Günaydın Silivri'deki trajikomediyi açıkladı: Yargılamanın inşaatı beklediği durum yalnızca Türkiye'dedir
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu, 27 Ocak’ta Saraçhane’de düzenlediği “Turpun Büyüğü” başlıklı basın toplantısında, bilirkişi S.B. hakkında sarf ettiği sözler nedeniyle hakkında açılan davanın duruşması için Silivri'de hakim karşısına çıktı.
Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun son kararnamesiyle davanın asıl hâkimi İstanbul 10. Asliye Ceza Mahkemesi’ne atanmıştı. Ancak dosyanın yeni hâkiminin izinde olması ve 22 Aralık’ta göreve başlayacak olması nedeniyle, 12 Aralık’taki bu üçüncü duruşmayı komisyon kararıyla geçici olarak İstanbul 20. Asliye Ceza Mahkemesi hâkimi yönetti. Savunmaların ardından dava 20 Mart 2026 tarihine ertelendi.
Duruşma sonrasında CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın, kameralar karşısına geçerek yargı sistemindeki usulsüzlükleri, bilirkişi raporlarındaki tutarsızlıkları ve Silivri’deki fiziki koşulları eleştiren çok kapsamlı bir açıklama yaptı.
GÖKHAN GÜNAYDIN: SAVUNMA YAPMAYA DEĞİL, YARGILAMA YAPMAYA GELDİK
Duruşma sonrası Silivri Cezaevi önünde konuşan CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın, sözlerine sürecin hukuki değil siyasi bir hesaplaşma olduğunu vurgulayarak başladı:
"Ben aslında buraya savunma yapmaya gelmiyorum, tam tersine yargılama yapmaya geliyorum. Peki haksız mıyım? Neden başladı bu duruşma? İstanbul'da 8.000 bilirkişi var ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem Başkan ve arkadaşları ile ilgili bütün davalar, soruşturmalar, kovuşturmalar yalnızca bir tek bilirkişinin önüne düşüyor. Ve bu bilirkişi, 2019 öncesindeyse yani Ekrem Başkan İstanbul'u kazanmadan öncesindeyse bunların tamamında aklayıcı, 2019 sonrasındaysa tamamında suçlayıcı raporlar sunuyor. Üstelik de alanında yetkin olmayan bu bilirkişinin sunduğu raporların hukuku yanıltmaya çalıştığı, olmayan belgelere dayandığını hep beraber biliyoruz."
İmamoğlu "Turpun Büyüğü" davasında meydan okudu: "Savunma yapmaya değil yargılamaya geldim"
Günaydın, normal bir hukuk düzeninde HSK'nın devreye girmesi gerektiğini belirterek şöyle devam etti:
"İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, bu meselenin hem mağduru olarak hem de önemli bir kamu yöneticisi olarak basın toplantısı düzenleyerek bunu eleştiriyor. Çağdaş bir ülkede ne yapılması lazım? Herhalde HSK'nın bir soruşturma başlatması lazım. 'Bu iddialar doğru mudur, bu bilirkişinin durumu bu mudur ve neden bütün İBB ile ilgili davalara bu bilirkişinin raporları etki ediyor, niye sadece bundan istiyorsunuz raporları?' diye sorması gerekirken; bu basın toplantısını yapan Ekrem İmamoğlu'na karşı dava açtılar."
"RAPOR SUNULMUŞKEN BİLİRKİŞİ NASIL ETKİLENİR?"
İddianamedeki mantık hatasına dikkat çeken Günaydın, suçlamanın temelden yoksun olduğunu şu sözlerle ifade etti:
"Dava neymiş? Kamu görevi yapmaya çalışan bilirkişiyi etkilemeye gayret etmek. Peki o bilirkişi daha evvel, yani Ekrem Başkan bu savunmayı, bu basın toplantısını yapmadan evvel raporlarını sunmuş muydu? Sunmuştu. Yahu sunulan rapor ortadayken bilirkişiyi nasıl etkilemeye çalışırsınız? Hani o raporu sunmadan evvel o basın toplantısını yapmış olsa diyeceksiniz ki; 'Belki bir ihtimal.' Ama zaten raporlar sunulmuş. Dolayısıyla tümüyle büyük bir absürtlük var orta yerde, orta yerde tümüyle büyük bir kumpas var."
"DOĞAL HAKİM İLKESİ YOK SAYILIYOR"
Gökhan Günaydın, konuşmasının devamında "Doğal Hakim İlkesi"nin ihlal edildiğini ve hakimlerin sürekli değiştirildiğini vurguladı:
"Bu çerçevede Ekrem Başkan bir saat 15 dakikalık ifadesinde, aslında yargılamasında bütün bunların altını çizdi. Sonra çok önemli bir şey yaptı. Dedi ki; 'Benimle ilgili bütün davalarda hakimler değişiyor kardeşim.' Yani doğal hukuk ilkesini, doğal hakim ilkesini bir hatırlatmak lazım. Doğal hakim ilkesi nedir? Bir kişi suç işlediği zaman, suç işlemeden evvel belli olan mekanizmaların önüne çıkar ve orada hakim kimse onun tarafından yargılanır. Ekrem Başkan'la ilgili bütün davalarda eğer siz celse arasında hakim değiştiriyorsanız, sizin için doğal hakim ilkesi bir anlam ifade etmiyor demektir, adil yargılama ilkesi bir şey ifade etmiyor demektir."
Bu davanın özelindeki hakim trafiğini ise şöyle anlattı:
"Hepsinde oldu da bu dava özelinde söyleyelim; bu davada da 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde duruşma yapılıyor. Bunun hakimini aldılar, 10. Asliye Ceza Mahkemesi'ne gönderdiler. Buraya da 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nin heyet üyesini mahkeme başkanı olarak atadılar. Ve fakat bunu bile öyle zamansız yaptılar ki; yerine, görevine başlayamadan hakim, 20. Asliye Ceza Mahkemesi hakimi geçici olarak bu davaya baktı. Biz de dedik ki; 'Acaba geçici hakim dosyaya hakim olabilmiş mi?' İşte bunun da bir ayrıntısını görmüş olduk. 12 Haziran'daydı bunun ilk duruşması. O duruşmadan bir gece evvel Çağlayan'dan Silivri'ye almışlardı. Bir gece evvel bu değişikliğin uygun olmadığını söyleyerek Ekrem Başkan duruşmaya katılmamıştı. Bir sonraki, ikinci celse 26 Eylül'de yapıldı ve duruşma görüldü. Üçüncü celse bugün, 12 Aralık tarihinde geçici hakimle beraber yapıldı ve geçici hakim savcıya döndü mütalaa istedi. Mütalanın da 30 Mart'ta verilmesine karar verildi. (Mahkeme tutanağına göre 20 Mart 2026)."
SİLİVRİ İNŞAATI VE "YASSIADA" BENZETMESİ
Günaydın, duruşma salonunun fiziki koşullarını, süren inşaatı ve hükümetin önceliklerini sert bir dille eleştirdi:
"Yani nereden baksanız hukukun olmadığı, adaletin olmadığı bir süreç kasıtlı olarak işletiliyor ve buralardan, Silivri'den siyaseti dizayn etme çabasını görüyoruz. Silivri'ye baktığınızda otoparkta Avrupa'nın en büyük cezaevi yapılıyor (kastettiği duruşma salonu). Ekrem Başkan bunu da eleştirdi. 'Silivri'de bir yassıada mekanizması kurmaya çalışıyorsunuz' dedi. Evet, Avrupa'nın en büyük duruşma salonunu yapmaya çalışmak... Bu maharet midir acaba, marifet midir? Acaba buradaki duruşma salonlarında mevcut yargılamalar yapılamaz mı? Teknoloji buna izin vermiyor mu? Bakın TOKİ'nin sesleri geliyor. Tam da işte o duruşma salonunun yapımına ilişkin sesler. Hangi tarihe yetiştireceksiniz? TOKİ neden acaba yurt yapmıyor? TOKİ neden acaba kreş yapmıyor, yoksullara ev yapmıyor da burada duruşma salonu yapmakla uğraşıyor?"
CEZAEVİ İSTATİSTİKLERİ VE SUÇ ORANLARI
Günaydın, konuşmasında Türkiye'deki adalet sisteminin genel durumuna ve artan suç oranlarına da değindi:
"Bir ayrıntıyı da cezaevleri üzerinden vereyim. Şu anda Türkiye'de cezaevlerinin kapasitesinin 40.000 üzerinde hükümlü ve tutuklu var. Ve devam eden dosyalarda aşağı yukarı 800.000 insan yargılanıyor. Bu 800.000 insanın yarısı ceza alsa, ki Türkiye'nin ortalaması maalesef böyle, bu cezaevi kapasitesinden daha fazla ilave kapasiteye ihtiyacınız var. Ne yapacaksınız? Bütün Türkiye'yi cezaevi ile mi dolduracaksınız? Yoksa insanları son derece yanlış infaz kararlarıyla tamamen suçunu cezasını çekmeden serbest mi bırakacaksınız? Acaba Türkiye'de neden uyuşturucu suçları patladı? Neden acaba çete suçları Türkiye'de patladı? Siyasi davalar neden patladı? Bunun hükümetin izlediği politikayla bir alakası var mıdır? Bütün bunları mutlaka konuşmamız ve değerlendirmemiz gerekiyor."
"TARİH BURADAKİ İŞBİRLİKÇİLERİ DE YAZACAK"
Günaydın basın açıklamasını şu sözlerle sürdürdü:
"Silivri'den sesleniyorum. Burada onlarca basın mensubu var, onlarca siyasetçi var. Biz burada arkamız buğday tarlası, TOKİ'nin inşaat sesleri geliyor, bir basın toplantısı salonu bile yok, biz yol kenarında açıklama yapmaya çalışıyoruz. Tarihin gördüğü bundan önceki en ağır yargılama olan Ergenekon'da bile basın toplantısı vardı, salonu vardı ama burada salon bile yok. Buraları tarih yazacak. Tarih burada dik duranları yazacak. Tarih burada işbirliği yapanları, hukuku çiğneyenleri de yazacak. Şunu söyleyerek ben konuşmamı bitireyim: Siyaset mahkeme koridorlarından, adliye koridorlarından, cezaevlerinden dizayn edilemez. Er geç adalet, hukuk yerini bulacak. Bugün ayarını bozduğunuz kantar, yarın sizi tartar."
"YARGILAMANIN İNŞAATI BEKLEDİĞİ DURUM YALNIZCA TÜRKİYE'DEDİR"
Bir gazetecinin, İBB iddianamesi kabul edilmesine rağmen duruşma tarihi verilmemesi ve bunun yeni yapılan salon inşaatıyla bağlantısı olup olmadığı sorusuna Günaydın şu detaylı yanıtı verdi:
"Efendim iddianameyi daha dün gece UYAP'a yükleyebildiler. Yani iddianame çıktı ama UYAP'a yüklenmedi. Elbette elektronik ortamda olmayınca, sözcük taratma da dahil olmak üzere önemli eksiklikleri olan bir yapı idi. Peki iddianame sunuldu, tensip ne zaman çıkacak? Yani tensip çıkmalı ki duruşma tarihi belli olsun. Hangi Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüleceğini biliyoruz, 40. Ağır Ceza Mahkemesi. Başka bir şey daha biliyoruz; o heyetin yanına ikinci bir heyet atadılar. Yani diyorlar ki 'İşi garanti edelim.' Yahu niye tensipi yazmıyorsunuz? Tensipi yazacaksınız ki, tensiple beraber aslında hiç tutuklu olmaması gereken ama bugüne kadar tutuklu olan insanların tahliye edilme umudu var. Bu insanların çolukları çocukları var, daha ne kadar bu insanları içeride tutacaksınız? Tensipi ertelemek demek, adil yargılamanın en baştan ihlal edilmesi anlamına gelmektedir. Tabii ben tensibin belirli süreleri var, o süre içerisinde tensibin verilme zorunluluğu da var. Ben bu duruşma salonunun yetişmemesi durumunda mahkemenin nasıl başlayacağını bilmiyorum. Mahkeme başlayamayacak ise o zaman bu duruşma salonunun inşaatına bakacağız ki biz yargılama başlayabilsin. Böyle bir saçmalık olabilir mi? Bir kere daha söylüyorum; teknolojinin verdiği çeşitli olanaklar vardır. Bir salonda tutuklu sanıkları alırsınız, diğer salonda tutuksuz sanıkları alırsınız, SEGBİS'le ikinci salona yansıtırsınız, bunun kararını alırsınız ve pekala yargılamaya başlayabilirsiniz. Bütün bunlar memleketin ne kadar kumpaslarla yönetildiğinin açık kanıtı niteliğindedir. Yargılamanın mahkeme salonu inşaatını beklediği durum herhalde dünyada yalnızca Türkiye'dedir. Peki, teşekkür ederiz arkadaşlar."
İMAMOĞLU DURUŞMADA NE DEDİ? "MAÇIN DEVRE ARASINDA HAKEM DEĞİŞİYOR"
Gökhan Günaydın’ın açıklamalarından önce gerçekleşen duruşmada, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu da savunmasında benzer noktalara değindi. Hakim değişikliklerini futbol metaforuyla eleştiren İmamoğlu şunları söyledi:
"Resmen devre arasında hakem değişikliği yapılıyor. VAR'a da gidemiyoruz. Sayın hakim, sürgünde gibi bir mahkemedeyiz. Avrupa’nın en büyük adliyesinden buraya geldiniz. Hangi çağdayız biz, tam gaz geriye gidilir mi? Beni beş gün nezarette tutup bir gün de orada aç susuz bıraktılar. Uydurma casusluk meselesinde de 20 saat orada bekletildim. Kimsiniz siz? Beni orada tutarak âciz duruma düşüreceğinizi mi düşünüyorsunuz? Gün gelecek çatır çatır hesap verecekler."
İmamoğlu, "Ahmak" davasındaki hâkimin Samsun’a sürüldüğünü, diploma davası iddianamesini yazan savcının Gaziosmanpaşa’ya, bilirkişi iddianamesini yazan savcının ise Beykoz’a başsavcı olarak atandığını vurgulayarak, "Bu memleketin ahlaklı insanları hâlâ var. Ahlaklı insanlardan bize akan bilgiler de var" dedi.
"İSTATİSTİK VE MATEMATİK BUNU AÇIKLAYAMAZ"
İmamoğlu, bilirkişi S.B. hakkındaki iddialarını mahkemede de yineledi:
"Ismarlama raporlar yazarak Türk Hukukunu istismar eden bilirkişiyi eleştirdiğim için buradayım. Ortada olmayan bir raporu var gibi gösteren bir kişi bu. Bu bilirkişi S. Bey’in hassasiyetleri yıl bazlı çalışıyor. 2019’dan önce çok yumuşak, 2019’dan sonra bambaşka bir hal almış. Kendisi hız rekoru kırıyor ve talimata göre hareket ediyor. 2018 yılına ait İSPARK’ta tespit ettiğimiz bir dosyayı mahkemeye verdik. Kim atandı dersiniz? Bu beyefendi. Hep CHP’li belediyelerin dosyalarında karşımıza çıktı. Esenyurt ve Beşiktaş dosyaları örneğin. İstatistik ve matematik bunu açıklayamaz."
Savunmasının sonunda tutuksuz yargılamanın şart olduğuna değinen İmamoğlu, "Ben buradayım milletimiz burada. Adaletin yerini bulmasını istiyoruz. Bu davada üçüncü duruşma bile gereksiz. Hukukçu değilim ama gönlümden kopanı söylüyorum. Allah milletimizi hukuksuzluklardan ve hukuksuzlukları yapanlardan korusun. Az kaldı, gidiyorlar" ifadelerini kullandı.
Dava, eksiklerin giderilmesi ve mütalaa hazırlığı için 20 Mart 2026 tarihine ertelendi.