Demirtaş: Bana karşı özel bir kin olduğu belli

Demirtaş:  Bana karşı özel bir kin olduğu belli
Edirne Edirne F Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, halktv.com.tr'nin sorularını yanıtladı.

HAZAR DOST

Son günlerde gençlerin oluşturduğu gündeme dair soruların dışında ''Seni başkan yaptırmayacağız'' çıkışını da sorduğumuz Demirtaş, ''Bana karşı özel bir kinin ve kastın olduğu belli zaten. Mevcut iktidarın baskısı olmasaydı bize tek bir dava bile açılmazdı çünkü gerçekten hiçbir suç işlemedik. Bugünkü suçlamaların tamamı siyasidir'' dedi. 

Demirtaş, Boğaziçi eylemleri ve gençliğin bugünkü muhalefetine dair ise ''Mevcut yönetim sisteminin yol açtığı krizlerin ve bu krizlerin yol açtığı tahribatların boyutlarını anlamak için Boğaziçi çok önemli bir örnek. Gençler, kendilerini yaşlıların temsil etmesini kabul etmemeli'' diye konuştu. 

1- Boğaziçi eylemleri, Türkiye’nin uzun zamandır görmediği bir gençlik hareketi alanı oluşturdu. Muhalefet partilerinden, gençlerin taleplerinin tamamını kapsayan bir siyaset örneği de görülmedi. Türkiye’nin normlarına ters olan her şeyin bütünlüklü bir hal aldığı Boğaziçi eylemleri hakkındaki düşünceleriniz neler? 

Türkiye’de hukuk, siyaset, ekonomi, akademi, basın ve elbette eğitim alanında yaşanan trajik çöküşün tüm boyutlarını Boğaziçi olayında bir arada görmek mümkün. Yani mevcut yönetim sisteminin yol açtığı krizlerin ve bu krizlerin yol açtığı tahribatların boyutlarını anlamak için Boğaziçi çok önemli bir örnek. 

Kayyum rektörün atanma biçiminden profiline, öğrencilerin ve akademisyenlerin tepkilerine; polisin, hükümetin ve medyasının yaklaşımından yargının tutumuna kadar her şey, rejimin karakterini çok net yansıtıyor. Ama aynı şekilde, Boğaziçi öğrencilerinin ve akademisyenlerinin profillerinden eylem biçimlerine, kararlılıklarından taleplerine kadar her şey de toplumsal muhalefetin çok iyi bir örneğini ortaya koyuyor. 

İşte siyasal muhalefetin buradan çıkarması gereken önemli dersler var. Tüm farklılıklara rağmen, demokratik talepler etrafında birleşme ve daha da önemlisi, harekete geçme konusunda Boğaziçililer çok şey anlatıyorlar. Umudu diri tutuyorlar, boyun eğmiyorlar, direniyorlar. Toplumsal destek yaratıyor, meşruiyet sınırlarını iyi hesaplıyor ve ona göre ilerliyorlar. 

Bana göre Boğaziçi direnişi zaten kazanmış durumdadır. Bu kazanımın pratik sonuçlarını görmemiz için biraz daha zamana ihtiyaç var sadece. Bu haliyle bile Boğaziçi deneyimi, direniş kültürüne sağladığı katkıyla tarihsel rolünü oynamıştır.

2- Gençlik bugün siyasiler için oldukça önemli bir konumda. Oy sayısı olmasının dışında ise siyasete katılım olarak oldukça geride. Öte yandan gençler, merkezi siyasetin kapsayıcılığı konusunda endişeli. Siyasi partilerin gençlere yönelik politikaları hakkında ne düşünüyorsunuz? 

Siyasi partilerin gençlik politikaları ve gençlere yaklaşımı oldukça pragmatisttir. Maalesef bu, öteden beri böyle. Gençler siyasi partilerce, gönülleri hoş tutularak oyları alınması gereken haylaz, sorumsuz, toy kişiler olarak görülür. Ama tabii, bunu hiçbir zaman bu açıklıkta söylemezler. İstisnasız her parti, gençliği ne kadar önemsediğini anlatır durur. Tıpkı kadın politikalarında olduğu gibi gençlik konusunda da ikiyüzlü bir yaklaşım var yani. Tüm partilerin yönetim organlarına veya TBMM’deki yaş ortalamalarına bakmak bile bu ikiyüzlülüğü görmek için yeterli. 

Ben siyaset için genç sayılabilecek bir yaşta, 34 yaşımda milletvekili seçildim, 37 yaşımda ise partinin eş genel başkanı oldum. Bu durum, bizim partimizde gençliğe verilen önemin bir sonucuydu. Ama o yaşta bile kendimi partide kabul ettirmek, deneyimli ve yaşça benden büyük partili arkadaşlarımla denk konuma gelebilmek için çok çaba sarf ettim. Benim için kolay olmadı. Dolayısıyla partilerde gençlerin işinin zor olduğunu deneyimlemiş bir siyasetçi olarak gençleri iyi anladığımı düşünüyorum. 

Bence, gençler karar mekanizmalarında temsili değil etkili bir şekilde yer almadan gençlik ruhunu siyasete taşıyamazlar. Dolayısıyla yönetimde söz sahibi olmalılar. Nasıl ki kadınları erkekler temsil edemezse gençleri de yaşlılar temsil edemez. Gençler, kendilerini yaşlıların temsil etmesini kabul etmemeli.

3- Rawest Araştırma’nın yaptığı ‘‘Kürt Gençler ’20 Benzerlikler Farklar Değişimler’’ adlı araştırmada dikkatimi çeken bir bulgu var. Bu araştırmaya göre Kürt gençlerine radikalleşme eğilimi azalışa geçmiş durumda. Bununla birlikte Kürtlük vurgusu ve kimlik ile ilişkili taleplerde artış görünüyor. Bu araştırma sonucu, Türkiye’de tarihsel bir kırılmanın yaşandığını sizce gösteriyor mu? Eğer öyleyse HDP’nin hareket alanının daraldığı şu süreçte Kürt gençlerinin siyasette güvenmesi gereken politika ne olmalıdır?

Kürt gençleri siyasette aktif ve karar verici olmalılar. Daha azıyla yetinmemeliler. Bunun için partilerinde örgütlü olmalılar ve nicel olarak da güçlü olmalılar. 

Siyaset sadece partilerde yapılmaz elbette, yaşamın her alanında örgütlenerek var olmayı sürdürmeliler. Gençlik değişime en açık olan kesimdir, bu yönüyle de öncüdür. Tabii ki değişen zamana ve mücadele yöntemlerine en çabuk uyum sağlayanlar da gençlerdir. Bu korkulacak bir durum değil aksine şanstır ve geleceğe dair önemli bir güvencedir.

4- Başınıza gelenlerin ‘Seni başkan yaptırmayacağız’ sözüyle bağlantılı (kişisel husumetle bağlantılı) olduğu söyleniyor. Siz de öyle mi düşünüyor musunuz? Yoksa dönem değişince her koşulda bu davalar açılacak mıydı?

Bana karşı özel bir kinin ve kastın olduğu belli zaten. Ancak bunu, bu dönemin otoriter karakterinden bağımsız ele almak yanlış olur. Tüm muhalefete baskı yapılıyor. Bununla birlikte HDP’ye ayrı, özel ve orantısız bir baskı var. Tam bir intikam duygusu ve düşman hukukuyla yaklaşıyorlar. Mevcut iktidarın baskısı olmasaydı bize tek bir dava bile açılmazdı çünkü gerçekten hiçbir suç işlemedik. Bazı söylemlerimiz bazı kesimleri rahatsız etmiş olabilir, bunu anlıyorum ve saygıyla karşılıyorum. Ama bu, o söylemlerimizin suç olduğu anlamına gelmez. Bugünkü suçlamaların tamamı siyasidir ve konjonktüreldir. 

5- Türkiye son süreçte, ''Genelgeler'' üzerinden yönetimi oldukça yoğun şekilde hissediyor. İstanbul Sözleşmesi'nin kaldırılması, gazetecilerin polisin görüntüsünü çekmesinin yasaklanması ve tekel bayilerin içki satışı yasağı da Türkiye gündeminde oldukça yer eden gelişmelerdi. Sizin bu yasaklara dair düşünceleriniz neler? ‘Seni başkan yaptırmayacağız’ çıkışını yaptığınız süreçte Türkiye'nin bugününü tahmin edebiliyor muydunuz? Öngörüleriniz nelerdi?

Bugünleri tahmin etmiştim ama durdurmaya gücümüz yetmedi maalesef. Yoksa her şey baştan belliydi. Hukuk askıya alınacaktı, demokrasi yok edilecekti, ekonomi çökecekti, toplum sefalete sürüklenecekti. Bunlar olacaktı ve oldu da ne yazık ki. Şimdi artık bütün bunları düzeltmek ve bir çıkış yolu bulmak için el ele mücadele etme zamanı. Çok umutluyum. Hep birlikte başaracağız.