İmamoğlu: Genel Başkanla yarış bizim ne haddimize

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu Cumhurbaşkanlığı adaylığı ile ilgili soruya “Cumhurbaşkanı adaylığı meselesi elbette ki benim gündemimde yok. Ama benim gündemimde önümüzdeki seçimde değişim var. Bu değişime hepimizin ihtiyacı var” yanıtını verdi."Genel Başkanla yarış bizim ne haddimize... Bizde Genel Başkandan izin alarak konuşmak da yok" diye konuştu.

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu; eşi Dilek Kaya İmamoğlu, oğlu Semih ve kızı Beren İmamoğlu ile birlikte çıktığı Karadeniz turunda, bu sabah gazetecilerin sorularını yanıtladı. İmamoğlu’nun açıklamaları şöyle:

'Altılı masanın tarihi birlikteliği türkiye için umut ışığıdır'

"Karadeniz'de değişim yüksek oranda var. Değişim var mı, kesinlikle var, değişim yüksek oranda var. Zaten olmaması yanlış olur. Çünkü Türkiye'deki bütün olumsuzluklar; ekonomiden yönetim biçimine, eğitimden işsizliğe birçok konuda toplumun rahatsızlığı ya da memnuniyetsizliği yüzde yetmiş, yetmiş beş, seksen oranlarında. Böyle bir sorun yumağı içinde olan ülkede değişimin olmaması mümkün değil ama değişimi tabi ki motive edecek, umutlandıracak olan da muhalefet bloğudur. Muhalefet bloğu da üzerine düşeni yapmaktadır. Özellikle altılı masanın; bence tarihi birlikteliği ve bunun genişlemesi mümkün yolculuğu şu an Türkiye için umut ışığıdır. Tekrar demokratikleşme, daha güçlü bir demokrasiye sahip olma, 100 yıllık Cumhuriyetin demokrasiyle taçlanması bu masanın ana hedefi bizler de buna hizmet ediyoruz.

'Sorumluluk bilinci bende en üst seviyede var'

(Cumhurbaşkanı adaylığı ile ilgili soru üzerine) İstanbul’u yöneten Türkiye’yi yönetir yaklaşımı üzerinden elbette, Türkiye'nin az önce de verdiğim istatistikler üzerinden, başlangıç konuşmamda; İstanbul lokomotif bir kent, her yönüyle. Dolayısıyla duyarsız bir İstanbul ya da konulara hiç dahil olmayan bir İstanbul ya da hiç konuşmayan ağzını bıçak açmayan bir İstanbul Büyükşehir Belediye tasvip edilmez. Bu doğru bulunmaz. 16 milyon insanın tarihi bir oyla seçtiği, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Türkiye'deki birçok konuya hassasiyet göstermek, destek olmak, doğruları güçlendirme konusunda karakterli adım atmak mecburiyetindedir. Ben de bu sorumluluğu taşımakta özen gösteriyorum. Bu bağlamda, bunun anlamı, İstanbul'u yöneten, Türkiye'yi yönetir; elbette değil. Ama o sorumluluk bilinci bende en üst seviyede var.

'Cumhurbaşkanı adaylığı meselesi elbette ki benim gündemimde yok'

Yani Cumhurbaşkanı adaylığı meselesi elbette ki benim gündemimde yok. Ama benim gündemimde önümüzdeki seçimde değişim var. Hem de tarif edemeyeceğim seviyede var. Bu değişime hepimizin ihtiyacı var. Örneğin en başta sorun yaşayan kişi benim. Yani ben burada, 150 maddelik İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin engellendiği ya da sıkıntı çektiği, zulüm çektiği problemler diye sıralasam 150 yetmez yani, bir 150 daha yazarım. Ama hani bir kısmı bu masanın ilgisini çekmeyebilir. O bağlamda Türkiye'deki değişime bu ülkedeki kamu yöneticilerinin ihtiyacı var. Bu ülkenin belediye başkanlarına ihtiyacı var. Samimiyetle söylüyorum ki AK Partili belediye başkanlarının bile ihtiyacı var. Çünkü sözünü söyleyemeyen, sesini çıkaramayan, bir konuda beyanda bulunamayan belediye başkanı AK Partili olsa ne olur, olmasa ne olur? Millet demokrasinin en güçlü kalesi olması gereken yerel demokrat, yerel demokrasi temsilcilerinin kendilerini temsil eden duyguları dile getirmekle mesul insanlar olduğunu bilir ve öyle seçer.

'Çok asil bir makam'

Ama Türkiye'de konuşmanın hak ve özgürlüklerin bu kadar kısıtlandığı bir ortamda eminim ki bu değişime onların bile ihtiyacı var. Bu bakımdan ben meseleye süreç olarak bakıyorum ve bu sürecin değişimle taçlanması gerektiğine inanıyorum. Kaldı ki yani bizim partimiz de şöyle bir şey yok; genel başkanla yarış, ne haddimize? Böyle bir şey olabilir mi? Benim partimin genel başkanı, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu partisinin genel başkanlığı çok asil bir makamdır. Ama bizde şu da yok. Genel başkandan izin alarak konuşmak, genel başkana şunu söyleyebilirim demek böyle bir şey de yok. Bunu sormanız doğru buluyorum çünkü şu anda Türkiye'yi yöneten iktidar böyle hareket ediyor. İnsanlara ne konuşması gerektiğinin metnini verdiğini düşünüyorum ben. Özgür iradeleriyle konuşma kültürünün ne yazık ki iktidar partisinde olmadığını düşünüyorum. Ama biz, böyle bir şey yok. Genel başkanımla elbette çok paylaşımda bulunan bir kişiyim. Ama bizim böyle bir ilişkimiz asla olmaz, olamaz. Çünkü, Cumhuriyet Halk Partisi'nin demokrat prensiplerine uygun değil. Ama biz de vatansever görevinin yapma konusunda hassasiyet gösteren Türkiye'nin bu hassas döneminde de ne konuştuğunu ve konuşacağını bilen yöneticiler olarak en üst seviyede titizlikle hareket ettiğimizin altını çizeyim.

'Hizmet yarışı vardır bu da güzel bir yarış'

Bizim gündemimizde ne Cumhurbaşkanlığı meselesi ne başka bir mesele ne de kıymetli mevkidaşım, değerli yol arkadaşım, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Mansur Yavaş ile bir yarış söz konusu. Her seferinde söyledim burada elbette bir hizmet yarışı vardır. Bu da güzel bir yarıştır. İyi yapılan bir şeyin karşılıklı paylaşmak ki yani bir nevi moderatörlüğünü de benim yaptığım 11 Büyükşehir Belediyemiz belki otuza yakın toplantı yaptı bugüne kadar. Bunun sekiz dokuz tanesi de fiili toplantı oldu, bir arada. Ve bunların hepsinde önemli kararlar önemli paylaşımlar yaptık. Yapmaya devam ediyoruz.

'Milletin tarif edeceği yolculuk yarınlarda insana ne gösterir onu allah bilir'

(Bu yolculuğun sonrası ne olur, sorusu üzerine) Böyle bir yolculuk tabii tariflenmez. Az önce söylediğim gibi İstanbul Belediye Başkanı'nın Türkiye siyaseti ilgilendiren konulara olan ilgisinin yüksek olması gayet doğaldır ve bu bunun yolculuğunun sonrası ne olur kısmı zaten eğer kişisel olarak tarif ediliyorsa o yolculuktan bir şey çıkmaz ama milletin tarif edeceği yolculuk yarınlarda insana ne gösterir onu Allah bilir.

'Kulüpler arasındaki gerginliğe içim acıyor'

(Trabzonspor Fenerbahçe arasındaki tartışma…) Bence hiç yakışmıyor. Bunun bir an önce bitmesi lazım. Türkiye'de herhangi bir kulübün bile kavgası yakışmaz. Çünkü spor kavga alanı değil. Bundan beslenen yöneticiler olabilir. Bundan beslenen kulüp başkanları olabilir, bilemem. Bundan beslenen spor yazarları da olabilir. Bir kısım taraftar da olabilir ama hoşnut olan milyonlar yoktur. Milyonlar asla yoktur. İçim acıyor. Olmaz böyle bir şey. Yani bu konuda Trabzonspor Kulübü Fenerbahçe Kulübü arasında, centilmenliğin birbiriyle olan yıllara dayalı neredeyse 50 yıla yaklaşacak rekabetin, tatlı rekabetin; güzel bir ilişkiye dönüşmesi hususunda en hassas görev hangisiyse ben ona talibim. Ama çatışmanın ve oradaki seviyesiz birbirine olan hakaretin ya da birtakım uygulamaların asla bir tarafı olmalı ama uzlaşmanın, buluşmanın, sportmenliğin, centilmenliğin gerektirdiği her hususta gerçekten aralarında köprü, diyalog olmasını isterim. Çünkü İstanbul'un üç önemli kulübü var. Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş bu üç önemli kulübü ve tabii ki diğer kulüpler de ilişkide ama üç önemli kulüp kulübün Türkiye'de en fazla diyalog içinde olması gereken ve iyi ilişkide olması gereken bir diğer dördüncü kulüp de Trabzonspor Kulübü. Tarih bunu ortaya koymuş, bu bakımdan bir araya gelip bunu konuşmaları lazım. Bu kulüp başkanlarına düşer, divan başkanlarına düşer. Oturup buradaki husumet nedir, bunu gidermeleri gerekir yakışan da budur umarım düzelir. Ben bu konuda elinden geleni en üst seviyede yapacak bir kimliğe sahip biriyim, bunun da altını çizeyim. Hem de ortada dururum. Ve o duruşumla buna katkı sunmak isterim.

'Çocuklarınızı ve gençlerinizi dinleyin size doğru yolu gösterecektir'

(Karadeniz turu ile ilgili değerlendirmeleri) Kalabalığın fotoğrafına bakın, hiç abartmıyorum belki yüzölçümü olarak çok yer kaplamıyor olabilir cüsselerinden dolayı. Ama yüzde 15 yakını çocuktu, yüzde 30’a yakını gençti. Genç dediğim, 25 yaş altı. Yani diğer yüzde ellisi de toplumun karmasıydı. O çocuk ve genç sayısı benim en büyük haz aldığım, keyif aldığım kısmı… Daha da güzeli ve özeli sözleri çok büyük. Yaşları küçük, sözleri çok büyük. Yani inanın ben buradaki basın mensuplarının kulağına hem de onların hafızasına, onların vasıtasıyla topluma şunu söylüyorum. Lütfen çocuklarınızın ve gençlerinizin sözlerini dinleyin. Size doğru yolu gösterecektir.

'Mülteci konusu bizim için de türkiye içinde ağır bir konu'

Mülteci konusu bizim için de ağır bir konu. Türkiye için ağır bir konu. İşin kötüsü bazen güncel sorunların tabiri caizse bilançosunu çıkarmanız mümkün. Kâr zarar ya da fayda problem tarafını analiz etmeniz mümkün. Ama bu konunun bugünden analizini bile yapamıyorsunuz. Çünkü o kadar uzun yıllar toplumu meşgul etme riski var ki. İyi yönetilmediği takdirde çok büyük risklere ve problemlere gebe. Ne yazık ki Türkiye'nin dış politika sürecinin ve mülteci sürecinin kötü yönetilmesinden dolayı biz bugün bu sorunla karşı karşıyayız. Sıfır mülteci sorunu mu olurdu? Hayır, öyle demiyorum ama bu şekilde olmazdı. Bu şekilde büyük insan kitlelerinin, hatırlayın ilk dönemleri… Ya öyle cümleler kurduk ki popülizm. Yani neredeyse hani bütün nüfusunuzla gelin, diyen söylemler var, açın bakın. 7-8-9-10 sene, 12 sene önceki söylemleri açın bakın, gazete manşetlerinde var. Ya yazıktır, günahtır. Bir ülkenin, tabii ki biz vicdanı çok yüksek bir milletiz ama vicdan yönetilebilir olmalı. Vicdan karşı tarafa bile zarar verebilir olmamalı.

'O kötü dış politika sürecinin ülkemize olan ağır bedelini şu anda ödüyoruz'

Bu bakımdan yönetilen o kötü dış politika sürecinin ülkemize olan ağır bedelini şu anda ödüyoruz. Bu kötü bir durum. Elbette bunun çözümü mümkün ama bu çözüm sıfır sorun mudur, değildir. Çünkü artık Türkiye'de sadece Suriyeli göçmen mülteci sayısı beş milyon civarında. Verilen rakamlara göre neredeyse bir milyon çocuk Türkiye'de doğdu. Yani bu büyük rakamlar. Bu sorunla ilgili elbette ki sağlıklı bir dış politika süreci… Yani neler yaşamadı ki şu kısacık zaman diliminde? En ağır düşmanca lafları ettiğiniz bir ülkeye en dostça cümleleri bir anda kurabilir ve kalkıp ayağına gidebilir olabiliyorsunuz. Böyle bir süreç elbette karşınıza başka sorunları da getirir. Bu bağlamda şu an mülteci konusunda özellikle Suriye ekseninde sağlıklı bir Suriye ülkesiyle ile ilişki, oradaki barışın tesisi uluslararası itibarla, o itibarı iyi kullanarak; başka ülkelerin de bu sürece olan katkısını sağlamak ve bu bağlamda insanların, Suriyeli insanların özellikle kendi yurtlarında yaşamalarını sağlayan bir altyapıyı oluşturma mücadelesidir bu mücadele. Bunu çok tutarlı bir ülke yönetimi yapabilir. Çok tutarlı, dış politikayı seviyeli ve o Cumhuriyet'in ilk kuruluşundan beri, ‘Yurtta sulh cihanda sulh’ ilkesi, ki o ilke aynı zamanda güçlü bir Türkiye ilkesi anlamına gelir. Bu bağlamda bir bakışla bu zararın makul seviyelere indirilmesi mümkün olabilir. Ama, ağır bir gündemimizdir. Önemli bir gündemimizdir ve yıllarca bizi meşgul edecek bir gündem olacaktır. Ben bugünkü iktidarın bu sorunu çözme kabiliyeti olmadığını düşünüyorum. Keşke olsa.

'En ağır lafı edene yarabbi şükür diyecek halimiz yok'

Pozitif yaklaşımım aslında hiç değişmedi. Bana en ağır lafı edene yarabbi şükür diyecek halim yok yani. Cevabını şak diye veririm. Onu bile kinayeli veririm. Bazısının anlama kabiliyeti yoktur. Anlayamaz söylediğimde. Yarın bir daha söylerim, bunu anlayamaz ya da anlar, onu bilmem. Ama cevap verme kısmında, aslında özendiğimdir, anlasa canı acır ama anlamazsa yapacak bir şey yok. Ama toplum anlıyor. Ve toplum güzel ses duymak istiyor. Nerede olursanız olun Küçük bir ilçeyi de yönetseniz, ili de, ülkeyi de o organizasyonu yöneten insanlara toplumun bakış açısını ben şöyle tarif ederim. Cinsiyetçi bir söylem olarak almayın. Erkek olduğum için öyle söyleyeceğim. Anne olarak da algılayabilirsiniz. Oranın sanki bir babası gibi, bir ağabeyi gibi… Bu duygu toplumdan beklenir.

'Makul uzlaşmacı bir dille süreci yönetiyor olmamız lazım'

Her gün kavga eden… ‘Sen onu bilmezsin ben bilirim. Konuşma otur aşağı. Ben ne söylüyorsam onu söyle’ diyen bir babanın olduğu bir evde huzur olur mu Allah aşkına? Yani oradan sağlıklı sonuç da çıkmaz. O bakımdan benim çocuklara ve gençlere özellikle yaşadığım ve yönettiğim ortamda moral veren, motive eden bir birimin olması şarttır. Zaten aksi düşünülemez. Aksi olursa zaten oraya fayda vermeniz mümkün değildir. Kaçırırsınız insanları, bugün ülkeden çocukların ve gençlerin kaçma hayali kurduğu gibi. Bu bakımdan bizi bunu tersine çevirmemiz lazım. Makul, uzlaşmacı bir dille süreci yönetiyor olmamız lazım.

'İktidar için Rize ve trabzon bu kadar önemli olmasaydı keşke'

(Rize ve Trabzon’un iktidar için önemi…) Keşke bu iktidar için Rize ve Trabzon bu kadar önemli olmasaydı. Oyu beni ilgilendirmiyor ama doğaya verdikleri zarar, şehirleri çirkinleştirmeleri, Boztepe'nin önüne diktikleri o 60-70 metrelik viyadük abidesinden belli. Bana çirkinleştirmenin ve bu dönemin simge abidesi olacak o viyadükler. Yani keşke böyle değil de makul bir önem ortaya koysalardı. Buranın çocuklarına ve gençlerine dünyanın şu an gündemi olan, dijitalleşen dünyanın teknolojinin üst seviyede hissedildiği dünyanın, en etkin merkezlerinden biri olsaydı Karadeniz insanı ve onun çocukları. Yani Allah aşkına bu bölgede ne üretiyoruz biz? Bu bölgede ne yapıyoruz biz? Allah'ın bize verdiği doğal güzelliği, o lütfu, lütfu hoyratça pazarlamanın dışında ve yok etmenin dışında ne yapıyoruz biz Trabzon Rize’de. Bana biri örnek versin yani. Bana gelişmeci, kalıcı ticari anlamda, eğitim anlamında Trabzon, Lise eğitim de Türkiye’de kaçıncı sırada bakıyor musunuz buna? Üniversite sınavlarında kaçıncı sırada? Buna bakıyor musunuz? Bakın ve üzülün. Trabzon halkı Rize halkı üzülsün buna.

'Gözümden yaş aksın yani'

Ben maç izleyemiyorum, vaktim yok. Ama o akşam ilk kez kızımla maç izledim. Büyük ve küçük oğlum burada maç izlemeye gelmişti. Yeri gelmişken söyleyeyim, orada da aslında eşim bizim bir fotoğrafımızı çekmiş, kapalı bir aile sosyal medya mecrası var oraya koymuş. Oradan da bir muzip akraba bunu biriyle paylaşmış derken oradan yürümüş gitmiş. Öyle bir paylaşım yapma niyetimiz yoktu. Kusura bakmayın da gözümden yaş aksın yani. Ben en son 13 yaşında sevindim yani, 38 sene önce. Çok duygulu bir akşam yaşadım evde. Hatta büyük oğlum da beni telefonla aradı. Baktım o da ağlıyor telefonda. Güzel bir duyguydu.

'Gösterileri çok beğendim'

Trabzon Meydanı'ndaki gösterileri çok beğendim. Enerjisi yüksekti. Genç bir enerjiye sahipti. Açıkçası şunu da getirmedi aklıma değil yani. Trabzon' da yerel yöneticiler; niye bir tekno grubu ya da bir DJ grubu getirip Trabzon’un meydanında bugüne kadar konser yapmadılar. Kendileri otursun, düşünsünler. Başka bir gün bunu yapsaydılar partiden atarlardı onları. Hayır bir de Ramazan'da yaptılar, ömür boyu bir daha partiye gelemezlerdi. Herkes eğlendi çılgınca, ne oldu yani? Dinden imandan mı çıktık? Ne güzel çocuklarımız, gençlerimiz hayatlarında unutmayacakları anıları elde ettiler. Onun için ön yargılara toplumu boğmadan zamanında güzel eğlencelerle bu topluma ışık tutmanın, aydınlanmanın çok önemli olduğunu düşünen bir insanım.

'Benim muhatabım değil'

Bizim insanımız beyefendi, ahlaklı, centilmen güzel konuşan insanları sever. Başka bir şey dememe gerek yok herhalde. Ben hiçbir zaman mevzu açmadım. Ama ne zaman benim işime karışan, benim alanıma müdahil olan ya da işimi engellemeye çalışan birileri olduğu an onlara cevabını vermekten de çekinmedim. Bahsettiğiniz kişiler bu dilleriyle benim muhatabım bile değiller. Ama kendime zarar veriyorsa şehrimin uygulamalarına dönük birtakım yorumlar yapıyorlarsa ya da ağza alınmayacak seviyesi düşük bir kısım cümlelerle hakaret etmeye kalkıyorlarsa ben de rahmetli Özkan Sümer’in zekasıyla onlara cevap veririm. Ama Sümer'in zekasında çıkarım yapmak da zeka ister.

İKTİDAR MENSUBUNUN AKRABALARININ BULUNDUĞU ORTAMDA AYNI SORUYU ONLARA SORMANIZI, İTİNAYLA RİCA EDİYORUM: (Karadeniz turunun masrafları ile ilgili soru üzerine) Tüm şeffaflığıyla, İstanbul halkı belediye başkanının yapacağı bu tür organizasyonlarda kendi şahsına ait kısmını kendisi harcar. Ben öyle yapıyorum. Bir bölümünde de kurumun harcadığı bir takım lojistik katkı sunan, şeyleri vardır. Geçenlerde buna benzer bir konu oldu. İstanbul’un çöp firmasına ait bir tekneyi İstanbul’da ulaşım için kullandığım ve büyük bir israf yaptığım yazılmıştı. Ben de onlara, ‘gidin 13 tane uçağın masrafını sorun’ demiştim. ‘Nerelere kullanılıyor’ diye. Bir daha ki buna benzer bir basın toplantısında, bugünün ve dünün bakanlarına, bugünkü iktidar mensubunun akrabalarının bulunduğu ortamda aynı soruyu onlara sormanızı sizden itinayla rica ediyorum.

'Türkiye'de her şey mümkün ama bitmesine 1 yıl kaldı'

Türkiye İşçi Partisi Milletvekili Ahmet Şık'ın, "Bir komplo teorisi olarak söylüyorum ama bu işin varacağı yer açık; İmamoğlu’na siyaset yasağı getirip en büyük rakiplerden birini ekarte edecekler. İmamoğlu’nun İBB Başkanı seçilmesinde en çok emeği olan Canan Kaftancıoğlu’nu tutuklayacaklar. Gezi davasında mahkûmiyet verilen karar ile haklarında yine Gülen Cemaati kadrolarınca hazırlanmış ve elde tutulan dosyaların şüphelileri sanık haline getirilip tutuklanacak. Toplumsal muhalefeti hedef alan başka torba davalar gelecek. Bu komplo teorileri gerçek olursa kim şaşırır?" açıklamasının sorulması üzerine İmamoğlu şu yanıtı verdi:

Ahmet Şık beyefendinin ortaya koyduğu bu gündem var mıdır? Ya ne olmadı ki bu ülkede, bu olmasın?Benim dünya masumu, hayatının sadece mesleğine adamış, şehircilik-planlama üzerine bir canciğer arkadaşım, İBB’de görev yapan Tayfun (Kahraman) arkadaşıma 18 yıl hapis verdi, bu ülkede bir mahkeme. ‘Hükümeti düşürmekmiş.’ Ben bu adamın 13 yıldır şahidiyim. Yani bu ülkede hangi kararlar alınmıyor ki? Allah hiç kimsenin evine adaletsiz, hukuksuz bir süreci yaşatacak kararla yüzleştirmesin. Sevgili eşine, o güzel çocuğuna birkaç kez ziyarete gittim bu süreçte. Yani adaletsizlikle bizi sınamasın. Ama her şey mümkün. Yani bir Ekrem’e böyle bir şey yapar, bir bakarsınız milyonlarca Ekrem ona sandıkta tokat gibi bir cevap verir. Türkiye’de ne yazık ki her şey mümkün. ‘Ama bu her şey mümkün’ün bitmesine de bir yıl kaldı.”

Kaynak:ANKA Haber Ajansı