Fikret Bila
İfade ve Basın Özgürlüğü
İktidar daha demokratik, daha özgürlükçü yeni bir anayasa hazırlığı içinde olduğunu açıkladı.
Partilere “birlikte çalışma” çağrısında bulundu.
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, dün CHP grup toplantısında, iktidarın mevcut Anayasa’nın hangi maddelerini uygulamadığını tek tek saydı, “mevcut anayasayı uygulamayanlarla yeni anayasa yapılmaz” karşılığını verdi.
İktidarın uygulamadığı anayasa maddeleri arasında ifade ve basın özgürlüğünü güvence altına alan maddeler de vardı.
Kılıçdaroğlu’nun bu maddeleri tek tek saydığı saatlerde kıdemli gazeteci Ayşenur Arslan, evinden polislerce alınarak götürüldüğü Çağlayan adliyesinde ifade veriyordu.
Arslan savcıya ifade verdikten sonra serbest bırakıldı.
Arslan’a yöneltilen suçlama “terörü, suçu ve suçluyu övmek”ti.
Bu suçlamanın gerekçesi, önceki gün, Medya Mahallesi programında, Ankara’da İçişleri Bakanlığı önünde gerçekleştirilen bombalı terör saldırıyla ilgili aklına gelen bazı soruları sormasıydı. Arslan aynı konuşmasında terörü kınadı, lanetledi. Dün savcıya ifade verirken de söylediği gibi sözlerinin yanlış anlaşıldığını vurgulayarak düşüncelerini daha detaylı açıkladı.
Ayşenur Arslan yılların gazetecisi, televizyoncusu. Yıllarca haber merkezi yönetmiş, birçok gazeteci yetiştirmiş bir isim.
Görüşleri, meslektaşları tarafından da izleyiciler tarafından da bilinir. Arslan’ın her zaman teröre karşı durduğu, her fırsatta lanetlediği de bilinir.
Bu nedenle terörü, teröristi övmek gibi bir amacı olmaz.
Bugün televizyon sektöründe çalışan birçok ismi yetiştirmiş olan Ayşenur Arslan’ın bir canlı yayında terörü kınadığı halde amacını iyi yansıtmayan sözlerinin cımbızlanarak soruşturmaya konu olması, polislerce evinden alınıp ifadeye götürülmesi kabul edilemez bir durumdur.
Arslan’ın yanlış anlamaya müsait sözlerini açıklaması durumu aydınlatmaya yeterliydi.
Ancak iktidarın, basının en kıdemli, en deneyimli isimlerinin başında gelen Arslan’ı gözaltına alarak ifadeye götürmesi özgür gazetecilik yapmaya çalışan gazetecilere ve yayın organlarına uyguladığı baskının, sansürün bir örneğidir.
Daha önce Merdan Yanardağ’ın, Barış Pehlivan’ın cezaevine sokulması gibi.
Bugün Yanardağ’ın duruşması var.
Uyuşturucu tacirlerinin, mafya mensuplarının, kadın katillerinin, tecavüzcülerin cezaevinden salındığı bir ortamda gazetecilerin cezaevine sokulması, tutukluluğun bir cezaya dönüştürülmesi demokratik hukuk devletlerinde görülecek bir uygulama değildir.
Anayasasında ifade ve basın özgürlüğü güvenceye alınmış Türkiye’de bu uygulamalar ve görüntüler ülkeyi çağdaş devletler topluluğundan, demokratik hukuk devleti niteliklerinden uzaklaştırıyor.
Basın demokrasinin vazgeçilmez bir unsurudur. Bu nedenle yasama, yürütme, yargıdan sonra demokrasinin dördüncü erki olarak tanımlanır.
Her rejimde basın vardır.
Ancak özgür basın sadece demokratik rejimlerde vardır.
Kuvvetler ayrılığı ilkesinin uygulanmadığı, ifade ve basın özgürlüğünün baskılandığı, muhalefet alanının daraltıldığı Türkiye bunları hak etmiyor.
İktidarın önce mevcut anayasayı uygulaması, hak ve özgürlüklerin rahatça kullanılmasını sağlaması, eleştirileri demokratik olgunlukla karşılaması gerekir.