Sokak Röportajları Halkın Sesidir

Geçtiğimiz günlerde sokak röportajlarını gündemimize sokan iki gelişme yaşandı. Birincisi RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin’in kurum olarak sokak röportajlarını takibe aldıklarını bildiren beyanı, ikincisi ise Dilruba Kayserilioğlu isimli bir yurttaşın sokak röportajında söylediklerinden dolayı tutuklanması ve 17 gün cezaevinde kalması.

Bu ikisi arasında bir ilişkinin olduğu açık. Şahin’in aba altından sopa gösteren açıklamasının etkili olabilmesi için onun dediklerinin uygulamada da karşılık bulması gerekiyordu. Topluma gözdağı vermek adına bir kurbana ihtiyaç vardı ve o kurban da Dilruba oldu.

İşin hukuki boyutunu tartışmaya gerek yok. Dilruba’nın dediklerinde hedef belirsiz olduğu için hakaret suçu oluşmuyor. Söylediklerinden “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik” çıkarmak ise çok zorlama. Kaldı ki bu suçun olduğu kabul edilse dahi bunun için tutuklama uygulaması tamamıyla hukuksuz.

Ama eğer sizin amacınız hukukun gereklerini yerine getirmek değil de elinizdeki iktidar gücüne dayanarak toplumu hizaya çekmek ise gayet tabii ki bunu yaparsınız. Net biçimde ifade edelim, burada AKP’nin beklentisi hem sokak röportajı yapan insanların hem de sokak röportajlarında demeç verecek yurttaşların gözünü korkutmaktır.

Bu amaca set çekebilmek için muhalefetin bu konuya en baştan beri, yani Şahin’in açıklamasını yaptığı gün itibariyle güçlü bir karşı çıkış sergilemesi gerekiyordu. Verilmesi gereken tepki o düzeyde verilmediği için AKP her zaman yaptığını yaptı; karşı tarafın itirazını düşük görünce daha da ileri gitti. Neyse ki izleyen günlerde muhalefet partileri, özellikle de CHP konunun ciddiyetini anlayarak daha etkili biçimde devreye girdi ve konu şimdilik çözüldü.

Dilruba’nın söylediklerini tasvip etmeyebilirsiniz. Açıkçası önemli bir halk kitlesine “gerizekalı” demenin tasvip edilecek bir yanı da zaten yok. Ama bu sözlerin bedelinin 17 gün içeride kalmak olmadığını hukuktan az çok anlayan herkes bildiğine göre buna karşı çıkmak da yine herkesin görevi olmalı. En başta da kurumsal muhalefetin tabii.

Bu yüzden de konu burada kalmamalı ve buradan oluşturulan sinerjiyle AKP’nin sokak röportajlarını baskılama girişimlerine bütünüyle karşı çıkılmalı. Çünkü bugün, neredeyse tüm geleneksel medyanın AKP hegemonyası altına girdiği bir aşamada sokak röportajları halkın kendi fikrini özgürce söyleyebileceği birkaç alandan biri olarak kaldı. Bu mevziyi kaybetmemek gerekiyor. “Bunları kim izliyor ki?” demeyin. Sosyal medyada, özellikle gençlerin siyasi kanaatini etkileme hususunda bu röportajların rolü az değil. Zaten AKP’nin engelleme çabaları da bundan kaynaklanıyor. O halde tam da burada o seddi kurmak şart.

Bir itiraz da şu olabilir. “Halk sadece muhaliflerden mi oluşuyor, iktidar yanlısı olanlar halk olmuyor mu?” Tabii ki halkı sadece muhalifler oluşturmuyor. Ancak sokak röportajı yapanlar da sadece muhaliflerden oluşmuyor. İktidara yakın çevrelerde de sokak röportajı yapanlar ve bunları yayına verirken iktidarı destekleyen yurttaşların beyanlarını öne çıkaranlar çokça var.

Fakat AKP açıkça diyor ki; “Bizi övmek serbest ama eleştirmek yasak.” Yok öyle yağma. Bırakın insanlar konuşsun. Ama eğer abdestinizden şüpheniz varsa, denilenlere verecek cevap bulamıyorsanız veya size yönelik övgüler sizi eleştiren beyanların yanında çok sönük kalıyorsa işte sokak röportajlarına bile karışacak kadar düşersiniz.

AKP güç kaybettikçe ve iktidardan ineceğini gördükçe daha da hoyratlaşacaktır. Burada doğru davranış, onun attığı hukuksuz adımları normalleştirmemek ve bunlara derhal cevabını vermektir. Zira karşısındaki geri adım attığında bir ileri adım daha atmak AKP’nin en temel davranış kodudur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Can Kakışım Arşivi