Uğur Ergan
Acıtan valiz
Almanya Şansölyesi Friedrich Merz’in geçen hafta Ankara’ya gelişinde uçaktan indikten sonra valizini, dizüstü bilgisayarını, dosyalarını kendisinin taşıması, belli ki cumhurbaşkanı uçağıyla taşınan ve talimatla manşet atanları bayağı sarsmış.
Konuyu köşelerine taşıyıp pek “sinematografik” olduğunu öne sürüyorlar. Oysa birazcık araştırsalar, Merz’in nereye giderse gitsin hep aynı tavrı gösterdiğini görecekler. Ancak bu bir kültür, eğitim ve aydınlanma meselesi olduğu için, bunu anlamak söz konusu kişilerin işine pek gelmez.
Bu ziyaretle ilgili atılan manşetler üzerinden, ben de biraz rahatsızlık vereyim. Ziyarete ilişkin haberlere baktığımda, Merz’in söylediği belirtilen “Türkiye’yi AB’de görmek istiyoruz” cümlesi manşetlerdeydi.
Liderliğini yaptığı Hıristiyan Demokrat Birliği (CDU) partisinin Türkiye’nin AB üyeliğine olumsuz bakışı hepimizin malumu olduğu için, Merz’in hem Erdoğan’ın hem de Türk halkının duygularını okşamak amacıyla “Türkiye’yi AB’de görmek istiyoruz” gibi cümle sarfetmiş olabileceğine temkinli yaklaştım.
Almanya’da ağırlıklı haber kanalı olarak yayın yapan Phoenix’in youtube’daki arşivinden ortak basın toplantısını izlediğimde bu yaklaşımımda haklı olduğumu gördüm.
Merz’in Türkiye-AB ilişkileriyle ilgili söyledikleri aynen şöyle:
“Şahsen ben ve Alman hükümeti, Türkiye’yi AB’nin yanında görmek istiyoruz. Avrupa'ya giden yolu daha da açmak istiyoruz.”
Merz bu sözlerinden sonra Türkiye’nin AB yolunun açılabilmesinin ancak Kopenhag kriterlerini yerine getirmesiyle mümkün olacağının mesajını da şöyle veriyor:
“AB’ye giden yol Kopenhag kriterlerine uyulması zorunluluğundan geçiyor. Türkiye'de verilen kararlar bu koşulları yerine getirmiyor (…) Endişelerimi ifade ettim. Örneğin yargının bağımsızlığı konusunda bizim anlayışımızla bağdaşmayan konular olduğunu söyledim.”
Merz’in ağzından çıkmayan “Türkiye’yi AB’de görmek istiyoruz” sözleri hatalı tercümeden mi kaynaklandı yoksa Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın takdiri miydi (Çünkü İletişim Başkanlığı’nın internet sitesinde de aynı ifade var) bilemiyorum.
Bir birliğin içinde olmakla, yanında olmanın farkını da artık burada izah etmeyeyim. Ancak bu ince ama önemli ayrıntıya dikkat çekmemin nedeni şu:
Kopenhag siyasi kriterleri yerine getirilmediği sürece Türkiye’nin AB yolunun açılması mümkün değil. Bunca zaman geçmesine rağmen, Erdoğan’ın ve metin yazarlarının “Sizin Kopenhag kriterleriniz varsa, bizim de Ankara kriterlerimiz var” yaklaşımını Brüksel’de kimsenin yemeyeceğini anlamamaları, gerçekten şaşırtıcı. “Ankara kriterleri” gibi anlamsız bir söylemde ısrar edildiği müddetçe herhangi bir AB ülkesi liderinden “samimi”(!) şekilde “Türkiye’yi AB’de görmek istiyoruz” gibi cümle işitemezsiniz.
Siz şimdiye kadar, eğer yeni bir genişleme süreci başlatılırsa AB’ye katılması planlanan Batı Balkan ülkeleriyle yürütülen görüşmelerde Kopenhag kriterlerine karşı bizim de Podgoritsa, Belgrad, Üsküp, Saraybosna vs. kriterlerimiz var sözünü hiç duydunuz mu?
ZATEN ANA GÜNDEM DEĞİLDİ
Peki Merz’in ortak basın toplantısında dile getirdiği Türkiye’nin AB perspektifi ile Türk kamuoyunun merakla beklediği vize serbestisi, Türk ve Alman heyetlerinin görüşmesinde ele alındı mı?
İlla ki konuşulmuştur ama görüşmenin ana gündeminin bunlar olduğunu hiç düşünmüyorum. Zaten Almanya’nın Ankara Büyükelçisi Sibylle Katharina Sorg’un Merz’i uğurladıktan sonra X hesabından yaptığı paylaşım da bunu doğrular nitelikte.
Büyükelçi “önemli ve başarılı” olarak nitelediği ziyarette başlıca konu başlıklarını şöyle sıralamış:
“Güvenlik iş birliği (silahlanma dahil), ekonomik ilişkilerimizin geliştirilmesi, göç ve geri dönüş, Ukrayna’daki savaş gibi uluslararası çatışmalar.”
Anlayacağınız ne AKP-MHP koalisyonunun Türkiye’yi AB’ye taşıma gibi bir niyeti var, ne de AB’nin mevcut iktidar yönetimdeki Türkiye’yi içine alma niyeti.
Kopenhag kriterlerinin uygulanması kadar, AB ve vize çilesinin de sona ermesi için Türkiye’de demokratik yoldan iktidar değişikliği şart.