Özgür Özel: Ayyaş diyenler sıkıştığında Atatürk'e keşke yaşasaydı dedi

Özel, "Atatürk'e zerre muhabbet besleyen, "Ne ölüme ne dirime." diyen meczupların hastanesine de cenazesine de koşanlar ama 15 Temmuz akşamı "Bulun bulun, Atatürk bayrağı, posteri bulun, il başkanlıklarımıza asın." diyenler, sıkıştığında, kafası bozulduğunda dönüp iki ayyaş deyip, sıkıştığında "Keşke 10 yıl daha yaşasaydı." diyenlerin samimiyetini bu milletimiz vicdan terazisinde tartıyor" dedi.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, İYİ Parti'den istifa edip partisine katılan Trabzon Yomra Belediye Başkanı Mustafa Bıyık'ın rozetini taktı.

Bıyık'a rozeti taktıktan sonra Özel, Grup Toplantısı konuşmasına İzmir Selçuk'taki katliam gibi aile faciası hakkında konuştu.

"BÖYLE DURUMLARDA ELEŞTİRMEK KOLAY"

Konuşması devam eden Özel, şunları dile getirdi:

"Maalesef çok büyük bir acı. Öğrendikçe insanın içi yanıyor. Emekli bir felsefe öğretmeninin kızı Melisa, 22 yaşında bir erken evlilik yapıyor. Kendi tercihiyle bir evlilik yapıyor ve hurda toplayarak yaşamını sürdüren bir erkekle evleniyor. O günden sonra 5 yaşında olan Nefes, 4 yaşında olan Peri, 3 yaşında olan Arslan, 2 yaşında Masal, 1 yaşında Aras Bulut, her sene bir evladı oluyor. Eşi hapse giriyor. Çeşitli suç kayıtları var. Bu sefer kendisi başlıyor hurda toplamaya. Evde yanan bir soba, en büyüğü 5 yaşında olan 5 çocuk ve büyük bir felaketle karşı karşıya kalınıyor. Sosyal hizmetler defalarca gelmiş gitmiş. Yani böyle durumlarda eleştirmek kolay ama Selçuk Sosyal Hizmetler Bakanlığı'nın görevlileri 17 kez çocukları almak üzere kapıya gidiyorlar, vermiyor. Maalesef hiçbirimizin masum olmadığı bu düzen içinde 5 çocuğu olan ve hurda toplamak zorunda kalan 27 yaşında bir kadın acılardan en büyüğünü Hem kendi yaşadı hem hepimize yaşattı. Bu konu Türkiye'de yoksulluk, Türkiye'de güvencesizlik, Türkiye'de felaketlere karşı ya da aile içinde yaşananlara karşı kadınların dirençsizliği, sosyal devletin kanunlarla korunması gereken o çocuklar noktasında düştüğü birtakım açılar, neyse bu. Buna kimse gözü kapalı, kulağı kapalı kalamaz. Grubumuz bir araştırma önergesi yazacak. Türkiye'de korunmaya muhtaç çocukların bu durumundan ailenin itirazı, başka durumlar, objektif kriterler, bağımsız kurumlar, sivil toplumun dahil edilmesi, eksik neyse bu işin bu benzer vakalar bir daha yaşanmasın diye bir araştırma komisyonu kurulmasını teklif edeceğiz.

"BİRİLERİ İŞİNE GELİNCE ATATÜRKÇÜ OLUYOR"

Bu meseleyi de çok yakından hep birlikte takip edeceğiz. Tabii bu üzüntü bu yas 10 Kasım'daki ulusal yasımızın üstüne geldi. Cumhuriyetimizin ve partimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü vefatının 86. yıldönümünde özlemle, minletle, rahmetle andık hep beraber. 81 ilde anma programları yapıldı. Saat 09:05 gece Türkiye'de yine hayat durdu. Çatıdaki işçi durdu. Köprüdeki sürücü durdu. Madende yerin 400 metre altındakiler durdu. Şehirlerarası yolda kamyon şoförü durdu. Bütün Türkiye Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün hatırası önünde 1 dakika durdu. Ona minnetlerini, ona şükranlarını iletti. 9 Kasım'dan itibaren yüz binler Anıtkabir'e aktılar. 10 Kasım'da resmi rakam 1 milyon 100 bin vatandaşımız Anıtkabir'i ziyaret etti. Bugün burada "Benim iki büyük eserim var. Bunlardan bir tanesi cumhuriyet, diğeri de Cumhuriyet Halk Partisi." diyen önderimizin, partimizin 1. genel başkanının, kurucumuzun huzurunda bir kez daha Cumhuriyet Halk Partisi tüm üyeleri adına kendisine minnetlerimizi sunuyorum.

Birileri işine gelince Atatürkçü olanlar, sonra Atatürk'ün, Atatürk'e zerre muhabbet besleyen, "Ne ölüme ne dirime." diyen meczupların hastanesine de cenazesine de koşanlar ama 15 Temmuz akşamı "Bulun bulun, Atatürk bayrağı, posteri bulun, il başkanlıklarımıza asın." diyenler, sıkıştığında, kafası bozulduğunda dönüp iki ayyaş deyip, sıkıştığında "Keşke 10 yıl daha yaşasaydı." diyenlerin samimiyetini bu milletimiz vicdan terazisinde tartıyor. Ama bu milletin Atatürk'e sadakatini her 10 Kasım'da görüyoruz, görmeye de devam edeceğiz.

Tayyip Bey'in 10 Kasım, Türkiye'nin matem gününde yaptığı konuşmaya birazdan değineceğim. Ama ilk önce ilk önce esas hepimiz açısından son derece yakıcı ve bir ülkenin gerçek gündeminde olan konuları ıskalamadan konuşmak lazım.

"AK PARTİ GELDİĞİNDE ÇEYREK 27 LİRAYDI"

Ekonomik kriz her alanda derinleşirken iktidarın ekonomi yönetimi kendine rasyonel, vatandaşa irrasyonel davranışları sergilemeye devam ediyor. Bu yönetimin elinde fiyatlar zamlanırken, fiyatların sonuna yeni sıfırlar eklenirken ücretler, maaşlar yavaş yavaş eriyor, eriyor, eriyor adeta tükeniyor.

Örneğin yeni yıl için yeniden değerleme oranı yüzde 44. Kasım ayında son 1 yılın enflasyon verilerinden hareketle hesaplanıyor, yüzde 44. Yani devlet: "Ben alacağım vergilere ocak ayında yüzde 44 zam yapacağım." diyor. Buna göre motorlu taşıtlar vergisi 1600 cc'lik bir araç için yani vatandaşın en çok kullandığı, en mütevazı araç için 5.850 TL iken bugün, 1 Ocak'ta 8.425 TL olacak. Özel iletişim vergisi, hepimizin telefonlarından alınan özel iletişim vergisi 179 iken 258 TL olacak. 12 telefon faturamıza bölünerek her ay bizden tahsil edilecek. B sınıfı ehliyet harcı 3.900'den 5.700'e, pasaport harcı 7.800'dan 11.300'ya. Yolcunun yurt dışında beraberinde getirdiği tek telefon, eskiden serbestti bu. Sonra küçük bir şey koydular, büyüttüler. Şimdi 31.600'mış tek telefonu kayıt, 45.600'ya getirdiler. 1 Ocak'tan itibaren yurt dışından, çalıştı yurt dışında işçi. İnşaatta, Libya'da, Suriye'de, İran'da, Irak'ta, Hollanda'da, Almanya'da gelirken bir telefon getirdi. Kaydettirmek, açtırmak için 45.000 TL alacaklar. Yurt dışına çıkış harcı bugün 500, 720 yapacaklar. Her birimizin verdiği gelir vergisi beyannamesi için damga vergisi 467'ymiş, 672 olacak. Beyannameyi elektronik ortamda veriyorsun, olmayan beyannamenin üstüne yapıştırılmayan pulun damga vergisini alıyorlar, 672. Köprüler, otoyollar, tüneller en az yüzde 44 zamlanacak. Yapılan iğneden ipliğe her türlü ürüne bu zamlar fazlasıyla yansıyacak. Ama bir yandan da Türkiye'de birileri 17.002 asgari ücretle geçinmek zorunda kalacaklar. AK Parti iktidara geldiğinde asgari ücret 184 liraydı Çeyrek altın 27 liraydı.

"VATANDAŞIN BÜTÇE HAKKINI SAVUNUYORUZ"

Bundan sonra Türkiye'nin dört bir yanında, pazarların girişinde çıkışında, İzmir'de Kemeraltı'nda, İstanbul'da Beyoğlu'nda, Mısır Çarşısı'nın girişinde çıkışında, Erzurum'da, Bitlis'te, Adana'da, Hakkari'de, Trabzon Yomra'da, Antalya Kemer'de, Edirne'de, Tekirdağ'da, Hayrabolu'da, Burdur'da, Bucak'ta her yerde gençlik kollarının elinde, kadın kollarının elinde, örgütümüzün elinde bu ya da daha büyük hesapları göreceksiniz. Her birinin gençlik kollarının üzerinde göreceksiniz ayrı ayrı bunları. Ve bütün Türkiye'ye şunu anlatacaklar: 2002 yılında en düşük memur maaşı 14,5 çeyrek altın alıyordu. Bugün 7,5 çeyrek altın. AK Parti'nin memura maliyeti ayda 7 çeyrek altın. En düşük emekli maaşı 8 çeyrek altın alıyordu. Bugün 2,5 çeyrek altın. AK Parti'nin her emekliye aylık maliyeti 5,5 çeyrek altın. Asgari ücret 7 çeyrek altın alıyordu Tayyip Bey geldiğinde. Bugün alabildiği 3 çeyrek altın. Asgari ücretliye Erdoğan hükümetlerinin maliyeti ayda 4 çeyrek altın. Kredi Yurtlar Kurumu öğrencisi aldığı harçla 2002'de 1,5 çeyrek altın alıyordu. Şimdi çeyrek çeyrek altın, maliyet, eksik verilen harç ay 1,25 çeyrek altın. Bunu bütün Türkiye'ye göstereceğiz. Bu partinin bu grubu bütçe görüşmelerine giriyor. Öyle zenginlerin, yandaşların, beşli çetelerin bütçelerini savunsun onlar. Onlar vatandaşın bütçesini savunacaklar. Biz hem pazarda hem kahvelerde, meydanlarda, sokaklarda, Türkiye'nin dört bir yanında ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde emekliye, asgari ücretliye, öğrenciye, çiftçiye, memura ve mağdura bütçe istiyoruz. Vatandaşın bütçe hakkını savunuyoruz.

"KAPI KAPI GEZECEĞİZ"

Bundan sonra 1 Ocak gününe kadar Cumhuriyet Halk Partisi hem komisyonda hem genel kurulda hem bu hafta sonundan başlayarak 81 ilde, 973 ilçede milletvekilleriyle, parti meclis üyeleriyle, genel başkan yardımcılarıyla, il ilçe yönetimleriyle, gençlik ve kadın kollarıyla sokak sokak, kapı kapı vatandaşın gerçek sorununu, AK Parti'nin sırtımıza vurduğu yükü, bundan nasıl çıkacağımızı konuşacaklar.

Ayrıca Cumhuriyet Halk Partisi'nin ekonomi kurmayları 20 Kasım gününden başlayarak Gaziantep'ten, Kahramanmaraş'tan sanayi şehirlerinden, emek şehirlerinden başlayarak adım adım, emek emek tüm kentleri gezerek sorunlara Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında sanayicinin sorununa, sanayide çalışan işçinin sorununa, esnafın sorununa, tarlasında ürününü kaldıramayacak hale gelmiş çiftçinin sorununa, işsizlik sorununa, istihdam sorununa, güvencesizlik sorununa Cumhuriyet Halk Partisi ne söylüyor, bunları adım adım çalışmaya devam edecekler.

"TAYYİP BEY 4 KEZ ZAM DEMİŞTİ"

Ve biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu ülkenin en önemli iki gündemini şöyle ifade etmek isteriz: Önümüzdeki 2 aydaki iki gündem. Bugün Emekli Dernekleri Başkanı çıktı çok yerinde bir açıklama yaptı. Dedi ki: "1 Ocak'ı bile bekleyemeyiz. Emekli perişan. Seyyanen bir zamla bize 1 Ocak'a kadar bir nefes aldırsınlar. 1 Ocak'tan sonra da zammımızı yapsınlar." Cumhuriyet Halk Partisi olarak burada öneriyoruz.

Mecliste grup başkanvekillerimiz önerecekler. Bütçe görüşmeleri sırasında önerecekler, kanun teklifi verecekler, indirecekler, oylatacaklar. Birinci önerimiz: Emekli maaşı asgari ücrete denk olmalıdır ve derhal bu ay her emekliye bir asgari ücret 17.000 liralık maaş bu aydan itibaren yatırılmalıdır. Ve ve 1 Ocak günü geldiğinde asgari ücret zamlanacak.

Biliyorsunuz asgari ücretin aslında 14 Mayıs seçimlerinden önce gündem oradaydı. Tayyip Erdoğan dedi ki: "Asgari ücrete sadece temmuzda değil, martta ve ekimde de, yani yılda 4 kez zam vermeyi düşünebiliriz." 3 ayda bir enflasyon güncellemesi. Seçim bitti, iktidar oldu.

"ASGARİ ÜCRET 11 BİN LİRAYA DÜŞTÜ"

Asgari ücretliye 17.000 gibi komik bir zam verdi ve bırakın temmuzu, bırakın 4 seferi temmuzda dahi zam yapmadılar. Bugün 17.000'lik asgari ücretin verildiği gün açısından satın alma gücü 6.000 TL erimiş durumdadır ve 11.000 TL'ye düşmüş durumdadır. Biz enflasyona göre zam verilecek, bunu verip ki temmuzda yapmayınca burada yapılan gecikmeli zam enflasyona göre verilse bile telafi edici olmuyor.

Büyümeden, refahtan zaten mahrum kalıyor. Yıllara sari yapılan kötülükler yüzdesel etkiyle olması gerekenin çok gerisinde asgari ücreti tutuyor. Bir de utanmadan gerçekleşen değil beklenti enflasyonuna göre zam vermeyi tartışıyorlar.

Kendi beklentileri bu yıl içinde 3 sefer. Önce Merkez Bankası tarafından yıl sonunda 38 olacak dediler. Ardından OVP, Orta Vadeli Program eylülde açıklandı. 41,5 olacak dediler. Geçen hafta Merkez Bankası raporunu açıkladı, yüzde 44 dedi. Bunlar kendileri bile tutturamıyorlar ama enflasyonu, gerçekleşen enflasyona göre değil beklenti enflasyonuna göre yapıp aradaki farkı kazık olarak asgari ücretliye atacaklar. Krizi faturasını asgari ücretliye kesecekler.

"TÜİK PİNPON TOPU İLE HESAPLAMA YAPIYOR"

Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak uygulanabilir. Beklentilerin gerisinde de olsa bir adım geri atmadan savunulmak üzere hesabımızı şöyle yaptık: Bir asgari ücretlinin gerçek enflasyonu nedir? Bugün enflasyon yüzde 50. Zam verirken yüzde 50 verse 24.000 falan bir zam vermesi gerekiyor. 24.000 asgari ücret olacak.

Onlar diyor ki: "Bu çok, beklentimiz 30'sa 30 verelim, 21.000 yapalım." Düşünün seneye bu vakte, 14 ay sonrasına kadar 21.000 asgari ücret verme hesabında olanlar var. Biz bir asgari ücretli parayı nereye harcar diye baktık.

Bir senede bu ne kadar artmış diye baktık, bu yüzde 76'ya denk geliyor. Ve bunu hesapladığınızda 17.000 TL'ye sadece 1 yılda asgari ücretlinin muhatap olduğu enflasyon.

Yani bulgur, pinpon topu değil. Yani ayçiçek yağı, bakır çubuk değil. Yani okul çantası, dört renkli reflektör değil. TÜİK bunlara göre hesaplıyor ama asgari ücretli bu enflasyonu yaşıyor. O verilirse hesap ortadadır. Bütün sendikalara çağrımız budur. Asgari ücret talebimiz 30, bunun altında biz yokuz. Herkesi bu çarıya sahip çıkmaya davet ediyorum.

İtiraza devam edeceğiz. Bu memleketi size dar edeceğiz. Bu memleketi size dar edeceğiz. 30'un altında biz yokuz. Ayrıca, ayrıca ülkemiz vergide adaletsizliğin en çok yaşandığı ülkedir. Dünya sıralamasında vergi adaletinde en gerilerdeyiz. Arkamızdaki ülkelerin, arkamızdaki ülkelerin sayısı bir elin parmaklarından azdır ve Türkiye'de örneğin geçen sene 10.000 TL'yi 17.000 yap dediğimizde 12.500 yapabilirim dedi.

"BU VERGİ SİSTEMİNE TAHAMMÜLÜMÜZ YOK"

33 milyara mal oldu. Senin dediğin için 100 milyar para lazım dediler. Bulamadığı parayı plan bütçede geçen sene 666 milyar, bakın, 33'ü vermiş, 66 bulamıyor. 666 milyar bütçe kanununa koyarak vazgeçilen vergiler kalemi altında zenginlerin, müteahhitlerin, büyük şirketlerin, holdinglerin kazanılmış paradan ödemeleri gereken 666 milyarı ama teşvik ama vergi silme ama vergiden vazgeçme adları altında bir kalemde bütçeye koydular.

Bu parayı buldular. Bu sene bu kalem 701 milyar TL'dir. Ama gel asgari ücreti 30 yapalım dediğinde 30 olmaz, 25 dahi olmaz, 21 yapalım deyip sefaleti sürdürmek isteyenler var. Bu memlekette, bu memlekette vergi nereden toplanıyor? Toplam 100 TL vergi toplanıyor, 65 TLsi dolaylı vergi. Dünyanın en büyük adaletsizliği. Bir tane mandıra var orada, iki kişi önlü arkalı çocuğuna süt alıyor, evine peynir alıyor, aynı vergiyi ödüyorlar. Bir tanesi karşıdaki fabrikanın patronu, öbürü kapısındaki asgari ücretli bekçi. Elektrik kullanırken, su kullanırken, mazot alırken iki tane araç yanaşıyor. Biri dünyanın en pahalı cipi, bir tanesi en gariban çiftçinin 30 yıllık traktörü. Mazot konuyor ikisine de aynı vergiyi ödüyorlar. Dolaylı vergilerin toplamı bu bütçede de yüzde 65. Yani fakir zengin ayırmadan herkesten alınan vergi toplam verginin yüzde 65'i. Diğeri kesinti yoluyla, yani maaştan. Gidip asgari ücretli maaşını çekerken eline değmeden kesilen, emeklinin eline değmeden kesilen, beyaz yakalının, mavi yakalının, gri yakalının eline değmeden kesilen parayla ayrıca serbest meslek erbablarından alınan vergiler.

Toplamı yüzde 17. Peki yani 65'i herkesten eşit. 17'si maaş alanlardan, bir de işte küçük esnaftan. Ne yaptı bunlar? 82. Geriye kalan 18'de birkaç küçük madde var. Üretim yapandan, para kazananlardan, ihracat yapandan, Türkiye'de dünya kadar para kazananların hepsinden alınan toplam vergi yüzde 14. Bir tarafta yüzde 87 ezilenlerin verdiği vergi, bir tarafta yüzde 14 kazananların verdiği vergi. Bizim kimsenin servetinde gözümüz yok, parasında gözümüz yok ama bu kadar adaletsiz bir vergi sistemine de tahammülümüz yok.

"ÜÇ AYIN BİR MEVSİMİNİ VERGİYE ÇALIŞIYORSUN"

CHP iktidarında bu işi tam ters yapacağız. Çok kazanandan çok alacağız, az kazanandan az alacağız, gariban vatandaştan hiç vergi almayacağız. Şimdi değerli genel başkan yardımcılarımız çalıştılar. Bir önerimiz var. Öyle ya, DİSK geçen sene İstanbul'dan kalktı, Ankara'ya kadar yürüdü "Vergide Adalet" diye. Biz de eşlik ettik, her geçtikleri ilimizde. Türk-İş geçen hafta, geçen ay miting yaptı, "Vergide Adalet" istedi. Hak-İş'e sorarsan o da bu adaletsizlikten yakınıyor. Yani bu işin sağcısı, solcusu, AK Partilisi, MHP'lisi, CHP'lisi, DEM'lisi, İYİ Partilisi yok ve bir gerçek var. Asgari ücret çok düşük. Üstünde alanların da durumu perişan ve Türkiye'de açlık sınırı 66.000 TL Bunun brütü 89.000 TL. Bunu, bu şu demek, bir yıllık dilim 1 milyon lirada . Oysa 66.000 açlık sınırında maaş alan birisine, açlık sınırının altında kademe şubat ayında ikinci kademeye geçiyor. Yani en düşük kademe vergide yüzde 15'ken şubatta 20'ye, mayısta 25'e, yok 30'a 35'e gidiyor. Maaşlar eriyor ve buna göre yaptığımız hesapla eğer açlık sınırında ve altında alanların hepsine birinci dilim vergi dilimi der, bunu yüzde 15'te tutarsak 2024 yılı verilerine göre 30.000 TL eline net geçen birisi onların sistemle 55.000 TL vergi veriyor. Ya ayda 30.000 TL eline net geçiyor, iki aylığını vergi diye veriyor. Bu nerede var ya? 30.000 TL. Açlık sınırının yarısı, iki maaşı vergiye gidiyor. Bizim önerdiğimiz sistemle 27.000 TL'sini verecek, 28.000 TL cebine kalacak. 50.000 TL net aylık alanlar 145.000 TL vergi veriyor. Yani 50.000 TL alıyorsan üç aylık gelirin vergiye gidiyor. Yani ilkbahar, yaz, sonbahar, kış, üç ayını, bir mevsimi vergiye çalışıyorsun.

Eğer 70.000 tl bizim sistemde olursa 70.000'ini ödeyecek 75.000'i kendi cebine kalacak ve açlık sınırı neyse o. 66.000 TL maaşla çalışan bir kişi 239.000 TL. 4 ay yani ocak, şubat, mart ve nisanda verileni vergi olarak geri alıyorlar. Sadece 8 ay çalışıyorsun. 4 ay devlete, 8 ay ailene çalışıyorsun. Bizim sistemde 106.000 lirasını ödeyecek, 133.000 lirasını kendine kalacak. Sadece asgari ücretlinin değil, plazalarda çalışan beyaz yakalıların, fabrikadaki gri yakalı ara elemanların, mavi yakalı, asgari ücret üstünde maaş alanların herkesin sorunu bu vergi adaletsizliğidir. 12 maaşın, millet 12 maaş eskiden iyi iş şuydu, 12 maaş alıyorum, 4 maaş da ikramiye alıyorum. Şimdi 12 maaş alıyorum dördünü Tayyip Bey'e kaptırıyorum. Böyle vergi sistemi olmaz. Bir tarafta fabrikalarında yaptığı tünellerle, otoyollarla, geçitlerle, devlet garantisiyle, uzun vadeli kredilerle dünyanın parasını kazanan 25-30 tane devasa holding 1 TL vergi vermiyorlar. Yolunu buluyorlar efendim faiz ödememiz var, borç ödememiz var, yeni projemiz var, teşvik aldık, takla attık, takke koyduk, ödemiyor. Onun yanında çalışan 60.000 TL maaş alan gece gündüz şantiyede çırpınan mühendis 12 maaşın dördünü devlete veriyor. O yüzden biz diyoruz ki yüzde 15'lik birinci kademe, Tayyip Bey'in hesabıyla şimdi 110.000 TL yüzde 44'le olacak 155.000 TL. İki ay sonra yine yüksek vergi dilimine geçilecek, bu paralar gidecek. 66.000 TL netin denk geldiği 1 milyon TL'ye kadar tüm gelirlerde yüzde 15, ondan sonra yüksek kademelendirme başlamalıdır. Yoksulluğa terk edilmiş devlet memurlarının, öğretmenlerin, mühendislerin, doktorların da kol gücüyle çalışan, asgari ücret üzerinde alanların da sırtındaki vergi yükü hafifletilmelidir. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bunu hem burada savunacağız hem sokakta anlatacağız hem de bütçe görüşmelerinde bunun üzerinde yoğun olarak duracağız.

"EZDİRMEYECEĞİZ"

Bütçe görüşmeleri başladı. Grubumuzun komisyonda Plan Bütçe Komisyonu'ndaki hem üyelerinin hem ilgili bakanlıklarla ilgili arkadaşlarımızın çalışmaları, gayretleri, performanslarını, gece gündüz emeklerini görüyorum, takdir ediyorum, kendileriyle gurur duyuyorum. Bunu bütçe geçeceği dakikaya kadar sürdüreceğiz. Yap-işlet-devletle, kamu özel işbirlikleriyle 202 milyar TL paranın yani 5 milyar doların bu bütçeye konulduğunu, yani cebimizden 5 kuruş çıkmayacak dedikleri şehir hastaneleri, otoyollar için tam 5 milyar, 5 milyar dolar, 202 milyar TL'nin bu sene bütçede cebimizden çıktığını bir kez daha kayda geçirmek isterim. Bu arada ne verecek asgari ücretliye? Enflasyona göre verse 48 vermesi lazım. Ona göre 38 vermesi lazım ama çok geliyor. yüzde 25 vermenin hesabını yapıyor, yüzde 30 vermenin hesabını yapıyor Tayyip Bey ama kendisinin devasa maaşına da, kendisinin sarayının harcamalarına da yüzde 38 zammı daha hiçbir şey geçmeden bütçeyi yollarken yapmış. İtibardan tasarruf etmemeye, saraydan tasarruf etmemeye ama asgari ücretliyi, emekliyi ezmeye devam ediyor. Ezdirmeyeceğiz.

"ANACAĞIM GÖZ YAŞLARINI SİL"

Karıncanın kardeşi var, o da Cumhuriyet Halk Partisi'dir. Bir yandan Etki Ajanslığı'nı bekliyor herkes. Bütün Türkiye burada ama Kazdağları'ndan kalkmış gelmiş teyzeler. Hacıbekirler köyünden biri bana bu dalı getirmiş. Biri de dedi ki: "Aman bu tohumlarımız yok olmasın evladım, sana bunları getirdik.". Ben de ellerinden öptüm. 20'li yaşlarımda, 25-26 yaşında Kazdağları'nda direnişlere giderdik. "Kazdağı'nın altını üstündeki zeytine değişmeyiz." derdik. Şimdi Kazdağları'nda yeni madenler açıyorlar ve o madenler yüzünden 80 yaşında anamın gözü yaşlı, bırakıyorlar dedi ki: "Kalktım geldim. Bütün gece uyumadım, yolda geldim." dedi. Orada gözyaşı döktü, şimdi gözyaşı döküyor. Anacığım, gözyaşlarını sil.

Bu memleketin derelerini kurutanların da, anaların gözünden yaş akıtanların da iki elimiz yakalarında. Sizi yalnız bırakmayacağız, söz veriyoruz. Tabii iktidarın gündemi yarın belki bu teyzemi "Efendim Türkiye altın çıkaracaktı, mani oldunuz. Yabancı şirketler için ajanlık yaptınız. Sen ajansın, provokatörsün, cezalandırılmalısın." diyen bir zihniyet tarafından yönetiliyoruz. Geçtiğimiz yasama yılında getirdiler, direndik, direndiniz, geri çektiler. Şimdi noterlik kanununda değişiklik yaparken Türk Ceza Kanunu'na madde ekleyip etki ajanlığını 339. maddeye ekleyerek getirmek istiyorlar. Hiç şüphe yok, muhalefet için, muhalif gazeteciler için, muhalif öğrenciler için, muhalif akademisyenler için, köyünü koruyan köylüler için bir sopa olarak kullanmak için getiriyorlar.

"İÇERİ ATARIM YILDIRIRIM KONUŞTURMAM"

Öyle bir düzenleme yapmışlar ki hukukun en temel beklentisi, bir suçun nedeni, nedensellik ve fail ile fiil bağının kurulması. Hiç bunları aramadan birisi varsa bana muhalifse ben onu başkalarının etki ajanı olarak nitelendiririm, içeri atarım. Bunları yıldırırım, kimseyi konuşturmam. Bakın bugün Murat Yetkin'in çok kıymetli bir yazısı var.

MİT Başkan Hukuk Müşaviri'nin, MİT Hukuk Müşaviri'nin Plan Bütçe'deki ifadelerini alıntılamış. İfadeler savunurken diyor ki: "Efendim bir başka ülke, üçüncü bir ülkeye ajan yolluyor, buradan geçiyor, patlayıcıyı alıyor, tutuyoruz, bir tek patlayıcıdan ceza kesebiliyoruz veya yurt dışında bir örgüt Türkiye'de bu uyuşturucu çetesini taşeron kullanıyor, yakalıyoruz, bir tek uyuşturucudan işlem yapıyoruz.".

Kardeşim, bu parlamentoda yazdığını okuduğunca anlayabilen, meramını yazıya dökebilecek 600 tane millet buraya milletvekili seçip yolladı. Hukukçu arkadaşlar var, bunu anlatın, otursunlar yazsınlar. Yabancı ülkenin buradaki taşeronunu yakalanınca bir yıl, bir buçuk yıl uyuşturucudan ceza verebiliyoruz.

Yazarız bunu ama senin yazdığın gibi olursa, senin yazdığın gibi olursa ne olacak? Dışarıdan Türkiye'de çalışmalara YÖK para ayırmaz, akademisyen yurt dışından fon bulur, "Etki ajanısın." diyecekler. Gazetecileri teker teker işten atarlar, attırırlar. Gazeteci yurt dışından fon bulur, yayın yapar serbestçe, "Etki ajanısın." diyecekler. Öğrenciye diyecekler, muhalefet milletvekillerine diyecekler, muhalefetin gençlik kollarına diyecekler, muhalefeti bastırmaya çalışacaklar. Bu biliyorsunuz otoriterlik bulaşıcı bir şey ve otoriterlerin faaliyetleri de birbirlerine öğrettikleri bir şey. Otoriterler otoriterlerden, tek adamlar tek adamlardan öğreniyor. Bu etki ajanlığının patenti Tayyip Bey'de değil. Sayın Putin'de. 2012 yılında Rusya'da etki ajanlığını kanuna koymuş. Sonra Gürcistan, Kırgızistan, Sırbistan izlemiş, 5. sıraya Macarlar girecekmiş, bizimki öne geçmiş.

"DEVLET BEY İÇİN KOLAY İKİSİNİ PARTİDEN ATAR"

Şimdi Gürcistan'da yasalaşan etki ajanlığı yasasına karşı NATO Parlamenterler Meclisi'nde... 24-27 Mayıs'ta yapılan toplantıda düzenlemenin demokrasiye karşı bir tehdit olduğu karara bağlanmış ve deklarasyon yayınlanmış. NATO Parlamenterler Meclisi'nde bizim de üyelerimiz var. Hatta göreviyle gurur duyuyoruz, Faik Öztrak yönetici pozisyonunda ama sadece biz yokuz Türkiye'yi temsilen NATO PA'da, NATO Parlamenterler Meclisi'nde. 18 Türk üye var. Sekizi AK Partili, ikisi MHP'li. Bu 10 arkadaş, bu dönem şu anda birazdan arkadaki salona girip etki ajanlığı getirmeye çalışacak bu 10 arkadaş mayıs ayındaki deklarasyona imza atmışlar. "

Etki ajanlığı kanunu demokrasiye aykırıdır, biz bunun karşısındayız." diye. Devlet Bey için kolay, ikisini şimdi partiden atar. Tayyip Bey ne yapacak? Senin milletvekillerin, senin milletvekillerin senin getirdiğin kanuna mayıs ayında "Demokrasiye aykırı, muhalefeti baskılar, basını susturur." diye imza atıyorlar. Daha bundan sonra bizim burada söyleyecek, daha başka bir şey söylememize gerek yok. Söyleyecek son sözümüz şudur: Grubumuza kırmızı alarm arkadaşlar. Hayvan Hakları Yasası'nda olduğu gibi, kadına şiddet yasasında olduğu gibi kırmızı alarm.

Esenyurt'taki görevli milletvekilleri dışında tüm milletvekillerimiz etki ajanlığı yasası görüşmeleri sırasında bu yasayı geçirmemek için ellerinden ne geliyorsa onu yapacaklar. Size inanıyorum, size güveniyorum.

"ECEVİT'E HESAP SORAN BUGÜN..."

2002'de 68.000, 2002'de 68.000 öğretmen ataması yapılmamıştı. Tayyip Bey geldi, rahmetli Ecevit'e vicdansız dedi. Dedi ki: "Niye okuttun bu öğrencileri? Yazık değil mi? Ben iktidar olduğumda inşallah ilk yıl içinde hepsini atayacağım." dedi. Ecevit üç yıllık hükümetti, belki onların 8-10 bini, Ecevit mesuldu. Geri kalanı önden birikmişti.

O günden sonra da bütün tedbirleri alsa bir tane sorun olmazdı. Şimdi rahmetli Ecevit, 68.000 kişiden hesabı sorulan Ecevit'e o hesabı soran bugün 1 milyon 42 bin atanmayan öğretmenle memleketi karşı karşıya bıraktı.

Atanamayan demiyorum, o öğretmene kusur atfediyor. Sen atanamamışsın gibi sanki kusuru var ya da kendisine bir masumiyet atfediyor. Efendim atayamadık, atayacaktık da elimiz ermedi. Sen atamadın. Atanması için söz verdin, sen atamadın. Şimdi bu öğrenciler tarihin en büyük kapkaç olayıyla karşı karşıyalar. Bir kere meslekleri, 1 milyonun üzerindeki öğretmenin diplomaları çalınmaya çalışılıyor. Nasıl?

Şöyle: 2023 seçimlerinden önce Sayın Erdoğan dedi ki: "Biz mülakatı kaldırdık." çünkü CHP bunu öneriyordu, öğretmenler bunu bekliyorlardı ve "Mülakatı kaldırdık." dedi. Hemen arkasından devrin Milli Eğitim Bakanı "Mülakat tarihe karıştı." dedi. Geldiler, seçimi kazandılar, yeni bir bakan getirdiler. Bu bakan dönüyor dolaşıyor, "Mülakat yapacağız ama mülakat gibi mülakat yapacağız." diyor.

İlk önce yaptığı şeyi söyleyelim. Milli Eğitim Akademisi diye bir şey kuruyor ve diyor ki: "Okulu bitirdin, öğretmen oldun, diploman var mı? İşe yaramaz.

"ERDOĞAN'I ÇİĞNEYİP KANDIRDI"

Ben bu akademiye emekli olan öğretmen kadar öğretmen alacağım, o akademide 2 yıl bakacağım, hal, hareket, davranışına göre karar vereceğim kimini atayacağım, kimini atamayacağım.".

4 yıllık okulun üstüne 2 yıl akademi geldi, okullar bittikten sonra. Bu öğrenciler bunu bilmiyordu. Şimdi her yıl öyle atsa 60 yılda bitiremiyor öğretmenleri daha bir tane yeni öğretmen mezun etmese. Diplomaları kaptılar, kaçıyorlar. Bu sene bu akademi yok. "Mülakat gibi mülakat yapacağım." diye Tayyip Erdoğan'ın sözünü yiyerek Çiğneyerek, öğrencileri kandırdığını itiraf ederek mülakat yaptılar.

Sınav oldu. Mahkemeye başvuruldu. Mahkeme karar verecek diye bekleyip 66 gün puan açıklamadılar. Bir gün, tamamen devlet ciddiyetinden uzak, bir saat 15 dakika sistem açıldı. Sonra hızla kapandı. Gören gördük azı, çoğu göremedi. 66 gün sonra sadece puan açıkladılar.

Sadece puan. Sıralama yok. Zavallı öğretmenlerimiz WhatsApp grupları, Telegram grupları kurup puanlarını oraya yazıp, 3500 öğretmen bir daldan puanını oraya yazıyor, fotoğrafını atıyor. Sıralama karar vermeye çalışıyorlar. Çünkü 14 Kasım günü atama tercihinin son günü. Ve karanlık bir odada gözü görmeden tercih yapmaya zorlanan öğretmenler. İşin kötüsü ne biliyor musunuz?

Farklı farklı şehirlerde oldu ya. Bir şehirde hemşehricilik yapmışlar. Bizim çocuklara beşer puan fazla. Her girene 5 puan fazla vermiş. Bir başka şehirde her girene 4 puan fazla. Bir başka şehirde sert tutmuş notu kırmış. Öğretmenin atanıp atanmamasıyla ilgili virgülden sonra, mesela 85 virgül, 7962 giriyor 63 giremiyor. Virgülden sonra 4. basamak etkili oluyor. Burada 79 olan notu 84 yapmışlar. Subjektif. Efendim, bizim buranın çocukları mağdur oldu, verelim 5 puan.

Öbürü öbür tarafta puan bol veriyorlarmış, biz verelim 6 puan. Alamayanın hakkı yendi, zayi oldu. İnanılmaz bir rezaletle karşı karşıyayız. Yakından takip ediyoruz ama bu sorunun bu anlayışla çözülmeyeceğini, bu kandırmacanın ömürleri boyunca hem öğretmenler hem aileleri tarafından unutulmayacağını da hatırlatmak istiyorum.

Milli Eğitim'le ilgili, 24 Kasım Öğretmenler Günü'nün olduğu haftada CHP iktidarında nasıl bir milli eğitim politikasını uzun konuşacağız. Ama bu haftanın gündemidir. Bir tek şey söyleyeceğim. Arkadaşlarımız okullarda öğlen yemeği verilmesi hakkında kanun teklifimizi grup başkanvekillerimiz, tüm milletvekillerimizin imzalarıyla meclise sundular.

Çocuklara okulda bir öğün ücretsiz yemek CHP'nin vaadiydi. Önce biz de yapacağız deyip seçimden sonra okul öncesine indirip geçen sene Eylül'de onu da kaldırdılar. Çocuklar yapılan araştırmalara göre her 3 çocuktan bir tanesi, kim yapmış?

"HER ÜÇ ÇOCUKTAN BİRİ TANESİ KAHVALTI ETMEDEN OKULA GİDİYOR"

İstanbul Planlama Ajansı'nın yaptığı araştırmaya göre her 3 çocuktan bir tanesi kahvaltı etmeden okula gidiyor. Bu yüzden okulda aç giden, okul yemeği olmadığı için aç kalan, cebinde parası olmadığı için çeşmeden su içmek zorunda kalan öğrencilerin sağlıkları tehdit altında.

Bunun için Cumhuriyet Halk Partili belediyelerimiz, Beyoğlu Belediyemiz'den başlayarak hızla yaygınlaşarak okullarda su sebili uygulaması yapıyorlar.

Parası olan çocuk ki o yaştaki keratalar 2-3 şişe su içiyor, kanmıyor yaz zamanı. 45 lira günlük su parası. Parası olan gidip oradan su içecek. Parası olmayan yutkunacak, dayanamayacak, tuvaletten sağlıksız su içecek. Okullara su sebili uygulaması yapıyoruz. Genel Başkan Yardımcımız Gökhan Zeybek tüm belediyelerimize duyurdu hızla yaygınlaşıyor ve buradan AK Parti'nin değerli yöneticilerine bir kez daha söylüyorum.

Biz pis olan tuvaleti temizlemeye, hijyen sağlamaya, kapıları açtığınız her okulda sıcak yemek dağıtmaya, öğrencilere ücretsiz su vermeye tüm belediyelerimizle hazırız ve talibiz. Partizanlık yapıp çocukları aç bırakmayın, susuz bırakmayın, hasta etmeyin!

"FETÖ GİBİ KENDİ KOYDUKLARI DELİLLERLE TUTUKLAMA YAPTILAR"

Maalesef tam 13 gün oldu. Esenyurt Belediye Başkanımız Ahmet Özer halen daha tutuklu. Son derece incitici bir şekilde. Bakın dün bir şafak operasyonu yapılmadı. Bir sanatçımız Serdar Ortaç hakkında iddia var. İddiayı bile söylemeyeceğim çünkü masumiyet karinesi var. Geceleyin evine gitmişler.

Kapıyı çalmışlar, duymayınca beklemişler. Sabah olmuş, uyanmamış, uykusunun tamamlanmasını beklemişler. Uyanıp da kendi kapıyı açınca ifade vermeye davet etmişler. Doğrusu bu. Doğrusu gündüz vakti gitmek ve davet etmek. Ahmet Özer'in kapısını balyozla kırdılar. Eşini duvara vurdular. Yukarıya odaya çıkarken eşi tuttu. "Oğlum, Ahmet Bey uyuyor odada." dedi. "Yatak odası orası." dedi. "Bırak ben kaldırayım gelsin buraya." dedi. "Sen girme." dediler.

Canlı bomba yatıyormuşçasına özel timle gidip yatağından o şartlar altında onu kaldırıp itibarsızlaştırdılar. Evin kapısındaki avukatı sokmadılar arama varken. Belediyenin kapısındaki avukatı sokmadılar arama yaparken. O aramada buldukları, güya buldukları, tahminen FETÖ gibi kendi koydukları delillerle tutuklama yaptılar ve bir sürü yalana attılar.

Şimdi deniyor ki kamuoyu araştırması yapılmış. Ahmet Özer'in tutuklanmasına Esenyurt'ta neredeyse bütün Esenyurt karşı. AK Partili seçmen de karşı. Türkiye'de seçmenin geneli yapılan haksızlıklara karşı. Geçen hafta gösterdim. İşte bu. Tutuklama gerekçesi ve yaratılmaya çalışılan algı. Ahmet Özer On yıldır CHP'lidir. Her seçimde de adayımızdır. Milletvekili adayıdır, belediye başkan adayıdır, aday adayıdır.

Remzi Kartal'la görüştü. İddia var. Gün yok, saat yok, hiçbir şey yok. Ama Remzi Kartal'la görüşen iki tane AK Partili var. Bir tanesi şu anda mecliste, Hatay Milletvekili AK Parti'nin. Geçen hafta Ali Mahir Başarır Grup Başkanvekilimiz bunu hatırlatınca, "Kendini savunacak Sayın Yayman." Kürsüye fırlıyor. "Kendimi savunacağım." diyor. "Savun." diyorlar.

Çıkıyor kürsüye, diyor ki: "Ben o görüşmeyi yaptım. Ama ben milletvekili sıfatımla değil akademisyen kimliğimle yaptım." diyor. Kardeşim, sen bunu savcıya anlatsana. Remzi Kartal'la telefonda görüştü diyorlar. Kanıtı yok, ispatı yok.

Velev ki görüşmüş, o gün akademisyen. Nasıl Sayın Yayman'a helal olan, Sayın Ahmet Özer'e haram oluyor? AK Parti ile CHP'li olunca bir şeyin serbest olması, yasak olması, suç olması, olmaması değişiyorsa bu ülke nasıl hukuk devletidir?

"Hesabına kaynağı belirsiz para geldi" iddiası. Yatan para kızının evinin kira bedeli. Kızının evinin kirasını yatırmışlar. Bunlarla tuttular, bunlarla tutukladılar. Şimdi bu tutukluluğa böyle tuğla gibi ihtilâs gerekçesi yazdı hukukçular 45 dakika içinde.

Ekleriyle bir hesaplıyordu birisi 6 saniyede bir sayfa okuyarak geçmişler ve tutukluluğun reddine gerekçe "bunları sahiplenemiyor da gizli tanık var" diyor.

"GİZLİ TANIK İCAT ETTİLER"

Şimdi gizli tanık icat ettiler. Yani tutuklarkenki gerekçeler yok ama sonradan bir gizli tanık çıkmış. Ahmet Özer'i televizyonda görmüş. "Aaa" demiş "bu terör örgütü üyesiydi, ben bunu geçmişte görmüştüm." Gitmiş konuşmuş. Ya hu ne terör örgütü üyesi? Akademisyen. Tayyip Bey'in 10 Kasım'da yaptığı açıklamada çok üzülerek gördüm. Kamuda dekanlık yapmış kendi döneminde, Tayyip Bey'in. Rektör yardımcılığı yapmış. Güneydoğu Anadolu Belediyeler Birliği Genel Sekreterliği yapmış. 2013'te meclise davet etmişler akil adamların daveti üzerine akademisyen olarak gelmiş, çözüm anlatmış. 2024'te devletten temiz kağıdı almış, aday olmuş, Esenyurt'ta iki kişiden birinin oyunu almış, seçilmiş.

Şimdi bu bilim insanına, bu kanaat önderine "terör örgütü üyesi, belediyeyi örgütün atayarak yönetiyor" gibi yalanlar atıyorlar. Milletvekillerimiz gitti belediyenin kapısına. "Ahmet Özer atadıysa bir dönelim bakalım. Bu PKK'lıları da biz bir görelim" dedik.

12 gün sokmadılar. En son dün sayın Meclis Başkanı'nın devreye girmesiyle milletvekillerimizi soktular. Çıkışta soruyorlar: "Kayyumu gördünüz mü?" Şeytan görsün onun yüzünü! Ne göreceğiz biz kayyumu? Biz Ahmet Özer'i görmek istiyoruz orada. Ama sordum. Dün giden grup başkanvekilime, genel başkan yardımcıma, milletvekillerine "Ahmet Özer'in atadığı PKK'lıyı gördünüz mü? Odası var mı? Orada duruyor mu?" "Yok" dediler. Gösteremediler.

Bize göstere göstere seçilmiş Cumhuriyet Halk Partili belediye meclis üyelerinin boş grup odasını gösterdiler.

Ya hu seçilmiş, seçilmiş. Hakkında bir iddia var mı? Yok. Şu an itibariyle yok. Tamamı orada oturuyor. AK Partili'ye serbest çünkü partisi AK Partili. Belediyeye giriyor, çıkıyor babasının evine girer gibi rahat rahat. CHP'liye yasak. Neden? Bu yalanları deşifre etmeyelim diye.

"KORKU YAYACAKLAR"

Neden? Belediyede psikolojik üstünlüğü ele alacaklar, korku yayacaklar. "Bu ifadeyi verirsen sana şunu yaparız" diyecekler. İki kişiyi satın alacaklar, Ahmet Özer aleyhine delil uyduracaklar. Görmüyor muyuz? Bilmiyor muyuz? Yoksa bir belediyeye milletin seçtiği milletvekili nasıl sokulmaz 12 gün? Nasıl itibarsızlaştırırsın sen bu milletin vekilini? Dokunulmazlığı var, adı üstünde dokunamazsın. Nasıl sokmazsın? Ama millet de bunu görüyor.

Ey ahali, AK Parti'ye oy verenler, MHP'ye oy verenler, bilin ki o belediyeye sokulmayan belediye meclis üyeleri, milletvekilleri, oraya yollanan kayyum ve devletin diğer birimleri psikolojik baskıyla 12 gündür şahit üretmeye, delil üretmeye, yalan üretmeye, iftira etmeye uğraştıkları için girmiyorlar. Ama Esenyurt Belediyesi'nin çalışanı da, Esenyurt'un seçmeni de Ahmet Özer'e namusuna sahip çıkar gibi sahip çıkıyor.

"AKIN GÜRLEK..."

Tabii Ahmet Özer'in operasyonundan hemen önce geçmişte çok önemli görevleri Tayyip Bey için yapmış bir seyyar giyotin, adalet cellâtı, seyyar bir giyotin, Adalet Bakan Yardımcılığından İstanbul Başsavcılığına yollandı.

Önce şunu hatırlatayım. Bakan yardımcısı çıkınca "O ne?" dedi herkes. Tayyip Bey şöyle tanımlamıştı, Sayın Kesici hatırlar, hatta çok da yan yanaydı gülerek karşıladı. Tayyip Bey dedi ki: "Bakanlarımız eskisi gibi siyasi olmadıkları için, bakanlar teknik adamlar olduğu için acemilikler oluyor. Bakan yardımcıları siyasi kişiler olacak." Allah için doğru. Mesela Adalet Bakanı'nın bir yardımcısı Bülent Turan, Çanakkale Milletvekili, mevkidaşımdı. İçişleri'nin, İçişleri Bakan Yardımcısı Bülent Turan.

Adalet Bakan Yardımcısı da Ramazan Can. Grup yönetiminde Cumhuriyet Halk Partisi grubuyla da diyalogları sürdüren bir kardeşimizdi. Kırıkkale Milletvekili. O da Adalet Bakan Yardımcısı. Fevkalade siyasi kişilikler hepsi.

Akın Gürlek hepsinden siyasiydi. Tayyip Bey'in en güvendiğiydi. Gezdirip gezdirip adalet katlettirdiğiydi, ödüllendirdi. "Gel Akın" dedi geldi, "geç Akın" dedi bakan yardımcısı oldu, ileride belki bakan yapacaktı. Belki milletvekili yapacaktı. O Akın Gürlek'i ne hikmetse gerisin geri İstanbul'a yolladı. Başsavcı yaptı ve bu operasyonu tasarlattı. Bu Akın Gürlek, bakın, bu Akın Gürlek dünya yargı tarihinin en mobilize hâkimidir, en hareketli hâkimi. Dünya yargı tarihinde bunun kadar hareketli bir hâkim yoktur. Bakın: Enis Berberoğlu içeri atılacak Akın Gürlek. Canan Kaftancıoğlu'na siyasi yasak gelecek Akın Gürlek. Sözcü Gazetesi davası FETÖ ile Sözcü gibi bir gazeteyi ilişkilendirecek. Burak Bey gibi bir Atatürkçüye FETÖ'cü damgası vurulacak Akın Gürlek.

Hrant Dink davasında deliller, karartılan delillerin peşine düşülmeyecek. Suçlular beraat ettirecek Akın Gürlek. Sırrı Süreyya Önder davasında Akın Gürlek. TTB davası Akın Gürlek. Çağdaş Hukukçular Akın Gürlek. Murat Aksoy, Atilla Taş, Akın Gürlek. Grup Yorum Akın Gürlek. Bir mahkemede olsa nasıl hepsi düşsün oraya? Mümkün olduğunca Akın'a düşürüyorlar, düşürmeyen yere Akın koşup tutuyor.

Bir hakim başarılıysa yerinden oynamaz. Tayin olmaz, terfien tayin olur. Bir hakim başarısızsa oradan oraya sürersin. Akın Gürlek'i Ankara-İstanbul arasında yo-yo gibi oynuyorlar.

stanbul Adalet Sarayı'nın içinde pinpon topu gibi. Pinpon topu atsan o kadar çok mahkemeyi dolaşmaz, durur bir yerde. Akın dolaşıyor. Akın dolaşıyor katlediyor. Dolaşıyor katlediyor. Şimdi gelmiş, Akın Gürlek Ahmet Özer'i içeride tutacak operasyonu yapıyor, başkalarına hazırlanıyor. Ha, hakimlerde ne var anayasaya göre? Coğrafi teminat. Yani bir hakim kararını verirken güven duysun diye.

Coğrafi teminat verilmiş. Anayasal güç. Akın Gürlek neden yararlanıyor? Coğrafi tazminat. Yer değiştirdikçe tazminat alacak.

Böyle bir ödenek yok. Böyle bir ödenek yok. Akın'ın tazminatını nasıl ödeyeceğiz? Şöyle öderiz: Eşi Hizmetleri Daire Başkanlığı'nda Daire Başkan Yardımcısı. Kendisini SPK Üst Kurulu'na, 7 kişiden oluşuyor, SPK Üst Kurulu. Bir başkan, bir yardımcı, bir sekreter, 4 üye. Ve Sermaye Piyasaları Kurulu'nun 7 kişilik yönetimine koyarız.

Akın'ın tazminat, pardon, er değiştirdiği için kendisine verilecek olan teminat, yer değiştirmeme teminatı coğrafi tazminatını oradan çıkarırız. Hakkını helal etsin. Hakkı geçiyorsa Elif Gülşah Gürlek. Elini vicdanına koysun. Aileyle hiç uğraşmadım, uğraşmam. Eğer ki ben Adalet Bakanlığı Adli Destek Mağdur Hizmetleri Daire Başkanlığı'nda Başkan Yardımcısı iken SPK Üst Yönetimi'ne atanmam liyakate uygundur, vicdana uygundur, ahlaka uygundur diyorsa hanımefendi, kendisinden özür dilerim, hakkını helal etsin.

"BENDEN ÇEKECEĞİ VAR"

Bunu diyemiyorsa kendisine bir şey demem ama o Akın Gürlek'in benden çekeceği var. Bir kez daha söylüyorum.

Tayyip Bey de dün çıkmış. Tabii bir matem gününde, 10 Kasım'da, millete faydası olmayan kötü bir konuşma yaptı. Bakın biz, bu partinin geleneğinde var, 10 Kasım'da sabah anmaya gideriz. Atatürk'ü anma töreni varsa katılırız. Meşaleli bir yürüyüş varsa ona katılırız. Çok konuşmayız. Asla siyaset konuşmayız. Polemik yapmayız. Doğru değil. Geçen gün bir milletvekili arkadaşım yapmış, bir kusur. Hemen bizzat aradım, uyardım. Mesaj attım. "10 Kasım'da olmaz." dedim.

Matem günü bu. Günün, yılın günleri torbaya mı girdi? 10 Kasım'da siyaset yapıyoruz. Biz bunu demişiz, yeni dönem, 1. dönem tecrübesiz bir milletvekilimize. Düşünememiş, siyasete girmiş.

Ülkenin Cumhurbaşkanı, Atatürk'ün koltuğunda oturan kişi, Atatürk'ün partisine, Atatürk'ten sonraki yöneticilerine, bugünkü yöneticilerine, bugünkü genel başkanına ağzına gelen her şeyi söylüyor. Yok efendim, Ankara'da vatan millet edebiyatı yapıyormuşuz.

"BİRBİRİNİZE LAF SOKACAKSINIZ BENİM ÜSTÜMDEN NİYE?"

Ondan sonra Mardin'e kayyumun yanına koşuyormuşuz. Ahmet Türk'ün yanına koşuyormuşuz. Ya sen bunu söylüyorsan siz illa ittifak içinde laf sokacaksanız birbirinize, laf sokacaksanız benim üstümden niye?

Çok özelse biz çıkalım, aranızda konuşun Devlet Bey'le birlikte. Ahmet Türk'ü benden çok öven bir kişi varsa o da Devlet Bey'dir. Ahmet Bey'e bana, Devlet Bey'e benim üzerimden laf sokup Ahmet Bey'i araçsallaştırma. İkincisi: Biz Ankara'da ne konuşursak Mardin'de onu konuşuyoruz. Bu kürsüde ne dediysem Mardin'de onu söyledim.

Öncelikle o utanmaz yalana bilerek söylüyorsun, bilerek o yalanı atıyorsun, bilerek atıyorlar. Mardin'e gitmişiz, DEM-PARTİ otobüsünün üstüne çıkmışız. Biz Mardin'de Ahmet Türk'ün de konuştuğu, DEM-PARTİ'nin sayın eş başkanlarının da konuştuğu, gittiğimizde ne üstünde ne içinde oldukları, sivil plakalı, üzerinde tek bir yazı olmayan bir otobüsün üstünden konuştuk. Ülkenin cumhurbaşkanı benim söylediklerimi TRT bütün ülkeye yayar, bütün kanallar yayar. Doğrusunu kim söylerse söylesin, duymayanlar bana yeter. Böyle siyaset mi olur arkadaş? Böyle siyaset mi olur? Bu kadar düşmüş müsünüz ya?

"ELİNE GÜÇ GEÇİRİNCE KAYYUM ATAYAN SEN"

Bu kadar mı? Hadi karşımıza televizyona çıkmıyorsunuz, bari bari tutuk da o kürsüden ha, DEM-PARTİ'ın otobüsü olsa, üstüne çıksam tutarım, "Şartlar onu gerektirdi, oraya çıktım sesimi duyurmak için şunu yaptım bunu yaptım." Yok. Yok, otobüs ortada, yazısı yok, plakası sivil. Ahmet Türk hatta o kadar nazik ki "Otobüs sizin, ben çekileyim." dedi. Dedim "Olur mu başkanım?" "Sen de geleceksin, Devrim başkan da gelecek." "Mardinli kimi seçtiyse onunla çıkacağım üstüne." dedim. Ben Mardin'in seçtiği iradeye saygımdan oraya gittim, o konuşmayı yaptım. Bana diyor ki, efendim samimi değil, yalan atıyor, tutarsız yapıyor. Tayyip Bey, bakın ben sana bir tutarsızlık söyleyeyim. Siirt'e gidip meydanda kalabalığı görüp bir şiir okuyup yasaklı duruma düşen sen. Sonra o yasaklı durumdayken partin iktidara gelince milletvekili değilsin, Baykal'ın demokratlığından istifade eden, anayasa senin için değiştirilen, Siirt'teki milletvekilleri istifa ettirilen, o Siirt'ten o meydanda şiir okuduğun Siirt'ten milletvekili, başbakan olan sen. Geçen seçim yüzde 65 oy alan Siirtlilerin seçtiği belediye başkanına gücü eline geçirince kayyum atayan sen.

Samimiyetsizlik budur, tutarsızlık budur. 10 Kasım'daki bütün çabalarına rağmen kutuplaşmaya sebebiyet verecek, çatışmaya sebebiyet verecek söylediği hiçbir söze cevap vermeyeceğiz. Niye? İşine öyle geliyor. Cumhuriyet Halk Partisi 31 Mart'tan önce "Tayyip Bey sövdü, Devlet Bey sövdü. O dönem bir muhalefet genel başkanı ağır konuştu."

Ne dedik? "Canınız sağ olsun." Niye? "Emekli konuşacağım." dedim. Niye? Asgari ücret konuşacağız, yoksulluk konuşacağız dedik. Aslan gibi adaylarımız var, onları tanıtacağız dedik. 31 Mart akşamı 1. parti olduk. O günden bugüne parti 1. parti.

"SATA SATA BİTİREMEDİĞİNİZ..."

Cumhuriyet Halk Partisinden bahsederken şöyle bir şey söylüyor: "Türkiye'nin 2. partisi." Yok öyle bir şey. Sadece bir yerde o var. Nerede biliyor musunuz? Üye sayısında. Çünkü biz sizin gibi kapınıza varan garibana "Kimliğini getir, üye olmadan önce sosyal yardım alamazsın." demeyiz. Üye olmayana kömür dağıtmıyoruz demeyiz. İşe girmek isteyenin babasını, ninesini, dedesini CHP'den istifa ettirip AK Parti'ye kaydettiren sizsiniz. Bu bir tenezzül meselesidir. Üye sayısında bizi böyle geçersiniz. Son seçimlerde 47 yıl sonra büyük bir gururla yüzde 38 oyla Türkiye'nin 1. partisi Cumhuriyet Halk Partisi.Tayyip Bey'in, Tayyip Bey'in zoruna gitse de Adalet ve Kalkınma Partisi şimdilik 2. partisi, yakında 3. partisi ve en sonunda Adalet ve Kalkınma Partisi tarihteki yerini alacak. Ama ama bu ülke işgal altındayken hep birlikte harekete geçenler, dedeleri koyun koyuna toprak altında kefensiz yatanlar, cumhuriyeti kuranlar, çok partili rejime, demokrasiye geçirenler, sata sata bitiremediğiniz tüm fabrikaları, tüm tersaneleri, tüm rafinerileri yapanlar sata sata bitiremediğiniz her şeyi yapanlar, Kıbrıs Barış Harekâtı'nı yapanlar, emekliliği getirenler, kıdem tazminatını getirenler, sendika kanununu getirenler. Şimdi de siz istediğiniz kadar kutuplaşın, emeklinin, işçinin, memurun, çiftçinin hakkını savunmaya, bu memlekete umut olmaya, halkın iktidarını kurmaya geliyorlar. Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye'nin 1. partisi olarak önümüzdeki seçimlerde sonra Atatürk'ün partisi iktidar partisi olacak. Bize inanın, bize güvenin. Size inanıyoruz, milletimize güveniyoruz. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kaynak:Halk TV Haber Merkezi