Nükleer müzakerelerin dünü ve bugünü

Nükleer müzakerelerin dünü ve bugünü
ABD'nin eski Başkan Trump döneminde geri adım attığı nükleer müzakereler, Başkan Joe Biden’ın göreve gelmesi ardından yeniden başlamıştı. Biden hükümetiyle yeniden gündeme gelen görüşmelerin 7’nci turu bugün başlıyor. ABD’nin doğrudan katılım sağlamayacağı müzakerede taraflar, Avusturya’nın başkenti Viyana’da bir araya gelerek İran’ın nükleer programı için masaya oturacak.

Avusturya'nın başkenti Viyana'da bugün başlayacak görüşmelere, AB koordinatörlüğünde İran ile nükleer anlaşmanın tarafları Rusya, Çin, İngiltere, Fransa ve Almanya (5+1) katılım gösterecek.

İran nükleer müzakereleri Joe Biden’ın ABD Başkanı seçilmesi ardından yeniden başlamış 6 tur yapıldıktan sonra İran’da gerçekleşen Cumhurbaşkanlığı seçimleri neticesiyle sekteye uğramıştı. Bugün yeniden başlayacak olan müzakerelerin 7’inci turunda, İran anlaşma şartlarına uymak için ABD yaptırımlarının kaldırılmasını talep ederken ABD ise İran’ın nükleer silah üretecek kadar güçlendiği yönündeki endişelerini dile getirmeye devam ediyor.

Barış için atom programı

İran’ın nükleer programı her ne kadar 2009 yılında basına sızdırılmasıyla gündeme gelmiş olsa da tarihi çok eskilere dayanıyor. 1957 yılında 'Şahların Şahı' olarak bilinen İran Şahı Rıza Pehlevi, nükleer program için ABD yönetimi ile anlaşma imzaladı.

ABD’nin müslüman ülkelerin komünizme karşı tutumundan duyduğu memnuniyet nedeniyle verdiği destekle gelişen Sovyetlere karşı nükleer müttefikler yaratmak istemesi söz konusu anlaşmanın sağlanmasının asıl sebeplerinden biriydi.

1967 yılında "Barış için Atom" programının bir parçası olarak ABD desteğiyle Tahran Nükleer Araştırma Merkezi kuruldu. İran o dönemde kurulan 5 megavatlık reaktörüyle nükleer çalışmalarına başlamış oldu.

İran’da yaşanan İslam Devrimi ardından yeni yönetim nükleer santral inşası anlaşmasını feshetti. ABD de İran'la bir yıl önce yaptığı zenginleştirilmiş uranyum sağlama anlaşmasını iptal etti.

Dönemin İran Dini Lideri Ayetullah Humeyni, nükleer programı askıya alırken birçok nükleer uzman ülkeyi terk etti. ABD'nin Tahran Büyükelçiliği'ndeki rehine krizi üzerine iki ülke arasındaki işbirliği sona erdi. Söz konusu rehine krizi ardından ABD ve İran’ın ilişkileri bir daha hiç düzelmezken ABD ise dönemin Sovyetler Birliği’ne karşı müttefik kazanma çalışmalarında kendisine karşı bir tehdidi elleriyle yaratmış oldu.

Ahmedinejad nükleer çalışmalara hız verdi

İran'da 2005 yılında Mahmud Ahmedinejad’ın, cumhurbaşkanı seçilmesiyle Tahran hükümeti Batı için büyük bir tehdit oluşturmaya başladı. Çünkü dönemin Cumhurbaşkanı Ahmedinejad, yaptırım tehditlerine rağmen nükleer programa hız vererek Arak ağır su reaktörünün temelini attı.

Ardından Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, uranyum zenginleştirme ve balistik füze malzemelerinin İran'a satılmasına ambargo kararını uygulamaya başladı.

'Gizli nükleer plan' basına sızdı

Batı ülkeleriyle müzakereler yürüten İran, uranyum zenginleştirme işlemini durdurması yönündeki çağrılara olumsuz cevap verdi. Ardından takvimler 2009 yılını gösterdiğinde ise İran’ın nükleer programı basına sızdırıldı

Amerikalı, İngiliz ve Fransız yetkililer, İran'ın Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'na (UAEA) bildirmeksizin yeraltında nükleer tesis inşa ettiği yönünde bilgileri basınla paylaştı. Tahran yönetimi, tesisi gizli tutmaya çalıştığı iddialarını yalanladı.

Eski ABD Başkanı Barack Obama’nın başkanlık görevini devralmak üzere olduğu sıralarda gündeminde Ortadoğu’ya yönelik pek çok madde bulunuyordu. Obama’nın ajandasında Irak’ta 'istikrar' sağlanması, Afganistan’da teröre karşı mücadele ve tehdit olarak olarak görülen İran’ın nükleer programı yer alıyordu.

Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) olarak adlandırılan nükleer anlaşma, İran ile Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin (BMGK) daimi üyeleri ABD, Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa ile Almanya (5+1) arasında 14 Temmuz 2015'te imzalandı.

Bu sayede Obama döneminde ciddi bir şekilde başlayan nükleer müzakereler 2015 yılında uzlaşmayla sonuçlandı. 2015 yılında İran ve 5+1 ülkeleri, müzakerelerde ana hatlarıyla uzlaşma sağladı. Taraflar anlaşmanın taslağını yazmaya ve 30 Haziran'da imzalamaya karar verdi.

Trump anlaşmadan çekildi

Ardından 2016 yılında Eski ABD Başkanı Donald Trump seçimleri kazandı ve İran’a yönelik sert politikalarıyla gündeme geldi. Trump, 2018 yılında ABD’nin nükleer müzakerelerden ayrıldığını açıklayarak İran’a yönelik sert yaptırımları devreye soktu.

Aslında Trump’ın nükleer anlaşmaya çok da karşı olmadığı bilinen bir gerçekti bu yüzden müzakerelerden çekilmesi dünyada büyük bir yankı uyandırdı. Trump söz konusu anlaşmada 'açık' olduğunu belirterek, "Zamanında yapıcı bir anlaşmaya varmak kolay olabilirdi. Ama bu yapılamadı" diye konuşmuştu.

Başkan olarak seçilmesinin ardından selefi Obama’nın imza attığı her bir anlaşmadan çekilen ya da iptal eden Trump’ın nükleer müzakerelerden çekilmesinin sebeplerinden biri olarak "Obama’nın attığı adımlara savaş ilan etmesi" gösterilmişti.

Bir diğer sebebi ise Trump’ın Ortadoğu Barış Müzakerelerinde İsrail'in yanında bir politika izlemesi oldu.

Washington, 8 Mayıs 2018'de anlaşmadan tek taraflı çekilerek İran'a yeniden yaptırım uygulamaya başlayınca Tahran yönetimi, "stratejik sabır" adını verdiği bekleme politikasıyla Avrupa ülkelerinden ABD yaptırımlarına karşı nükleer anlaşmayı koruyacak adımlar atmasını bekledi.

İran güvence istiyor ABD ise endişeli

ABD’de Joe Biden’ın başkan seçilmesinin ardından yeniden başlayan müzakerelerde Viyana'da bugün başlayacak görüşmelere, AB koordinatörlüğünde İran ile nükleer anlaşmanın tarafları Rusya, Çin, İngiltere, Fransa ve Almanya (5+1) katılacak. ABD İran'ın talebi nedeniyle görüşmelere doğrudan katılmayacak.

Sözkonusu görüşmeler için İran, ABD yaptırımlarının kaldırılması ve ABD’nin bir daha anlaşmadan çekilmeyeceğine dair taahhüt istiyor. Anlaşma, ABD senatosunda "anlaşma" olarak onaylanmadığı için Tahran, Biden’dan sonraki hükümetin anlaşmadan çekilmeyeceğine güvenemiyor.

Öbür yandan ABD ise İran’ın nükleer silah üretecek kadar güçlendiğini ve bu bağlamda endişeleri olduğunu dile getirmeye devam ediyor.

İran’dan 'çarpıtma' açıklaması

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Başkanı Rafael Grossi, İran ile çözülmesi gereken sorunlar üzerine geçtiğimiz günlerde Tahran’a yaptığı ziyareti "sonuçsuz" olarak değerlendirmiş ve İran’ın nükleer faaliyetlerine ilişkin doğrulama ve gözlem çalışmalarını sürdürmekte zorluk yaşadıklarını bunun bir an önce çözülmesi gerektiğini ifade etmişti.

Öte yandan İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ve İran Dışişleri Sözcüsü Said Hatipzade 29 Kasım'da Viyana'da gerçekleşecek nükleer müzakereler öncesi açıklama yapmıştı. Abdullahiyan; "ABD’nin çelişkili davranışları müzakerelerin önündeki esas engellerden biri" derken Hatipzade ise, "ABD çarpıtmayla bir yer varamaz" ifadelerini kullandı.

Abdullahiyan, ABD’nin bir taraftan Kapsamlı Ortak Eylem Planına (KOEP) dönmeye meyilli olduğunu gösterdiğini belirtip diğer taraftan da bazı İranlı şahıslar ve şirketler için ambargolar uyguladığını söyledi.

Dışişleri Bakanı Abdlullahiyan, ABD’nin çelişkili davranışlarının müzakerelerin önündeki engellerden olduğunu belirterek, İran’ın ABD yönetimini davranışları ile yargılayacağını dile getirmişti.

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hatipzade ise ABD’nin çarpıtmayla bir yere varamayacağını söylemişti. Hatipzade, Twitter hesabından yaptığı açıklamada ABD’nin hala yalan beyanlarına devam ettiğini belirterek, "çarpıtmaların İran'ın hiçbir zaman KOEP'ten ayrılmadığı gerçeğini değiştirmediğini" ifade etmiş, "ABD çarpıtmalarla bir yere varamaz" demişti.

ABD’den sert açıklamalar

Dünya güçlerinin İran'ın nükleer programıyla ilgili müzakereleri Viyana'da yeniden başlatmasına bir haftadan az bir süre kala, ABD Merkez Kuvvetler (CENTCOM) Komutanı Orgeneral Kenneth McKenzie'den İran'a yönelik açıklama gelmişti. McKenzie, nükleer müzakerelerin başarısız olması durumunda askeri eyleme hazır olduklarını ifade etmişti.

Öte yandan ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken 13 Ekim'de yaptığı açıklamada, İran ile diplomasi sürecinin başarısız olması halinde Washington'un "diğer seçenekleri devreye sokmak için hazır olduğunu" söyledi.

İran’ın uranyum seviyesi Batı'yı tedirgin ediyor

İran, nükleer anlaşmaya imza atmadan önce yüzde 20 ve yüzde 60 saflıkta zenginleştirilmiş uranyum üretiyordu. Nükleer bomba elde etmek için gerekli olan yüzde 90 saflıkta uranyum seviyesine yaklaştığı gerekçesiyle İran’ın bu adımları Batı’yı tedirgin etti.

İran, uranyum zenginleştirme işlemlerinin yanı sıra nükleer silah üretiminde de kullanılabilen uranyum metali üretmeye başlaması üzerine UAEA tarafından 17 Ağustos'ta yapılan açıklamada, İran'ın İsfahan'daki uranyum zenginleştirme tesislerinde yüzde 20 zenginleştirilmiş 200 gram uranyum metali ürettiği bilgisi verildi. Bu rakam 11 Şubat'ta UAEA tarafından yapılan açıklamada 3,6 gram olarak verilmişti.

UAEA'nın İran'ın nükleer programıyla ilgili 7 Eylül'de yayımladığı son raporunda ise Tahran'ın nükleer silah üretmek için kullanılabilecek yüksek düzeyde zenginleştirilmiş uranyum stokunu artırmaya devam ettiği ve yüzde 20 düzeyinde 84,3 kilogram ve yüzde 60 düzeyinde 10 kilogram uranyum zenginleştirdiğinin bilgisi verildi.

İran Atom Enerjisi Kurumu Sözcüsü Behruz Kemalvendi 5 Kasım'da yaptığı açıklamada, yüzde 20 oranında zenginleştirilmiş uranyum miktarını 210 kilograma yüzde 60 oranında zenginleştirilmiş uranyum miktarını da 25 kilograma çıkardıklarını bildirdi.

Tahran yönetimi, nükleer silah üretebilecek kapasiteye erişebileceği ihtimaline yönelik uluslararası endişelere, nükleer programının barışçıl olduğunu ve uranyum metalinin sivil nükleer programı doğrultusunda geliştirildiğini belirterek yanıt veriyor.

İran, nükleer anlaşmadaki ihlallerinin de "Yaptırımların geri getirilmesi halinde ya da taraflardan birinin anlaşmadaki sorumluluklarını yerine getirmediği durumda İran'ın nükleer anlaşmadaki yükümlülüklerini tamamen ya da kısmen durdurabileceğini" öngören nükleer anlaşmadaki 26 ve 36'ncı maddeyi esas aldığını ve attığı adımların anlaşmayı ihlal etmediğini savunuyor.

Dış Haberler / AA