2023'ü de etkileyecek... 2022'de Dünyayı sarsan 11 olay

2023'ü de etkileyecek... 2022'de Dünyayı sarsan 11 olay
Dünya, savaş ve akabinde yaşanan sarsıcı gelişmelerle tamamladığı 2022 yılının gölgesinde 2023’e hazırlık yapıyor. Rusya, Ukrayna savaşı ve ona bağlı neticelerin adeta kelebek etkisi yarattığı dünya gündeminden en önemli 11’i sizler için derledik.

2022 yılı Türkiye açısından olduğu gibi dünya diplomasisi açısından da zor ve yıpratıcı oldu. Rusya’nın 2022’nin henüz başlarında 24 Şubat’ta Ukrayna’ya karşı başlattığı savaş, etkisini tüm dünyada Küba Krizi’nden sonra yaşanan en büyük nükleer tehdit, Üçüncü Dünya Savaşı endişesi, enerji ve gıda krizi olarak hissettirdi.

İran’da 22 yaşındaki Mahsa Amini’nin sarsıcı ölümü ülkede yüz binleri sokağa dökerken, dünyada da İranlı kadınların sesine ses olan milyonlarca insan sokaklara döküldü.

Kadın hakları konusunda dünyayı en sarsan ülkelerden biri de kuşkusuz Afganistan oldu. 2021 yılının Ağustos ayında ABD’nin geri çekilmesi ardından ülkede yönetimi tekrar ele geçiren Taliban, kadınlara yönelik gerici hak ihlallerine her gün yenisini ekliyor.

Ortadoğu’da devam eden karışıklık sonrasında Rusya ve Ukrayna savaşının da tetiklediği göç dalgasının sonuçlarından biri de Avrupa siyasetinde aşırı sağın yükselmesi olarak yansıdı. İtalya’da Giorgio Meloni döneminin başlaması ve Fransa’da Nisan ayında gerçekleşen Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Le Pen’in kendi rekorunu kırması, aşırı sağın yeniden yükselmesi çerçevesinde endişe yarattı.

Avrupa’da aşırı sağın yükselişi konuşulurken, Brezilya’da Lula’nın Bolsonaro’yu yenerek küllerinden doğması, Latin Amerika’da “pembe dalga”nın en çok yayıldığı yıl olarak 2022’yi tarihin sayfalarına ekleyen gelişmelerden biri oldu.

Dünya diplomasisi için “uzun yıllar sonra yaşanan en zorlayıcı yıl” olarak anmakta yanılmayacağımız 2022, bırakın 2023’ü uzun seneler boyunca etkisini yansıtacak diplomatik krizlere de sebep oldu.

İşte 2022 yılında dünyayı kelebek etkisi altında krizden krize sürükleyen 11 önemli olay:

Dünyayı sarsan 10 ay: Rusya - Ukrayna Savaşı

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in 24 Şubat sabah saatlerinde ülkesinin devlet televizyonundan yaptığı ulusa sesleniş konuşması, milyonlarca insanın yerinden edilmesine, binlerce insanın da ölmesine neden olacak ve tarihin gidişatını değiştirecek savaşın başlangıç fişeğiydi. Putin, savaşı başlatan konuşmasının ardından yaptığı ilk açıklamada, “Donetsk ve Luhansk Halk Cumhuriyetlerinin talebine istinaden özel askeri harekat başlatma kararını Ukrayna topraklarının ABD ve NATO'lu müttefikleri tarafından askeri olarak suistimal edilmesi nedeniyle aldığını” ve bunun “Rusya için kabul edilemez olduğunu” vurgulamıştı.

Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenski ise Putin’in konuşmasının ve Rus askerlerinin üç koldan ülkesine girerek başkent Kiev’i kuşatma altına alması ardından durumu “Tam teşekküllü işgal başladı" sözleriyle anlatmış ve Ukrayna genelince sıkı yönetim ilan etmişti.

10 ayı aşkın süredir devam eden savaşta hem Rusya hem de Ukrayna arasında denge politikası yürüten Türkiye de 2022 yılı boyunca müzakere çabalarıyla dünya gündeminde sıklıkla yer buldu.

  • Göç dalgası dünyayı etkisi altına aldı

Rusya ve Ukrayna arasındaki savaş, çok kısa sürede büyük bir göç dalgasına neden oldu. Birleşmiş Milletler (BM) verilerine göre savaşın daha ilk haftasında dahi göç dalgası, Suriye iç savaşının yarattığı etkinin önüne geçmişti. BM’ye göre, Ukrayna'dan 7 milyon 832 bin 493 kişi Avrupa ülkelerine geçti, ülke içerisinde yerinden edilen kişilerin sayısı 11 milyona ulaştı, en az 6 bin 755 sivil yaşamını yitirdi, 10 bin 607 sivil ise yaralandı.

  • Bilanço net değil

Eylül ayında Ukrayna’daki savaşta 5 bin 937 Rus askerinin öldüğünü duyuran Rusya, bu hususta yeni bir bilgi açıklamadı. Rus yetkililer, savaş boyunca 61 bin 207 Ukrayna askerinin öldüğü iddiasında bulunurken Ukrayna'da ölen Rus askerlerinin sayısının 100 bini geçtiğini ileri sürüyor. Savaştaki sivil kayıplara ilişkin her iki taraf da net rakam veremiyor.

  • Yaptırım furyası

Savaşın siyasi ve sosyal etkileriyle birlikte ekonomik alanda alınan Rusya'ya yönelik yaptırım kararları, tüm dünyada doğrudan veya dolaylı olarak etkisini gösterdi. Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkeler, ABD ve diğer Batılı ülkeler, Ukrayna'ya askeri müdahalede bulunan Rusya’ya karşı finans, enerji, ulaşım, ihracatın kontrolü ve finansmanı ile vize politikası gibi çeşitli alanlarda yeni yaptırımlar belirledi.

AB, savaş boyunca Rusya’ya karşı 9 yaptırım paketi kabul etti. Böylece toplamda AB, 1386 kişi ve 171 kuruluşa yaptırım kararı aldı. AB, Rus petrol ve doğalgazına yönelik tavan fiyat uygulaması kararı aldı, karara bazı diğer Batı ülkeleri de katıldı. Rusya da bu kararlara karşı yaptırımlarla cevap verdi.

22 Temmuz’da Türkiye, Rusya, Ukrayna ve Birleşmiş Milletler (BM) arasında dünyadaki olası bir gıda krizini önleyecek "Tahıl ve Yiyecek Maddelerinin Ukrayna Limanlarından Emniyetli Sevki Girişimi Belgesi" imzalandı. Rusya, “Kırım Köprüsü ve Sivastopol deniz üssüne Ukrayna’nın saldırısını” gerekçe göstererek tahıl anlaşmasını askıya almak istedi ancak Türkiye'nin girişimiyle sorun çözüldü ve 19 Kasım itibarıyla anlaşma 120 gün süreyle uzatıldı.

  • Küba Krizi sonrası en büyük nükleer tehdit

Rusya ve Ukrayna arasında başlayan savaş, özellikle de nükleer tehdit kartlarının masaya sürülmesiyle farklı bir boyut kazandı. Dünya, 1962 yılında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) arasında yaşanan füze krizinden bu yana en ciddi nükleer tehditle 2022 yılında karşı karşıya kaldı.

Putin ülkesini korumak için "elindeki tüm araçları kullanacağını" söylemişti. Bunun üzerine ABD Başkanı Joe Biden da, "Kennedy ve Küba Füze Krizi'nden bu yana Armageddon ihtimaliyle karşı karşıya kalmamıştık" ifadelerini kullanmıştı. Rusya’nın nükleer tehditlerine devam ederken “Kıyamet silahı” olarak bilinen Poseidon’u test edeceğine dair istihbarat dünyada ipleri germişti. Rusya ve Ukrayna savaşı sürdükçe dünyanın nükleer korkusu da devam edecek. 2023 yılına 2022’den kalacak olan yegane korku da sanıyorum bu olacak.

Dünya Amini için tek ses, tek yürek

İran’ın başkenti Tahran’da 13 Eylül’de 22 yaşındaki Mahsa Amini’nin zorunlu baş örtüsü kurallarına uymadığı gerekçesiyle “ahlak polisi” olarak bilinen İrşad Devriyelerince alındığı gözaltında gördüğü şiddet sonucu hayatını kaybetmesi ülkede infiale yol açtı. Yüzbinlerce insan İran’ın dört bir yanında sokaklara döküldü, güvenlik güçlerine karşı özgürlük sloganları attı.

Norveç merkezli İran İnsan Hakları Örgütü (IHR) tarafından devam eden gösterilere dair yapılan son açıklamada, hayatını kaybedenlerin sayısının 476'ya yükseldiği belirtildi.

Dünyayı da etkisi altına alan İranlı kadınların hak ve özgürlük arayışı İrşad Devriyeleri döneminin de sonunu getirdi. "İyiliği Emretme ve Kötülükten Sakındırma Merkezi" Sözcüsü Ali Hanmuhammedi, kolluk kuvvetlerinin bünyesinde yer alan ve "ahlak polisi" olarak bilinen İrşad Devriyeleri'nin görevinin sona erdiğini açıkladı.

Haklarında idam kararı verilen Muhsin Şikari'nin cezası gözaltına alınmasından 75 gün sonra 8 Aralık'ta, Mecidrıza Rahneverd'in cezası ise gözaltına alınmasından 23 gün sonra 12 Aralık'ta infaz edildi. Raporda, en az 100 kişinin idam veya hapis cezası alma ya da infaz edilme riskiyle karşı karşıya olduğu belirtilerek hali hazırda idam cezası alanların da olduğu hatırlatıldı.

İranlı yetkililer öldürülen kişilerin güvenlik güçleri tarafından değil, "provokatörler" tarafından öldürüldüğünü savunuyor. İran medyasına yansıyan haberlere göre, gösteriler sırasında 60'tan fazla güvenlik görevlisi yaşamını yitirdi.

Zorunlu örtünmeye yönelik tartışmaların İran’da yeniden açılmasına neden olan gösterilerin etkisinin 2023’te de devam edeceği aşikar.

Yunanistan ile gerilimin sonu gelmiyor

Türkiye’nin bir dargın bir barışık ikili ilişkilerinde öne çıkan ülkelerden biri de hiç şüphesiz Yunanistan. Doğal afetler ya da bunun gibi konularda “komşu” olduğunu hatırlayan Ankara ve Atina arasındaki ipler, iki ülke liderlerinin birbirlerini hedef almasıyla 2022 yılında kırmızı alarm vermeye başladı. Aslında 2022’nin Mart ayında İstanbul’a ziyarette bulunan Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis ile Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan görüşmesinden “pozitif gündem” mesajları çıkmış ancak sonraki aylarda ilişkiler gittikçe kötülemeye başlamıştı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın adaların silahlandırılması nedeniyle “Artık benim için Miçotakis diye biri yok” sözleriyle hitap ettiği Yunanistan’ın Başbakanı Miçotakis de aynı düzeyde yanıtlar vererek tırmanmaya başlayan gerilimi en yüksek düzeyde tuttu. Erdoğan’ın en sonunda “Bir gece ansızın gelebiliriz” demesiyle de tüm dünyanın gözü iki NATO müttefiki ülkeye çevrildi.

Türkiye'ye göre Yunanistan ile sorunların ana başlıkları; deniz yetki alanları yani, kara sularının genişliği ve kıta sahanlığı, hava sahaları, aidiyeti belli olmayan adacık ve kayalıklar ile Yunanistan'ın Doğu Ege Adaları'nı silahlandırması.

Yunanistan'a göre ise Ege Denizi'nde iki ülke arasında sadece tek bir anlaşmazlık var; o da kıta sahanlığı.

Türkiye, Yunanistan’a adaların silahlandırılması konusunda 1923 yılında imzalanan Lozan Antlaşması ve 1947 yılında imzalanan Paris Antlaşması’nı anımsatırken, Yunanistan ise adaların silahlandırılmasının yeni bir şey olmadığını Yunan adalarının Kıbrıs Barış Harekatı’nın gerçekleştirildiği 1974 yılından sonra olası bir Türk-Yunan Savaşı endişesiyle silahlandırıldığını belirtiyor. Yunanistan bunun için o yıllarda Birleşmiş Milletlere başvurduğunu ve 51’inci maddenin öngördüğü ‘nefsi müdafaa’ kapsamında adaları silahlandırdığını vurguluyor

İsveç ve Finlandiya'nın dünyayı karıştıran NATO adaylığı

Rusya'nın Ukrayna'yı işgaliyle başlayan savaş Avrupa'nın güvenliğinin Amerika Birleşik Devletleri veya NATO olmadan sağlanamayacağı fikrini pekiştiren bir etki yarattı. Rusya'nın yeniden büyük devlet statüsüne dönme arayışı, İsveç ve Finlandiya'yı benzer bir Rus işgalinden sakınmak için NATO güvenlik şemsiyesine dahil olma konusunda harekete geçirdi. Rusya'nın genişleme politikasının devam etme riski, her iki ülkeyi de kendi güvenliklerine daha realist bir açıdan bakmaya zorluyor. İsveç ve Finlandiya için yükselen tehdit algısının en temel çözümü olarak ortaya çıkan NATO üyelik süreci, 18 Mayıs 2022'de Genel Sekreter Jens Stoltenberg'e teslim edilen resmi evrakla başlamış oldu.

İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyelik müzakereleri ve ABD ile diğer Avrupa ülkelerinin coşkulu destekleri, Türkiye'nin güvenlik endişelerini açıklamasıyla farklı bir boyuta evrildi. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, bu iki ülkenin, özellikle de İsveç'in, Türkiye'nin on yıllardır mücadele ettiği terör örgütü PKK'ya doğrudan destek ve üyelerine siyasi sığınma hakkı verdiğini, maddi yardımlarda bulunduğunu dile getirerek Türkiye'nin onayı için bu tavırların değişmesi gerektiğini kamuoyuna duyurdu.

Gelinen son süreçte ise İsveç'in yeni hükümeti, müzakere sürecini sonuçlandırmak için Türkiye'yi ikna etme girişimlerinde bulunurken, Finlandiya somut adımlar atmak yerine beklemeyi ve dinamiklerin nasıl evrileceğini gözlemlemeyi tercih ediyor.

Bir istikrarsızlık hikayesi: İngiltere

2022 yılı İngiltere için de oldukça zorlayıcı oldu dersek asla yanılmayız. Siyasi skandalların istifalara sürüklediği ülke bir yıl içinde, Boris Johnson, Liz Truss ve Rishi Sunak ile birlikte üç başbakan görmüş oldu.

Brexit sonrası işler, hem ekonomik hem de diplomatik açıdan İngiltere için pek de tahmin edildiği gibi “iyi” gitmezken Covid-19 nedeniyle sıkı tedbirler uygulayan dönemin İngiltere Başbakanı Boris Johnson’ın isminin, karantina döneminde parti skandallarına karışması ülkenin istikrarsızlık sürecine girmesinin fitilini ateşledi.

Parti skandalları ve diğer bir dizi skandallar sonrasında 7 Temmuz'da iktidardaki Muhafazakar Parti liderliğinden istifa ettiğini duyuran Boris Johnson, koltuğu yeni başbakana bıraktıktan sonra siyaseten kenara çekildi. Johnson'ın istifasının ardından iktidardaki Muhafazakar Parti üyelerinin yaptığı oylamanın sonucu 5 Eylül’de açıklanmış ve Liz Truss 81 bin 326 oy alırken, rakibi Rishi Sunak ise 60 bin 399 oyda kalmıştı.

Böylelikle, parti içerisindeki liderlik yarışını kazanan Truss, aynı zamanda ülkenin yeni başbakanı olmaya hak kazanmıştı. Başbakanlık koltuğuna oturduktan sonra piyasalarda büyük çalkantıya yol açan "mini bütçe" ekonomi politikasından "U dönüşü" yapmasıyla güven kaybeden Truss için istifa beklentisi zaten artmıştı. “Savaşçıyım vazgeçmem” ifadelerini kullanan Truss, koltukta kalabildiği 44 gün ile modern İngiltere tarihinin “en kısa süre görevde kalan Başbakanı” olarak tarihe geçti. Truss’ın başbakanlık koltuğundaki 44 günlük macerası ardından gözler Muhafazakar Parti liderliği ve dolayısıyla ülkenin yeni başbakanlığı için birkaç isme kilitlenmiş, bu isimlerden biri olan eski Başbakan Boris Johnson çekildiğini belirtmişti. Johnson’ın çekilmesi sonrasında eski Savunma Bakanı Penny Mordaunt'un Muhafazakar Parti liderlik yarışından çekilerek Rishi Sunak’a destek açıklaması yapmasıyla ülkenin bir yılda gördüğü üçüncü başbakan da belirlenmiş oldu.

İngiltere modern tarihinin ilk Hint kökenli ve genç Başbakanı olmasının yanı sıra Kraliyet ailesinden zengin olması ve bir dizi vergi skandallarıyla gündemi daha önce meşgul eden 43 yaşındaki Rishi Sunak, 2023 yılında “Batmayan Güneş”in dünya diplomasisinde atacağı adımlara liderlik edecek.

Avrupa’da yükselen sağ ve endişe

Son yıllarda dünyanın en büyük sorunlarından biri haline gelen göçmen krizi Rusya ve Ukrayna savaşının başlaması ve 7 milyondan fazla kişinin bir anda Avrupa ülkelerine yönelmesiyle dünya diplomasisi için daha da büyük bir sorun haline geldi. Aşırı sağın 2022 yılındaki en büyük zaferi ise İtalya’da hükümetini kuran Giorgio Meloni oldu. Son yıllarda Avrupa genelinde aşırı sağ akımlar ve partiler yükseliş göstermelerine rağmen bu tür bir zafer elde edememişti.

Aşırı sağ siyasetin İtalya'dan önceki kazanımı İsveç'te oldu. Yapılan seçimlerde, aşırı sağ görüşlü İsveç Demokratlar Partisinin (SD) oy oranını yüzde 20,5'e kadar yükselterek ülkenin 2. büyük partisi durumuna gelmesi dikkat çekti.

Fransa'da nisanda yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunda, Emmanuel Macron bir kez daha yarıştığı aşırı sağcı Marine Le Pen'i geride bırakarak yeniden cumhurbaşkanı seçildi. Ancak bu seçim, "Le Pen ve aşırı sağın oylarını artırdığı tarihi bir seçim" olarak kayıtlara geçti.

Almanya'da 2017'deki genel seçimde ilk kez federal meclise giren Almanya için Alternatif (AfD) de Avrupa'da son yıllarda dikkat çeken bir başka aşırı sağ görüşlü parti oldu. AfD’nin yüzde 10’un üzerinde oy alması aşırı sağcı eğilimlerin Alman toplumunda kalıcı hale geldiğinin göstergesi şeklinde yorumlandı.

Avrupa’da aşırı sağın yükselmesi daha gerilere (2016-2017) dayansa da 2022 yılında ve daha yakın geçmişte gerçekleşen seçimlerden kısa örnekler vermek istedik.

İsrail şeriatı

İsrail'de son üç buçuk yılda beşinci kez düzenlenen seçimlerin ardından beklendiği üzere "en uzun süre görev yapan Başbakanı" Benyamin Netanyahu (Bibi) yeniden güçlenerek çıktı. Gelmiş geçmiş en sağcı ittifakın hükümetini oluşturacak Bibi'nin ittifakının ise ülkede Yahudi şeriatı getireceği iddiaları ortalığı karıştırdı.

Arapları İsrail'den kovmak ve İsrail'e teokrasiyi getirmek amacı taşıyan Meir Kahane, Amerika'dan İsrail'e göç ettikten sonra aşırı-radikal bir parti olan Kach partisini kurmuştu. Parti, 1986 yılında kapatılsa da "Kahanizm" hareket olarak sona ermedi. İsrail'deki seçim sonuçları ardından dünya basını sürekli olarak Kahanizm vurgusu yaptı. Sandıkların kapanmasının ardından "Kahanism won" (Kahanizm kazandı) başlıkları gündem akışında oldukça yer tuttu.

Kahanizm'in günümüzdeki destekçisi olduğu ileri sürülen ve Netanyahu'nun Ben Gvir'i Kamu Güvenliği'nden Sorumlu Devlet Bakanı olarak atayacağı iddiaları İsrail'in en çok konuşulan konularından biri olmuştu.

İsrail'de 1 Kasım'da yapılan erken genel seçimde Benyamin Netanyahu'nun başını çektiği sağ blok, 120 sandalyeli Meclise 64 milletvekili göndererek açık bir zafer kazanmıştı. Netanyahu'nun aşırı sağcı ve Ultra Ortodoks partilerle kurduğu koalisyon hükümetinin Meclisten güvenoyu almasına kesin gözüyle bakılıyor.

Latin Amerika’da pembe dalga

Brezilya'da 30 Ekim’de gerçekleşen kritik seçimlerin ikinci turunun galibi solcu eski Devlet Başkanı Lula da Silva oldu. Yıllardır gündemden düşmeyen diktatör Jair Bolsonaro’yu yenerek galip çıkan Lula da Silva'nın galibiyeti Latin Amerika'da yankı buldu. Lula'nın aşırı sağcı rakibi mevcut Devlet Başkanı Jair Bolsonaro'yu ikinci tur sandıklarında yenmesinin ardından Brezilya da Kolombiya, Meksika, Arjantin, Şili ve Peru'nun da bulunduğu sol bloğa katılmış oldu.

Latin Amerika tarihinde ilk kez 6 büyük ülke, Brezilya, Meksika, Arjantin, Kolombiya, Peru, Şili sol yönetimler tarafından yönetiliyor. Tarihte ilk kez 6 ülkenin sol iktidarının aynı anda olmasıyla Latin Amerika'da ikinci “pembe dalga” yükselmiş oldu.

Balkanlar’da Üçüncü Dünya Savaşı korkusu

Kosova Cumhuriyeti'nin, Sırbistan'la arasındaki sınır geçişlerine getirdiği kısıtlama ülkenin kuzeyinde yaşayan Sırpların tepkisini çekti. Kosovalı Sırplar, kararı protesto etmek için sınır kapılarına barikat kurup yolları kapatınca iki ülke arasında gerilim Üçüncü Dünya Savaşı endişesini tetikleyecek kadar yükseldi.

Rusya Kosova konusunda Sırbistan’ı desteklerken Sırp tarafından da tansiyonu yükseltecek açıklamalar gelmeye devam etti. Balkanlardaki bu yüksek dozajlı gerilimin 2023’e de büyük etkileri olacağı aşikar. Peki ne oldu da ipler yeniden gerildi derseniz… Eski Sırp polis memuru Dejan Pantic'in gözaltına alınmasının ardından Kosova ile Sırbistan arasındaki tansiyon yükselmişti. Pantic'in gözaltına alınmasına tepki gösteren Kosovalı Sırplar, 10 Aralık'tan bu yana Jarinje ve Bernjak sınır geçişlerine kurdukları barikatlarda nöbet tutuyor.

Avrupa Birliği (AB), NATO ve ABD, Kosova'nın kuzeyindeki gerginliğin azaltılması ve barikatların kaldırılması çağrısı yapmış; Sırbistan, NATO'nun Kosova Barış Gücüne (KFOR) Sırp ordusu ve polisinin Kosova'nın kuzeyinde konuşlandırılması için talepte bulunmuştu.

Sırbistan, 2008'de tek taraflı bağımsızlığını ilan eden Kosova'yı kendi toprağı olarak görüyor.

Belirli aralıklarla karşı karşıya gelen Sırbistan ve Kosova, AB arabuluculuğunda 2011'de başlatılan Belgrad-Priştine Diyalog Süreci kapsamında ilişkilerin normalleşmesi ve nihayetinde iki ülkenin birbirini tanıması için ortak yol bulmaya çalışıyor.​​​

Hak ihlalleri, saldırılar ve derin ekonomik krizin beşiği: Afganistan

Ülke yönetimini 15 Ağustos 2021'de ABD’nin geri çekilmesiyle ele geçiren Taliban, ilk günden beri tüm ülkelerle iyi diplomatik ilişkiler geliştirmek istediklerini “eskisi gibi olmadıklarını” ifade etseler de söylemleri ve yaptıkları birbirini tutmadı. Kadın ve kız çocuklarına yönelik hak ihlalleri nedeniyle tüm dünyanın tepkisini çeken Taliban’ın “kendi kurdukları yönetimin resmen tanıması dilekleri” haliyle sonuçsuz kaldı.

  • Taliban yönetimi altında, binlerce kadın gerek "hükümet" kurumları gerekse özel sektördeki işlerinden çıkarıldı ya da işten ayrılmaya zorlandı. Ülkede şu an sadece hastaneler, okullar, emniyet birimleri ve havaalanları gibi ihtiyaç duyulan alanlarda kadın çalışabiliyor.
  • Son olarak, Taliban yönetimi, 24 Aralık'ta ülkedeki tüm yerel ve yabancı sivil toplum kuruluşlarının (STK) kadın personel çalıştırmasını, 20 Aralık'ta da kız öğrencilerin üniversitelerdeki eğitimini askıya aldı. Şu an, ülkedeki kız öğrenciler sadece 6'ncı sınıfa kadar eğitim alabiliyor.
  • 10 Kasım'da ise kadınların parklara, bahçelere, spor salonlarına girişi yasaklandı. Bu kararlarda, kadınların Taliban yönetiminin mayıs ayında getirdiği örtünme kurallarına riayet etmediği gerekçe gösterildi.
  • Adli sistemde ise belli başlı suçlara yönelik ağır cezalar uygulandı. Taliban sonrası ilk kez 7 Aralık'ta cinayetten hüküm giyen bir kişi halka açık şekilde idam edildi. Bunu takiben, bazı vilayetlerde zina, hırsızlık ve adam kaçırma gibi suçlardan mahkum olan kişilerin kırbaçlandığı haberleri Afganistan medyasına düştü.
  • Öte yandan, kadınların bir yakını olmadan uzun yolculuklara çıkması da yasaklanırken televizyon kanallarına gönderilen bir talimatname sonrası kadın spikerler peçe takarak haberleri sunmaya başladı.
  • Medya alanında da kısıtlamalar getirilerek ifade ve basın özgürlüğü sınırlandırıldı. Birçok medya organı kapanmak zorunda kalırken yine çok sayıda medya çalışanı işsiz kaldı.

Afganistan’da, özellikle terör örgütü IŞİD’in, başta Afgan Şiiler olmak üzere sivilleri, Taliban üyelerini, yabancı misyon ve vatandaşları hedef alan eylemleri yıl boyunca durmadı. Son bir yılda Afganistan'da meydana gelen saldırıların çoğunu terör örgütü IŞİD üstlenirken saldırılarda yüzlerce insan yaşamını yitirdi.

Taliban sonrası daha önce Afgan yönetiminin bütçesinin üçte ikiden fazlasını fonlayan Batılılar, yardımlarını kesti. Bu durum ülke ekonomisini derin bir krize sürükledi. Bankacılık sistemi büyük zarar gördü. Binlerce iş yeri kapanmak zorunda kaldı. İşsizlik, yoksulluk ve açlık alarm verici seviyelere ulaştı.

Pasifik’te çatışma tehdidi

Ezeli iki rakip Çin ve ABD’nin rekabeti 2022 yılında Pasifik sularını iyice ısıttı. Çin’in bölgede artan etkisi ABD’nin gözünü Ukrayna ile uğraşan Rusya’dan Pasifik bölgesine çevirmeye itti. Çin'de 2022'de ABD ile artan jeostratejik rekabet ve Tayvan sorununun iki ülke arasında yarattığı gerilim, dış politikada en önemli gündem maddesini oluşturdu.

ABD'de Başkan Joe Biden liderliğindeki hükümetin, küresel stratejisinde Asya-Pasifik'e kaydırma yaklaşımı çerçevesinde Çin'e karşı bölgesel ittifak sistemlerini güçlendirme siyasetini sürdürürken, Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi'nin ziyaretiyle Tayvan, iki ülke arasında kriz konusu haline geldi. Çin Dışişleri Bakanı Vang Yi, 8 Nisan'da, Pelosi’nin ziyaretinin, "tek Çin" ilkesinin tanımladığı "kırmızı çizginin aşılması" anlamına geleceği uyarısında bulundu. Çin'in tüm uyarılarına rağmen Pelosi'nin ziyareti, 2 Ağustos'ta gerçekleşti. Son dakikaya kadar duyurulmayan ziyaret öncesi Tayvan çevresinde askeri hareketliliğin arttığı gözlendi.

Çin Halk Kurtuluş Ordusu (PLA), Tayvan Adası'nın karşı kıyısındaki Fucien eyaletine bağlı Pingtan Adaları açığında gerçekleştirdiği tatbikatta, gerçek cephane kullanıldı, Tayvan kıyısına 125 kilometre mesafedeki bölgeye gemilerin girişi yasaklandı. PLA , Tayvan'ın güneyindeki Guangdong eyaleti açığında düzenlenen rutin askeri tatbikat nedeniyle Güney Çin Denizi'nde Makau'nun 89 kilometre güneyine kadar olan bölgeyi gemi trafiğine kapattı.

Çin'in iki uçak gemisi harp filolarıyla birlikte limanlarından ayrılırken, ABD donanmasının Pasifik'teki 7. filosuna bağlı görev yapan Ronald Reagan savaş gemisi, harp filosuyla Güney Çin Denizi'nde Tayvan istikametinde harekete başladı. Dünya, iki ülkeyi askeri çatışmanın eşiğine getiren ziyareti, endişeyle izlemeye başladı. 2 Ağustos gecesi Pelosi ve beraberindeki 5 kişilik Kongre heyetini Malezya'dan Tayvan'a taşıyan uçak, Çin'de ve dünyada milyonlarca kişi tarafından internetten canlı izlendi.

Uçağın adalara yaklaştığı sıralarda Çin'e ait "S-35" savaş uçaklarının Tayvan Boğazı'nı geçtiği bildirildi. Öte yandan Amerikan savaş uçaklarının, Tayvan yakınındaki Okinava Adası'ndan kalktığına dair haberler geldi. Pelosi ve heyeti, tüm bu gerilimler arasında Ada'ya ulaştı. Ertesi gün Tayvan lideri Tsai Ing-wen ile bir araya gelen heyet, temaslarının ardından aynı gece Ada'dan ayrıldı.

Çin ordusu, ziyarete tepki olarak Ada çevresinde askeri tatbikatlara başladı. 7 gün süren tatbikatlar, Ada'nın çevresinde fiili abluka oluşturdu. Gerçek silah ve mühimmatın kullanıldığı tatbikatlar sırasında, Çin ana karasından ateşlenen güdümlü füzeler, Tayvan yakınlarındaki sulara düştü.

Ordu sözcüsü, 10 Ağustos'ta tatbikatların tamamlandığını duyururken, Tayvan Boğazı'ndaki askeri devriye faaliyetinin devam edeceğini bildirdi.

Ziyareti izleyen aylarda Çin, Ada çevresindeki askeri devriye faaliyetlerini ve Tayvan Boğazı'nda tarafların etki alanlarını sınırladığı varsayılan "orta çizgiyi" ve Tayvan'ın "Hava Savunma Tanımlama Bölgesi (ADIZ)" ilan ettiği bölgeyi geçtiği uçuşları düzenli hale getirdi.

Hiç şüphesiz ki bu gelişme de 2023 yılında en çok konuşulan konulardan biri olacak.

Suriye konusuna gelince, onu başka bir başlıkta değerlendireceğiz.

Kaynak:halktv.com.tr Dış Haberler Servisi

Etiketler :