İsmail Saymaz
Esad, Erdoğan’ın uzattığı eli tutsaydı ne olurdu?
13 yıldır direnen Esad rejimi tüm dünyayı şaşkınlığa uğratarak, 13 gün içinde yıkıldı.
BAAS Partisi’nin 61, Esad Ailesi’nin 54 yıllık diktatörlüğü son buldu.
Beşşar Esad, Rusya’ya sığındı.
El Kaide orjinli Heyet Tahrir Şam örgütü lideri Ebu Muhammed El-Cevlani kod adlı Ahmet Hüseyin el-Şara, bugün Suriye’nin yeni hakimi.
Fakat yarın ne olur, kestirmek güç.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye’deki alt üst oluştan memnuniyet duyuyor. AK Partililer ve İslamcılar HTŞ’nin zaferini sevinçle karşılıyor. Halep Kalesi’ne asılan Türk bayrağından fetih hayalleri kuranlar çıktı. Neyse ki Erdoğan, “Hiçbir ülkenin çakıl taşında gözümüz yok” diyerek, taraftarlarına “Ölçüyü kaçırmayın” uyarısı yaptı.
Esad, öngörmedi
Spekülatif bir soru olacak, biliyorum.
Esad, Erdoğan’ın uzattığı eli tutsaydı ne olurdu?
HTŞ, Türkiye’yi karşısına alma pahasına Halep yürüyüşünü başlatır mıydı?
O takdirde AK Parti, nasıl bir tutum takınırdı?
Esad, kalır mıydı, gider miydi?
Bu soruyu yönelttiğim AK Partili üst düzey bir yetkili "O zaman böyle olmazdı" diyerek, Esad'ın ayakta kalacağını ifade etti.
Akıbet gösteriyor ki…
Esad, Erdoğan’ın uzattığı eli tutmayarak, yıkımını hızlandırdı.
Esad, ordusunun yozlaştığını ve savaşma kabiliyetini kaybettiğini bilmiyordu.
Uğruna savaşacaklarını zannediyordu.
Halbuki ordusu için Suriye, kan dökmeye değer bir memleket olmaktan çıkmıştı.
Ulusal bilinç çökmüş, devlete sadakat yok olmuş.
Suriye, meğer Rusya ve İran’ın askeri desteğiyle ayakta duruyormuş. Bu iki koltuk değneği çekilince boş bir çuval gibi olduğu yere yığılıverdi.
Esad, yaşananları öngörmedi.
Bence HTŞ de Şam’ı düşürebileceğini hesap etmedi.
Peki, Erdoğan kestirebilmiş miydi?
Erdoğan bilse barış eli uzatmazdı
Erdoğan, kestirmiş olsa bir yıldır Esad’la görüşmek ve masaya oturmak için çabalamaz, barıştırması için araya Putin’i sokmaya yeltenmezdi.
Doğruya doğru…
Barışmayı Esat istemedi.
Buna rağmen Türkiye, duyduklarıma göre Şam’a büyükelçi ve Halep’e başkonsolos atama hazırlığındaydı. Hatta Halep'te birkaç ay önce yeni bir başkonsolosluk binasının kiralandığı ileri sürülüyor.
Erdoğan, Esad’ın yıkılacağını düşünse bu adımları atar mıydı?
HTŞ’yi Katar ve Suudiler mi fonluyor?
İki buçuk ay kadar önceydi.
Suriye’yi avucunun içi gibi bilen bir kamu görevlisiyle tanıştım.
Bana “AK Parti’nin ısrarla ve hızlıca Esad’la görüşmeye çalışması CHP’den önce davranabilme çabasından başka bir şey değil. Aslında görüşme zemini oluşmadı” dedi.
Hatırlayacaksınız.
Özgür Özel, geçen temmuz ayında Şam’da Esad’la görüşeceğini açıklamıştı. Esad’dan davet çıkmamıştı. AK Parti’nin ziyarete engel olduğu ileri sürülmüştü.
Görüştüğüm kamu görevlisi, Özel ile görüşmenin Esad tarafından organize edildiğini savunarak, “Amacı hükümetin elini zorlaştırmak, barış sürecini oldu bittiye getirmeye çalışmaktı” dedi.
Esad, o günlerde amacına ulaşmış olmalı ki CHP liderini davet etmedi.
Türkiye’deki hücreleri
Sohbet döndü, dolaştı, HTŞ’ye geldi.
Ben Türkiye’nin HTŞ’nin egemen olduğu İdlib’den çekilmesi görüşünde olduğumu anlattım.
Bana katılmadı.
“Şu an bölgedeki en önemli ve dikkat edilmesi gereken unsur HTŞ” dedi.
HTŞ hakkındaki sözlerini cümle cümle not aldım.
Şu bilgileri verdi:
“HTŞ yöneticileri Türk yetkililerle görüştükleri zaman övgüler yağdırır. Çünkü Türkiye kapısının açık kalması lazım. Ancak İdlib’de kendi halkına ‘Halep’te şehit düşecektim, peygamber efendimizin sofrasında yemek yiyecektim, Türkiye bunu elimden aldı’ diye nefret söyleminde bulunur.”
HTŞ’nin İdlib’de defacto bir hükümet kurduğunu; kışlaları ve silahlı eğitim merkezlerinin olduğunu kaydetti.
Türkiye’deki hücrelerinden söz etti.
“Nasıl yani?” dedim.
Dedi ki:
“Özellikle Kayseri’de, Diyarbakır’da, Konya’da, İzmir’de gizli çok sayıda hücreleri var. Avrupa’da beş milyon Suriyelinin içerisinde de muhakkak HTŞ’ye bağlı hücreler var.”
Üç gelir kaynağı
HTŞ’nin yüksek gelirlere sahip olduğunu anlattı.
Birinci gelir kalemi Katar ve Suudi Arabistan’dan gelen fonlar.
“İki Sunni devlet bölgede İran ve Şii hakimiyetinin önüne geçmek için HTŞ’yi yüksek meblağlarla düzenli fonlar” dedi.
Bu, kritik bir tespit.
Çünkü AK Parti’yi sevince boğan Suriye zaferi, gerçekte Katar ve Suudi Arabistan’a ait olabilir. Osmanlı’ya nefretle bakan Arap milliyetçiliği, ümmetçiliğe galip gelebilir.
İkinci gelir kalemi BM tarafından gönderilen yardımın dağıtım ve organizasyonu.
Üçüncü gelir kalemi ise petrol.
HTŞ’nin petrol gelirinin günlük 2.5 milyon dolar olduğunu öne sürdü.
Araplara karşı Türkmen kartı
Ardından SMO’yu, yani eski ÖSO’yu konuştuk.
Kamu görevlisi, Erdoğan’ın Esad’la barış sinyali verir vermez ilk tepkinin SMO’dan geldiğini hatırlattı.
“Niçin öyle oldu” diye sordum.
Şu yanıtı verdi:
“ÖSO kurulduğunda tüm etnik ve mezhebi grupları barındırıyordu. Biz Arapların çoğunluk olduğu ülkede Türkmenleri baş aktör haline getirdik. Bu hata şu sonucu doğurdu: ÖSO’daki Araplar olası barışta kalkışmaya hazırlanıyor. ÖSO’nun bir felsefesi yok. Onlara 350 dolar maaş ödenir. Maaşlarını aldıkları sürece sorun yok. ÖSO üst yönetiminin hakimiyeti bizde. Ancak HTŞ’nin bir ideolojisi ve felsefesi var. Dünyanın her ülkesinden katılım sağlamıştır.”
PYD’ye gelince…
Kamu görevlisi, ABD’nin bölgede desteklediği ismin Mazlum Kobani olduğunu anlattı. “Sonuna kadar ABD’ye bağlı bir adam. Bu yüzden Suriye PKK’sı yükselirken, Kandil PKK’sı düşüşte” dedi.
PKK’yı Kandil ve Suriye diye ayırması ilgimi çekti.
Özeleştirileri şöyleydi:
“Kürtler ikna edebileceğimiz bir toplumken nasıl ikna olmazlar diye yoğun çaba sarf ediyoruz. Operasyonlar düzenliyoruz. ‘Şanlı Türk ordusu geldi’ diyoruz. Buna gerek yok. Türkiye’nin terörle mücadele için girdiğine dair haberler yeter. Kamu diplomasisini öyle geriden takip ediyoruz ki, bu durumları avantajımız haline getiremiyoruz. PKK ajansları bizden daha iyi PR yapıyor.”
Öngörmese de krizi fırsata çevirdi
Demem o ki…
Erdoğan, Suriye’de olacakları öngörmüş değildi.
Fakat çabucak toparlandı ve krizi fırsata çevirmeyi bildi.
PYD, Tel Rıfat ve Mümbiç’ten çıkarıldı.
Dünya da Esad rejiminin devrilmesini Erdoğan’ın zaferi olarak yorumluyor.
Türkiye, Suriye’nin siyasi, demokratik ve ekonomik inşasında en önemli aktör olacak. Elbette, gelecekte patlak vermesi muhtemel iç çatışmaların da riskini alarak…
Esad devrildikten sonra, o kamu görevlisini aradım.
İki buçuk ay önce Esad ile görüşme zemini olmadığını savunuyordu.
Şimdi ne düşünüyordu?
Oldukça karamsardı.
Dedi ki:
“Zafer diye ilan ediyoruz ama daha kötü zamanlar bekliyorum. Olaylar çok kontrolsüz ve hızlı ilerledi. Bu kadar kolay ve rezilce düşeceğini hiçbir insan düşünmemiştir. Şu an Suriye’de 36 farklı silahlı grup var. Kendi aralarında çok yakında çatışmalarını bekliyorum.”
Suriye, merkezi bir otorite kurulamazsa kendisini etnik, dini ve siyasi çatışmaların içinde bulabilir.
Bir soru daha:
Erdoğan ve iktidarı bu ihtimali öngörüyor mudur?
CHP, Suriye sınavında çaktı
CHP lideri Özgür Özel, rejimin çökmesine saatler kala Türkiye’nin Esad’la temas kurmasını önerdi. O, bu sözleri söylerken Esad’ın uçağı, muhtemelen Rusya’ya uçmak üzere hazırlanıyordu.
Özel’in açıklaması, ana muhalefetin Suriye’de güncel gelişmeleri takip etmekten uzak ve dış politikada hazırlıksız olduğunu gösteriyor.
Suriye’ye ilişkin kapsamlı ve derinlikli bir programları yok, yalnızca bildik bir ezberi yineliyorlar.
Türkiye’nin birinci partisi olduklarını sıklıkla vurgulayan Özel, ülkenin yönetimini devralacaksa kadrolarını daha liyakatli isimlerden seçmeli. Genç olmak, kadın olmak veya CHP il ilçe örgütünden gelmek, Türkiye'yi yönetmek için yeterli kriter değil.
Sorumlularından biri olduğu Suriye enkazından muzaffer çıkan AK Parti, bu başarısını içeriye yansıtacaktır. CHP’nin övünerek gösterdiği anketler gelecek aydan itibaren AK Parti’yi zirveye taşıyabilir.