
Fikret Bila
Demokrasi ve hukuk devleti sorunu
Türkiye bir soruşturmalar ülkesi oldu.
İktidar, rakipleriyle demokratik yollardan yarışmak yerine muhalefet partisi lideri, cumhurbaşkanı adayı ve özgürce işini yapmaya çalışan gazeteciler hakkında soruşturma açarak gözaltına aldırmayı, tutuklatmayı tercih ediyor.
Cumhurbaşkanlığı adaylığını açıklayan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun, meslektaşımız İsmail Saymaz’ın da aralarında bulunduğu 106 kişinin gözaltına alınması, sadece gözaltına alınanların sorunu değil, bir demokrasi ve hukuk devleti sorunudur.
İmamoğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığını açıklamasından sonra 35 yıllık üniversite diplomasının iptal edilmesinin hukukta bir yeri yoktur.
Birçok idare hukuku öğretim üyesi İmamoğlu’nun diplomasının iptal edilmesinin hukuksuz olduğunu gerekçeleriyle birlikte açıkladılar.
İmamoğlu’nun avukatları iptal kararını yargıya taşıyacaklar.
Ancak üzücü olan yargıya tam güven duyulmaması.
Bunun nedeni iktidarın özellikle siyasi davalarda yargıyı siyasallaştırmış olması. Beklediği yönde karar vermeyen yargı mensuplarını görevden alması, başka yerlere tayin etmesi gibi uygulamaları olağan hale getirmiş olması.
İmamoğlu’nun diplomasının 35 yıl sonra iptal edilmesi cumhurbaşkanı adaylığını önlüyor. Bu karar yargıdan döner mi, ne zaman döner bir tahminde bulunmak zor.
İktidar İmamoğlu’nun cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olmasını istemiyor.
Bunu önlemek için siyasi yasak istemini de içeren beş dava açılması yetmiyormuş gibi diploması da iptal edilerek hem idari hem yargısal kararlarla adaylığının önü kesilmek isteniyor.
İmamoğlu bundan sonra ancak diplomasının iptal edilmesi kararı yargıdan dönerse ve hakkında açılan davalarda ve yeni soruşturmalardan kurtulursa aday olabilir.
Aksi halde aday olamaz.
Böyle bir sonuç İmamoğlu’nun seçilme hakkının idari veya yargısal bir kararla elinden alınmasıdır.
Oysa seçme ve seçilme hakkı anayasanın güvencesi altındadır.
Demokratik hukuk devletinde bu hak yasal dayanağı olmadan kimsenin elinden alınamaz.
Aynı şekilde anayasanın güvencesi altında olan ifade ve basın özgürlüğü de yargısal kararlarla kısıtlanıyor.
İmamoğlu ve meslektaşımız Saymaz hakkında yürütülen soruşturmaların “terör”le ilişkilendirilmesi de dikkati çekici.
İmamoğlu’nun yerel seçimlerdeki kent uzlaşması gerekçe gösterilerek terörle, terör örgütüyle ilişkilendirilmesi, tutuklanması halinde yerine kayyım atılmasının yolunu açıyor.
Soruşturmada bu iddianın da yer alması iktidar açısından büyük bir çelişki oluşturuyor.
İmamoğlu, kent uzlaşısı bağlamında CHP ile DEM Parti arasında dayanışma nedeniyle PKK-KCK terör örgütüyle ilişkilendirilip suçlanırken, iktidar terör örgütü PKK-KCK’nın kurucusu Abdullah Öcalan ve DEM Parti’yle birlikte çalışarak bir süreç yürütüyor.
Tam da “bu ne perhiz bu ne lahana turşusu” dedirten bir çelişki.
İsmail Saymaz bütün hayatı gazetecilik olan bir meslektaşımız.
Haber bulmak, haber peşinde koşmak dışında bir uğraşı, işi olmayan başarılı bir gazeteci.
Saymaz’ı Gezi olayları nedeniyle yaptığı haberlerle ilgili olarak hükümeti devirmekle suçlamak anayasanın güvencesi altında olan basın özgürlüğü ve hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmıyor.
Anlaşılıyor ki iktidarın bütün uğraşı önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçimine giderken yol temizliği yapmak.