Olcay Aydilek
Erdoğan'ın sözleri ve ekonomik gerçekler...
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, ekonomiyle ilgili peş peşe olumlu mesajlar verirken, reel sektör krediye ulaşmakta zorlandığı için banka banka dolaşıyor. Sanayici ve tüccar, ağır bir nakit sorunu ile boğuşuyor.
Erdoğan, vatandaşın karnını doyuramaz duruma düşmesini de ekonomide yaşanan ve her geçen gün katlanarak büyüyen sorunları da görmezden gelmeye devam ediyor.
Milyonları derin bir yoksullukla ve çaresizlikle karşı karşıya bırakan "ekonomi modeli"ni de sahiplenmeye devam eden Erdoğan, bu modelin seçimden sonra (kazanması durumunda) devam edeceği mesajını veriyor.
Erdoğan, etiketlerin ağzından ateş saçan 7 başlı ejderhaya döndüğü, bu nedenle vatandaşın patatese-soğana bile elini uzatmaya korktuğu bir dönemde, "Bu ülkede ne soğan, ne patates, ne salatalık derdi var, dert olan ne varsa biz onları çözdük zaten" diyebiliyor.
YABANCILAŞMA MI?
Ömrünün 40 yılında meydanların nabzını tuttuğunu, meydanların dilini okuyan bir siyasetçi olduğunu belirten Erdoğan'ın bu sözlerini ve yaklaşımını nasıl okuyacağız? Ağır sorunlarla yüzleşmenin gerilimini ve politik maliyetini taşıyamadığı, bunun üstesinden gelecek enerjiyi üretemediği için bir kaçış mı? İnkar ya da yadsıma ile gerçeğe sırtını dönme mi? Yoksa insanlara, topluma ve nesnel gerçekliğe yabancılaşma mı?
Bu sorulara doyurucu yanıt vermek yazının sınırlarını aşar. Ancak şu bir gerçek: Politika "ikna" sanatıdır. Algı, olguyu yener. Bir amaca odaklayıp yönlendirdiğiniz vatandaşı, ikna edip iktidar olabilecek kadar oy almak başarının temel ölçütüdür. Bir de devletin her türlü olanağını ahlaki hiçbir kaygı taşımadan, sorgusuz-sualsiz sonuna dek kullanıyorsanız algı-gerçeğe dönüşebilir.
Unutmadan, Türkiye'de iktidarlar gücünü yitirdikçe açığa çıkan bir tavra da işaret etmek gerekiyor. Toplum desteğini yitiren ve zayıflayan iktidarların son dönemlerinde "rıza" üretecek politik eylem ve kararlar yerini söze ve sözün gücüne, yüksek idealleri içeren retoriğe bırakıyor. Turgut Özal'ın, "Türkiye'yi çağ atlatması" gibi Erdoğan'ın da "Türkiye Yüzyılı" sloganını öne çıkarması bu yönden son derece anlamlıdır.
NAKİT SIKIŞIKLIĞI VE MERKEZ BANKASI
Şimdi, Erdoğan'ın seçimi kazanması durumunda devam edeceğini belirttiği ekonomi politikasının temelini oluşturduğunu söyleyebileceğimiz Merkez Bankası'nın makro ihtiyati tedbirlerine bir bakalım.
Bu kararlar, piyasada son günlerde yaşanan ve reel sektörü bezdiren nakit sıkışıklığına yol açtı. Piyasada yaşanan nakit sıkışıklığını ve nedenlerini uzun yıllar kamu bankalarında üst yönetimde bulunan iktisatçı Prof. Dr. Şenol Babuşcu'ya sorduk.
Babuşcu, Merkez Bankası'nın makro ihtiyati tedbirlerine işaret ederek, "Bu kararlar uyarınca Merkez Bankası, bankalara, reel sektöre yüzde 14'e kadar faizle açtıkları kredi için devlet tahvili alma ya da benzer herhangi bir şart koşmuyor" dedi.
Kredi faiz oranının yüzde 18'e çıkması halinde belli bir miktarda devlet tahvili alma koşulu getirildiğini vurgulayan Babuşcu, "Buna göre banka, açtığı kredinin yüzde 20'sine denk gelen tutarda 10 yıl vadeli, yüzde 10 faizle devlet tahvili almak zorunda" diye konuştu.
Banka, diyelim ki yüzde 18'in üzerinde faizle kredi verdi. Babuşcu, ilgili bankanın kredi tutarının yüzde 150'si kadar 10 yıl vadeli yüzde 10 faizli tahvil almasının zorunlu olduğunu söyledi.
BANKALAR KREDİ VERMEYİ DURDURDU
Bankaların, topladıkları mevduata ödedikleri faizle açtıkları krediye uyguladıkları faiz arasındaki makas ve tahvil alma zorunluğu piyasada kredi sıkışıklığını gündeme getirdi.
Prof. Babuşcu, bu durumu şöyle özetledi:
"Bankalar, yüzde 30'u aşan oranlarda faizle mevduat toplayıp, yüzde 18 faizle kredi veremez. Buna bir de devlet tahvili alma zorunluğunu ekleyin. Bankalar, bu nedenle zarar yazmak yerine kredi vermeyi büyük ölçüde durdurdu."
Babuşcu, bankaların "hatırlı" müşterilerinin taleplerini geri çevirmemeye çalıştığını kaydederek, "Diyelim ki bir müşterisi (sanayici), 1 milyon lira kredi istiyor. Bunun tamamını veremiyor. Örneğin 100 bin TL kredi açabiliyor" dedi.
Babuşcu, Merkez Bankası'nın, makro ihtiyati tedbirlerinin arka planı ve amacı hakkında da şunları söyledi.
"Merkez Bankası, düşük faizle reel sektöre kredi açılmasını istiyor. Bunun da büyümeye ve istihdama katkıda bulunması isteniyor. Ancak bu, piyasa ve piyasa dinamikleriyle uyumlu değil. O nedenle de piyasada büyük bir nakit sıkışıklığı söz konusu" diye konuştu. Anımsatalım. Son günlerde kredi maliyetleri hızla arttı ve yüzde 30'lara ulaştı. Ocak ve şubat aylarında bu oran yüzde 20'ler düzeyinde bulunuyordu.
YAPISAL ÖNLEMLER
Ekonomide, "Türkiye Modeli"nin yazık ki hüsranla sonu geldi. 14 Mayıs seçimleri sonrasında bütünlüklü bir yaklaşımla, rasyonel, insan odaklı, bilimsel gerçeklere dayalı ekonomi-politiğe geçiş kaçınılmaz. Ekonomide, bizleri çok zor ve sancılı bir süreç bekliyor.