad rejimi ile diplomatik ve siyasi ilişkiyi 2013 yılında kestik. İran ve Rusya Suriye devletinin davetiyle bu ülkeye girdi. Türkiye, BM’nin 51. Şartı ile Afganistan’da bulunuyor. Türkiye’nin Suriye’deki varlığı meşru değil.

Ve 13 yıldır yanıtını arayan soru:

Türkiye’nin ilk günlerde Suriye’den göç ile ilgili kırmızı çizgisi 100 bindi. Suriye’de sınırda tampon bölge kuralım derlerken ne oldu da bu politika değişti?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serpil Yılmaz Arşivi