Can Atalay: Numan Kurtulmuş, ağır vebal altındadır

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) yeni yasama yılı bugün açılıyor. Atalay, açılışını Silivri Cezaevi’ndeki koğuşunda televizyon ekranından izleyecek.

Bugün o da TBMM’de olabilirdi.

Nitekim meclisteki son toplantı, milletvekilliği düşürülen Can Atalay’ın durumunu görüşmek üzere 16 Ağustos’ta gerçekleştirildi.

Toplantıda Türkiye İşçi Partisi’nden Ahmet Şık’a saldıran AK Partililer, koğuş kapılarını Atalay’ın üzerine bir kez daha kilitlemiş oldu.

Atalay’a avukatları aracılığıyla sorular göndererek, Gezi Parkı Davası’na, tutukluluğuna, Anayasa Mahkemesi’nin haksız kararına rağmen milletvekilliğinin düşürülmesine, AK Partili Tuğrul Türkeş’in ziyaretine, TBMM’deki olaylı oturuma ve erken seçim arzusuna ilişkin görüşlerini sordum.

TBMM, sensiz açılıyor. Yeni yasama yılına ilişkin düşünce ve eleştirilerin neler?

Anayasa Mahkemesi’nin iki hak ihlâli ve bir de “Milletvekilliğinin düşürülmesi yok hükmündedir” kararlarına rağmen, fiili durum yaratılarak Anayasa’nın askıya alınması ve bu hale Meclis’in ortak edilmesi tehlikeli kapılar açabilir.

Dokunulmazlıkların kaldırılması yanlıştı, ancak o yanlışı dahi Anayasa’ya geçici madde ekleyerek, bir hukuki usul takip ederek gerçekleştirdiler.

Bütün örneklerde hep bir kitabına uydurma oldu. ‘Can Atalay Olayı’nda ise kitaba uydurma çabası dahi yok.

Darbe ifadesini hakikaten darbeler için kullanıyorum. Ancak olan bitenin darbe olarak nitelenmesini yanlış görmedim. Geçen sürede darbe katmerlendi.

Anayasal krizin memlekete nasıl zarar verdiğini herkese anlatmak, asgari demokratik mutabakatlar zemininde yan yana gelinmesi gerekiyor.

TBMM’de olsaydın hangi sorunlara yoğunlaşırdın?
Meclis’te önceliğim, hak mücadelelerinin sesini güçlendirmeye çalışmak olurdu.

1- Hatay’ı takip ediyorum. Deprem bölgesinde sorunlar çözülebilmiş değil. Yapılanlar ve yapılamayanlar daha fazla gündemde olmalı. Depremde yakınları kaybolanların feryadı işitilmeli. Araştırma komisyonu kurulmalı.

2- İş hukukumuzda ‘belirsiz süreli iş sözleşmesi’ yerine ‘belirli süreli iş sözleşmesi’nin esas olması düşünülüyor. O takdirde sendikalaşma oranı daha da düşer, kıdem tazminatı olanaksız hale getirilmiş olur.

3- Şehir hastaneleri sözleşmeleri tazminatsız olarak çözülmeli. Kamu zararı için Sayıştay denetim raporlarını hazırlamalı. Hastaların randevu sorunu halledilmeli. Sağlıkta şiddet, çok boyutlu ele alınmalı.

4- Çocukların aç kalması kabul edilemez. Ücretsiz Okul Yemeği Programı başlatılmalı. BM çatısı altındaki Uluslararası Okul Yemeği Koalisyonu’na üye olmalı.

AK Parti Ankara Milletvekili Tuğrul Türkeş, Gezi Davası’ndaki hükmün bozulması ve tahliye için çaba sarf ediyor. Gezi tutuklularını ziyaret etti. Görüşmeniz nasıl geçti?

Ben 12 Eylül sonrasında iktidar partisine mensup olup TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Üyeliği gibi bir görevi olmaksızın cezaevinde politik mahpusları ziyaret eden ilk ve tek örnek olduğunu söyledim. Kendisi 12 Eylül’den önce de böyle bir örnek olmadığını söyledi.

Hukuken bir rol üstlenmesi mümkün olmasa da Tuğrul Bey’in aldığı inisiyatifin kıymetini sadece bugün için değil, geleceğimiz açısından da teslim etmeliyiz.

Tuğrul Bey yanlış gördüğünü, hukuksuz bulduğunu söylüyor, hukuki olanı memleket yararına olduğu için savunuyor.

Şaşırdım mı?

Evet, ilk okuduğum anda epeyce şaşırdım.

Ama Gezi Davası öyle bir iş ki, o bir saat süresince dinlediğim Türkeş’in “Bu kadarı da olmamalı” demesine şaşırmamak gerek.

Tuğrul Bey, Türkiye’nin Avrupa’da içine düşürüldüğü durumu görüyor. Türkiye’yi, daha da vahimleşeceğini gördüğü olumsuz durumdan kurtarmak için harekete geçiyor. Bu çabaya gereken kıymeti vermemiz gerekir.

Meclis’te Ahmet Şık’ın saldırıya uğradığı oturumu izlediğinde neler düşündün?

Oturumdan önceki günlerde hakkımızda ithamları işittik. Kilit altında olduğumuz için yanıt veremeyeceğimiz hakaretlere karşı olgunlukla, siyasal ve toplumsal bir sorumlulukla davranarak, tansiyonu yükseltmemek bize düştü.

16 Ağustos’a böylesi bir gerilimle varıldı.

Adalet Bakanı’nın TBMM iradesine ipotek koyma çabalarına değinmiyorum bile.

Şık’ı eleştirenlerin, o günden önce yaşananları, Anayasa’yı askıya alarak yapılan zulmü düşünmeleri daha doğru olmaz mı?

Hakkımda olmadık sözler söylendi, sandalyemden bir karış zıpladığım da oldu ama hiç yanıt vermedim. Önünde sonunda Meclis’te yerimi alacağım. Aynı sözleri yüzüme karşı, gözlerimin içine bakarak söyleyecekler mi, merak ediyorum. Öyle olursa ben de Meclis’te gözlerinin içine baka baka gereken cevabı vereceğim günleri iple çekiyorum.

Gelelim saldırı anına…

Alpay Özalan, Ahmet’e saldırdığı andan sonra Silivri’de televizyon yayını kesildi. Uzun süre sonra geri geldi. Bu süreyi ense kökümden başlayan dayanılmaz bir baş ağrısı ile geçirdim. Yayın geri gelince Ahmet’in sağlığının iyi olduğunu anladım ve sevindim. Yaralılar olduğunu gördüm, üzüldüm. Saldırılar karşısında geri adım atmayan milletvekili arkadaşlarımla gurur duydum.

Daha önce ‘Gezi Davası gibi bir davanın olmaması gerektiği’ni savunan TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un şimdiki tutumu hakkında ne düşünüyorsun?

Herkes hukuksuzluğun devasa olduğunu ve yaşatılan bu zulmü görüyor. İktidar bloğuna mensup olanlar “Bu kadar da olmamalı” diyor ancak emir geldiğinde demir bile olsa kesiyor.

TBMM başkanı ağır vebal altındadır.

Anayasa Mahkemesi’nin son kararı çok açıktır:

“Milletvekilliği hiç düşmemiştir.”

“Fiili durumlarla milletvekilliği düşürme girişimi yok hükmündedir.”

“Atalay hakkında kesin hükümden söz edilemez; hukuken değil, fiilen tutulmaktadır.”

Haksız yere mahpusum ve görevime başlamak istiyorum. Ama şu anki mesele bu değil. Şu anki mesele, Anayasa’nın askıya alınması haline TBMM’nin ortak edilmesine bir son verilmesidir. TBMM’nin daha fazla zarar görmemesini sağlamaktır. Bu da başkanın sorumluluğudur. Kendisinin tarihe böyle geçmek istemeyeceğini düşünüyorum.

Gezi Parkı Davası Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay’ı, AK Parti ile MHP’yi ve AK Parti içindeki bazı ağırlık merkezlerini karşı karşıya getirdi. Bu dava neden fay hattına dönüştü?
Kulis haberleri ve sosyal medya paylaşımları ötesinde kamuoyu önünde karşı karşıya geliş görmedim. Farklılıklar gösteren Tuğrul Türkeş ve Bülent Arınç, Adalet ve Kalkınma Partisi’nde aktif görevde değiller. Evet, homurdanmalar ve içeride itirazlar oldu. TBMM Başkanı, ilk başta Anayasa Mahkemesi kararını beklemek gibi olumlu bir tutum benimsedi ancak derli toplu bir itiraz ifade edilmedi.

“Bu kadarı da olmaz” fikrinin iktidar çevrelerinde sahipleri var ve birilerinin içeride bu görüşlerini ifade ettikleri anlaşılıyor.

Ne yazık ki hukuki değerleri çok önemsedikleri için değil, çoklu kriz halinin bu usullerle çözülmeyeceğine kani oldukları için bu görüşleri dile getirdiklerini düşünüyorum.

Elbette hukuksuzluğun ne zaman kimi nasıl vuracağı kestirilemez. Bunu en iyi onlar görüyor, mahcup da olsa söz söylüyorlar.

Muhalefetin Anayasa tanımazlığı aşmak için ne yapıp ne yapmayacağı kritik önemdedir. Anayasa tanımazlık olağanlaşır ise muhalefet her türden saldırıya açık hale gelir. Muhalefet bu Anayasa tanımazlık halinin, kurulmaya çalışılan rejimin yol temizliği olduğunu görmeli, tehlikeyi savuşturmak için bütün gayreti göstermelidir. Ana nokta budur.

CHP, Kasım 2025’te erken seçime gitmeyi teklif ediyor. Bu öneriye nasıl bakıyorsun?

Memleketin içinde bulunduğu çoklu kriz ortamında seçimlerin bir an önce yapılması fikrini destekliyorum. Yurttaşın her geçen gün erken seçim talebine desteğinin arttığı görülüyor.

Görülüyor ki çok istese ve ısrar etse de bu işi üç yıl daha böyle götüremeyeceğini iktidar da görüyor. Dolayısıyla konu, iktidar hangi koşullarda seçime gitmeyi planlıyor ve seçim öncesi muhalefet üzerinde ne gibi operasyonlar düşünüyor olmasıdır.

Önümüzdeki görev demokratik rejimin ihyasıdır. Seçim bunu sağlayacaktır. Toplumsal ve siyasal hareketler ve partilerin seçime demokrasinin yeniden inşası olarak bakması, önceliklerini ve ilişkilerini bu esasa göre geliştirmeleri her operasyonun panzehridir.

Özyağcı: Ateş’i vurmayı nasip ettiği için Allah'a hamdediyorum

Dün Sinan Ateş Davası vardı.

Sanıkların son savunmaları alındı.

Tetikçi Eray Özyağci, Ateş’i kasten öldürmediğini, yaralamak kastıyla ateş ettiğini iddia ederek, şöyle dedi:

“Kastım öldürmek olsa Sinan’ın sırtına, kafasına ateş ederdim. Ayaklarına üç el ateş ettim. Niyetim öldürmek olsa niye ayağına ateş edeyim.”

Halbuki Özyağci, 8 Şubat 2023’te Ankara Emniyet Müdürlüğü Cinayet Büro Amirliği’nde ve 20 Haziran 2023’te Ankara 5. Sulh Ceza Hakimliği’nde, Ateş’i öldürdüğünü kabul etti.

Emniyette, ilkin Ateş’in ayaklarına üç - dört el ateş ettiğini ileri sürdü. Ateş’in dayısının oğlu, bacanağı ve koruması Selman Bozkurt silah çekince Ateş’i öldürdüğünü ifade etti.

Özyağci’nin ifadesi şöyle:

“Bacaklarına üç-dört el ateş ettim. Selman’ın silah çekmesi üzerine can güvenliğimi düşünerek, Ateş’i etkisiz hale getirmek maksadıyla hızlı bir şekilde ateş etmem neticesinde şahıs hareketsiz kaldı.”

Özyağci, Ankara 5. Sulh Ceza Hakimliğinde suikasti övünerek üstlenerek, şu ürpertici sözleri söyledi:

“Böyle büyük bir kahpeyi bana vurmayı nasip ettiği için Allaha hamdediyorum. Pişman değilim. Bu mesele benim şerefim ve onurumdur.”

Can güvenliği için Ateş’i etkisiz hale getirdiğini anlatan, suikasti gerçekleştirdiği için övünen Özyağci, şimdi ‘kurtulma planı’ gereğince “Amacım, yaralamaktı” diyor!

Özyağci’nin yalan söylediğini bir diğer kanıtı ise Halk TV’den Timur Soykan, Barış Pehlivan ve Murat Ağırel’e tetik işareti yapması oldu. Azmettirici Doğukan Çep de aynı işareti Kılıçdaroğlu’na yaptı.

Bu özgüven nereden geliyor?

Acaba birileri azmettiriciye ve tetikçiye “Sizi kurtaracağız” mı dedi?

AK Partili vekilin oğlu 20 kg uyuşturucuyla yakalandı

AK Parti Adana Milletvekili Ahmet Zenbilci, partisinden istifa etti.

Zenbilci, X’teki paylaşımında “Bir adli soruşturmada oğlunun adının geçtiğini büyük bir üzüntüyle öğrendiğini” yazdı. Zenbilci, soruşturmayı yeni öğrenmedi.

Oğlu Tayyip Zenbilci, bir haftadır Osmaniye Cezaevi’nde tutuklu.

Tayyip Zenbilci, aracında 20 kilogram ‘skunk’ adlı uyuşturucu maddeyle yakalandığı için cezaevine gönderildi. Üstelik bu aracın babasına ait olduğu iddia ediliyor.

Durumu haber alan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Derhal istifa etsin” dediği ve Ahmet Zenbilci’nin bu yüzden partiden ayrıldığı ifade ediliyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
İsmail Saymaz Arşivi