Kemal Bey Kırgın, Küskün!

Kime kırgın kime küskün diyeceksiniz?

Yazarlara, çizerlere, aydınlara kırgın…

Bunca cabasını takdir etmeyen partililerine küskün…

Ama en çok galiba seçmene kırgın, küskün…

Nereden mi anladım?

T24 haber sitesine verdiği mülakatın satır aralarından çıkardığım sonuç bu…

Kırgınlığı şu sözlerinin açık ifadesi değil mi?

Diyor ki; Şunu bir kere kabul edelim; toplumun tüm kesimleriyle barışma yönünde gösterilen çaba yanlış mıydı doğru muydu? Bunun tartışılması lazımdı. Eğer toplumun tüm kesimleriyle; başı açık, başı kapalı, inanç, kimlik, yaşam tarzı itibariyle farklılıkları saygıyla karşılayıp, ama onları demokrasi kapsamında bir araya getirmek yanlış mıydı doğru muydu? Yanlışsa, bu yanlışın en büyüğünü ben yaptım. Doğruysa, e o zaman eleştiri olsa bile bunun hakkının bir toplu iğne ucu kadar bile olsa teslim edilmesi gerekmiyor muydu?”

Yaptıkları, çabası doğruydu… 6’lı Masayı kurması doğruydu… Kimse eleştirmedi tam tersi geniş kesimler takdir etti. Gösterdiği çabayı alkışladı…

Kırgınlığının, küskünlüğünün bir başka ifadesi:

‘Bu çalışmanın, emeğin hakkı bugün teslim edilmiyor olsa bile, ilerleyen süreçte bunun Türkiye Cumhuriyeti siyasi tarihindeki yeri siyaset bilimciler tarafından değerlendirilecektir.’

O halde şu soruyu sormak hakkımız. Altı lider çıkarsız, talepsiz sadece demokrasi özlemi için bir mı araya geldi?

Vicdanları evet diyor mu?

Siyaset bilimciler ileride bunu da değerlendirecektir…

Kılıçdaroğlu oturup, düşünüp ince eleyip sık dokuyup şu sorunun yanıtını bulması lazım…

Şubat ayına kadar kamuoyu yoklamalarında yüzde 54/55 çıkan oyu 14 Mayıs’ta neden yüzde 44’e düştü?

Kaybedilen seçimin kilidi burada…

Bu soruya yanıt verirse meseleyi çözer…

Bir konuda haklı… Erdoğan’la değil Erdoğan devletiyle yarıştı. Bakanlar devletin bütün olanaklarını kullanarak sahaya indi. Valiler, kaymakamlar AKP’nin il ve ilçe başkanı gibi davrandı.

Düşünebiliyor musunuz? YSK bakanları kamu görevlisi saymadı, istifa etmelerine gerek yok dedi.

Peki bakanların statüsü ne?

Seçilmiş değil?

Bürokrat değil, kamu görevlisi değil.

Ne?

Bu soruya henüz yargı yanıt vermedi… Uzaydan gelen adamlar diyelim!...

Ama bu şartları bile… Devletin bütün gücüyle abanmasını bile… Erdoğan’ın sahte videolarla yalan siyasetine asılmasını bile… Kılıçdaroğlu ve 6’lı Masa (Gerçi, Akşener dışında diğerlerinin umurunda değil) mazeret gösteremez…

Böyle olacağı belliydi…

Kılıçdaroğlu’nun, seçim kampanyasının ahlaki meşruiyetini medyanın tartışmadığını, dillendirmediğini söylemeye de çok fazla hakkı yok. Halk TV’yi yakından izlememişler diyeyim. Kendi adıma konuşayım; onlarca defa yalan siyasetini ekranda dile getirdim.

Bunları biliyoruz… Ben diyorum ki Millet ittifakı dönüp kendine baksın…

Övündükleri ortak mutabakat metnini seçim kampanyalarında tepe tepe kullandılar mı? Seçmenin aklına sokacak şekilde izah ettiler mi?

Bırakın bunu… İç kavgaları nedeniyle ekonomiyi yönetecek A takımını bile açıklayamadılar. Bu ekiple Türkiye’yi şu şekilde düzlüğe çıkaracağız bile diyemediler…

Şimdi biri çıkmış; CHP’den vekil aldığım için pişmanım diyor…

Öteki çıkmış; CHP HDP ile yakınlaştı, hepimizi terörist zannettikleri için kaybettik diyor…

Beri ki; muhafazakarlar zaten CHP’ye oy vermez, halamı, teyzem bile ikna edemedim diyor. Ama CHP’den aday oluyorlar. 39 milletvekilliğini cebine koyuyorlar…

Yüzde 54’le önde giden Kılıçdaroğlu neden iki buçuk ayda yüzde 44’e düştü biliyor musunuz?

Benim tespitim şu…

Davutoğlu; ‘kararları altı kişi beraber alacağız’ dedi ilk vurgunu yedi…

Akşener masadan kalktı, kalkmakla kalmadı masayı ağır dille suçladı ama sonra döndü oturdu. İkinci vurgun…

Üçüncüsü de şu: Bir başkan beş yardımcı yetmezmiş gibi İstanbul ve Ankara belediye başkanlarını da cumhurbaşkanı yardımcısı adayı yaptılar. Biz anlamıyoruz, yönetme gücümüz yok icracı iki arkadaşı yardıma çağırdık der gibi algılandı…

Kaybetme sebebi bu…

Gelelim seçim sonuçlarının yorumuna… AKP’nin oyu düştü ama Kılıçdaroğlu bizim oyumuz yükseldi diyor…

Evet AKP’nin oyu yüzde 35’lere indi ama Cumhur İttifakı Meclis çoğunluğunu alarak durumu kurtardı. AKP hala Meclis’in birinci partisi. Bu sebeple tartışılmıyor.

CHP ise oyunu artırmadı. 2015’te yüzde 25 almıştı. DEVA, Gelecek, DP ve Saadet’i içine almasına rağmen yine yüzde 25 aldı…

Cumhurbaşkanlığı aslında başkanlık yarışına bakarsak... Bu sistem ‘yüzde 48 aldım, yüzde 49.9 aldım burun farkıyla kaybettim. Çok başarılıyım’ demeye izin vermiyor…

Kılıçdaroğlu ‘kazandı veya kazanamadı, yenildi veya yenilmedi şeklindeki bir tartışmayı doğru bulmuyorum’ diyor …

Ama sistem buna odaklı. Bunu gerektiriyor. İki kişi yarışıyorsa biri yeniyor biri yeniliyor.

ABD’de 2000 yılında yapılan başkanlık seçimlerinden örnek vereyim. Al Gore 50 milyon 999 bin oy aldı. Bush 50 milyon 457 bin oy. Eyaletlerin çıkardığı delege sistemine göre Bush daha fazlı delege çıkarmış görünüyordu. 271’e 266…

Ama Florida’da sorun vardı. Florida seçimini Bush 537 oy farkla kazanmıştı. Başkanlığın kilidi oradaydı. İtiraz edildi. Defalarca sayıldı. Mesele Anayasa Mahkemesi’ne kadar gitti. 4’e karşı 5 oyla Bush Başkan ilan edildi.

Ve Bush sekiz yıl ABD’yi yönetti…

ABD’yi savaşa soktu…

Bu sitemde bir oyla kaybetsen bile kaybetmiş oluyorsun. Bir oyla yenilsen bile yenilmiş oluyorsun. Bir oy farkla ya başarılı oluyorsun ya başarısız…

Demem şu. 49.99 bir anlamı yok. 50.01 alan ülkeyi beş yıl tek başına yönetiyor…

Bu ne demek?

49.99 başarısız…

50.01 başarılı demek…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Tezkan Arşivi