Bilim şansı açıklayabilir mi?
Tesadüfler hepimize tanıdık gelir. Şans, bir tesadüfi olayın belirli sonucunu tanımlamak için kullandığımız kelimedir. Bir zar altı gelirse, bu durumu iyi şans olarak tanımlarız eğer bir gelirse de ona kötü şans deriz. Tesadüf, kelime anlamı olarak birbiriyle ilişkisiz, aralarında bir bağ bulunmayan olayların genellikle eş zamanlı olarak ortaya çıkması anlamını taşır. Peki, tesadüflere şaşırmalı mıyız?
1. Olasılık:
Bilim, olasılık hesaplamaları yoluyla belirli bir olayın gerçekleşme şansını tahmin edebilir. Örneğin, bir zar atıldığında 6 gelme olasılığı 1/6'dır. Bu, 6'nın her atışta gelme ihtimalinin %16,67 olduğu anlamına gelir.
2. Belirsizlik:
Bazı olaylar, önceden tahmin edilmesi zor olan belirsizlik içerir. Örneğin, bir trafik kazasının ne zaman ve nerede gerçekleşeceğini kesin olarak tahmin etmek zordur.
3. Karmaşıklık:
Karmaşık sistemler, birçok değişkenin etkileşimi nedeniyle şansa maruz kalabilir. Örneğin, hava durumu, atmosferdeki çok sayıda değişkenin etkileşimi nedeniyle sürekli değişir ve önceden tahmin edilmesi zor olabilir.
4. Rastgelelik:
Bazı olaylar, rastgele ve öngörülemez bir şekilde gerçekleşir. Örneğin, bir madalyonun hangi yüzünün yere düşeceğini önceden tahmin etmek mümkün değildir.
Bilim, şansın tüm yönlerini açıklayamasa da, olasılık, belirsizlik, karmaşıklık ve rastgelelik gibi faktörleri anlayarak şansın rolünü daha iyi anlayabiliriz.
Bu araştırmalar, şansın doğasını ve günlük hayatımızı nasıl etkilediğini daha iyi anlamamıza yardımcı olmaktadır.
Şans Nedir?
Sayılar ve şans birbiriyle yakından ilişkilidir. Yaşam süremiz boyunca sayısız ihtimal içerisinde birçok olumlu ya da olumsuz olayı tecrübe ederiz. Karşılaştığımız olayların bize sağladığı fayda üzerinden de, ne kadar şanslı olabileceğimizin çıkarımını yaparız. Matematikte ise bu tip sorularla uğraşmak olasılık kuramının işidir. Olasılık kuramı önemlidir. Belirsizlik üzerine düşünmemizi ve risk değerlendirmesi yapmamızı sağlar.
Şans kelimesi, hesaplayamayacağımız için sonuçları hiçbir kesinlik taşımayan rastgele olayları ifade ediyor. Eğer zarlar altıyı gösterirse, biz bu duruma “şansım yaver gitti,” diyoruz. Fakat aslında zarların üstündeki tüm numaraların olasılığı aynı. Yani böyle bir durumda kullandığımız ‘şans’ kelimesi aslında bir hikayeden ibaret.
Bir zarı havaya fırlatırsanız ve devamında zar yere düşerse elbette bu şans değil yerçekimidir. Fakat konu, zar yere düştüğünde kaç geleceği olduğunda yerçekimi bilgisinden daha fazlasına ihtiyacınız vardır. Bunun için eyleme dahil olan tüm diğer kuvvetleri de çok iyi bilmemiz gerekir. Çünkü hava moleküllerinin hareketi, eğer varsa rüzgarın şiddeti, zarın fırlatılma hızı, yönü, açısı ve daha birçok faktör sonuç üzerinde büyük bir etkiye sahip olur.
Elbette bunların hepsini kısa sürede ve eş zamanlı olarak hesaplamak kolay değildir. Sonuçta bir zar havaya fırlatıldığında, insandan bağımsız faktörlerin birçoğu bir araya gelir. Tüm bunlar zarın kaderinin şekillenmesinde etkili olur.
Şanstan bahsettiğimiz zamanlarda, aslında hesaplanamayacak kadar çok parametrenin olduğu bir durumla karşı karşıyayız demek. Diğer bir deyişle hesaplayabilsek bile sonuca ulaşmak uzun bir zaman ve efor isteyecektir. Üstelik tüm hesapları doğru yapabilseydik bile, bittiğinde ilk koşullar değişecek ve bu durumda yaptığımız hesaplamalar doğru olmayacaktır. Ancak olaya matematiksel açıdan bakarsak “Şans kanunlarına göre” tesadüfler er ya da geç kesinlikle olur.
Şans Kanunları Nedir?
Andrei Kolmogorov’in, 1937’de olasılık teorisinin yasalarını yayınladığı zamandan beri, bu teori uygulamalı matematiğin önemli bir konusuna dönüştü. Günümüzde şans nedir sorusunun cevabı, istatistik ve olasılık artık bir arada düşünülüyor. Ancak olasılık konusunun doğru şekilde anlaşılamamış olması, zaman zaman insanların hatalı çıkarımlar yapmasına neden olur. Örneğin bir kişinin 10 kez yazı tura atıp her seferinde tura gelmesi 11. atışın tura gelmesini etkilemez. Bir bozuk parayı milyar kez atarsanız, muhtemelen aynı sayıda “tura” ve “yazı” ile karşılaşırsınız.
Oysa ki insanlarda birkaç kez art arda havaya atılan madeni bir paranın yazı tarafının gelmesi halinde, bir sonraki atışta madeni paranın yazı tarafının gelme ihtimalinin daha yüksek olduğu fikri oluşacaktır. Halbuki önceki atışların sonuçları sonraki atışı etkilemez. Paranın yazı ya da tura gelme ihtimali matematiksel olarak %50 dir. Meydana gelen olayın sonradan gerçekleşecek olayın neticesini etkileyeceğine olan inanış Monte Carlo Yanılgısı ya da Kumarbaz Yanılgısı olarak bilinir.
Sürekli sayısal loto, milli piyango oynayan insanlar da aynı yanılgıya düşerler. Onlar büyük ikramiyeye daha fazla yaklaştıklarını, artık ikramiyenin onlara çıkması gerektiğini düşünseler de olasılık bunu söylemez. Aynı şekilde piyango biletinizi satın aldığınız günün veya yerin kazanma olasılığınızı etkilemesinin hiçbir yolu yoktur. Bu nedenle çekiliş öncesinde Nimet Abla piyango gişesinin önünde saatler boyu beklemeniz size ek bir avantaj sağlamayacaktır.
Şans Nedir Sorusunun Cevabı Duygularımızla İlişkili
Çoğumuz bir biçimde nereden hayatımıza karıştığını kesin olarak bilmediğimiz batıl inançlara sahibiz. Araştırmalar, batıl inançların bizim düşündüğümüz şekilde olmasa da işe yarayabileceğini gösteriyor. İnsanlar, bir gücün onlara yardım ettiğini düşündüklerinde kendilerini güçlenmiş hissederler, bu yüzden aslında eldeki görevlerini daha iyi yaparlar.
Kısacası matematiksel anlamda şans yoktur olasılıklar vardır. Ancak konuyu psikoloji çerçevesinde ele alırsak neden şansa inanma eğiliminde olduğumuzu anlayabiliriz. Şansın ve rastlantının insanların yaşantısına etkisini inceleyen Alfred Bandura’nın da dediği gibi; “hayatımızın gidişatına yön veren en önemli olaylar, çoğunlukla en sıradan olaylardır.”
İngiltere’deki Hertfordshire Üniversitesi’nde psikoloji profesörü olan Richard Wiseman, şanslı bir insanı şanssız olandan ayıran şeyin ne olduğunu bulmak için bir dizi çalışma yaptı. Şansın insanların yaşamları üzerindeki etkilerini görmek istedi. Kendini şanslı sayan ve şanssız insanlar arasındaki farkı inceleyerek işe başladı.
Kendisini şanslı ya da şanssız olarak tanımlayan 700 kişi üzerinde yaptığı ilk çalışmasında bu algı ile piyango biletinden ödül kazanma arasında bir ilişki olup olmadığını araştırdı. Kendini şanslı hissedenler şanssız hissedenlere kıyasla kendine 2 kat daha fazla güvense de, tahmin edebileceğiniz gibi, kazanma ihtimali değişmedi.
Daha sonra katılımcılara bir yaşam memnuniyeti anketi uyguladı. Sonuçlar çarpıcıydı. Kendini şanslı hisseden bireylerin, kendini şanssız ya da nötr hisseden bireylere kıyasla, yaşamlarının her alanında daha fazla tatmin duygusu içerisinde olduğu ortaya çıktı
Şansın Temel İlkeleri
Wiseman yaptığı çalışma kapsamında, uzlaşmacı olma, vicdanlılık, dışa dönüklük, duygusal dengesizlik ve açıklık ölçen ‘’büyük beşli’’ kişilik ölçeğini katılımcılara uyguladı. Sonuçlar şanslı ve şanssız insanlar arasında uzlaşmacı olma ve vicdanlılık açısından bir fark olduğunu ortaya koymasa da, dışa dönüklük, duygusal dengesizlik ve açıklık açısından önemli farklılıklar olduğunu gösterdi.
Wiseman sonrasında da şansın dört ilkesini tanımladı. Bunların hepsi yeni deneyimlere açık olmak ve ortaya çıkan fırsatları gözlemlemekle ilgili idi. Sonuçta dışa dönük bireyler daha fazla gülümser ve insanlar ile daha fazla iletişim halinde olur.
Bu da daha fazla fırsat yaratabilecek sosyal etkileşimlere neden olacaktır. Wiseman’ın bulgularına göre, şanslı insanlar şanssız insanların neredeyse yarısı oranında kaygı seviyesine sahip. Bu da onların fırsatları fark etme ihtimalini artırıyor.
Sonuçta matematik, bazı rastgele olayların neden düşündüğümüzden daha sık olduğunu açıklar. Hatta bazı olayların olma ya da olmama “şansının” hesabını bile yapar. Ancak söz konusu şey şans olduğunda bunu açıklayabilen tek olgu aslında psikolojimizdir.