Peş peşe hedef gösterilen Mine Söğüt: Ortaçağ bizden çok uzak değil
Cumhuriyet yazarı Mine Söğüt, “Baba evini derhal terk edin kızlar” başlıklı yazısı üzerine hedef gösterildi. Yazının etrafında “aileyi yıkıyorlar” minvalinde dönen tartışmalara ilişkin Cumhuriyet'ten Hilal Köse'ye konuştu.
"Nasılsınız? Şaşırdınız mı söylemlere? İlk başta espriyle karşıladınız Akit’te çıkan yazıyı...
Aslında hâlâ espriyle karşılamak istiyorum, konu bu kadar ciddi bir konu olmasa. Çok sevdiğim Gezi sloganlarındandır: “Vatandaşı olmasak çok komik bir ülkede yaşıyoruz.” Ama biz komik bakamayacak kadar içindeyiz işin, trajikomik bir durum var. Artık iktidardan her şeyi beklemek gerektiğini biliyoruz. Normalde böyle bir yazıya bir Cumhurbaşkanı ya da herhangi bir politikacı, dönüp de bakmaz. Evet bu tartışılabilir bir konu, çok önemli bir konu, zaten ben bunun üzerine atölyeler yapıyorum, “Ahlak belanızı versin” diye... Acıklı olan, bu kadar yanlış anladıkları şeyi bir slogan haline getirme cesaretlerinin olması. Bu cahil cesareti çok ürkütücü... Ülkeyi çok ciddi yetkilerle donanmış şekilde yöneten iktidarın cahil cesaretinden güç alması, bilinçli ya da bilinçsiz, -bilinçsizse başka bir sorun, bilinçliyse daha başka bir sorun, mesele çatallanıyor- çok ürkütücü bence.
Ben de tam onu soracaktım, Akit’te çıkıyor, sonra Cumhurbaşkanı o konuşmayı yapıyor...
Anlıyorum ben konunun tedirginlik yaratmasını ama seviye bu değil. Başka bir yerden tartışmamız gerekiyor. Ahlak, örf, gelenek, inanç... İnsanlığın başına bin yıllardır sorun olmuş meseleden söz ediyoruz. İsterdim ki bu ülkenin söz sahibi olan ileri gelenleri, iktidarda söz sahibi olanları, daha doğru bir yerden tartışabilsin. Sağlıklı, ölçülü ve bilimsel bir platform olabilse ve keşke o zaman farklı fikirler karşı karşıya gelip çatır çatır tartışsak, ben yenilsem, haksız çıksam bunların hepsine razıyım.
Bugün (dün) neler oldu?
Akit, eski bir yazımı daha bulmuş. “Evdeki babayı öldürün diye yazı yazmış bu kadın” diye... O yazım da bence çok güzel bir yazıydı (gülüyor). En hoşuma giden şu: Didik didik Mine Söğüt’ün yazılarını okuyorlar. Belki içlerinden birilerinin küçücük de olsa aklı çelinir diye bir umudum var. Hiç okumayacakları bir şeyi okuyorlar şu anda.
Aile kavramının sorgulanması da gerekiyor, hele de İstanbul Sözleşmesi üzerindeki tehditlere bakınca... Ve her gün kadınlar öldürülüyor.
Her kesimden insan “Bu cinayetlere karşı bir şey yapılmalı” diyor ama yapılacak şeyin ne olduğunu tartışmaya gelince orada birden tabularla karşılaşıyoruz. Hassasiyetler öne sürülüyor. Bu, çok korkunç bir şey. Bu, bildiğimiz kötülüktür. Bu yazıyı tartıştığımız iki üç gün içinde ardı ardına yine kadınlar öldürüldü. Öldürenlerin hepsi baba. O babaların da birer evleri var. O evlerde çocuklar var...
Tedirgin oldunuz mu peki?
Her şeyin kontrolsüz ve tehlikeli olduğu bir ülkede, sistemde yaşıyoruz. Normal koşullarda tedirgin olmam gerekiyor ama ben korkabilen birisi değilim. Gerçekçi biriyim, evet her an, her şey, her yerde olabilir, bunu biliyorum ama bu beni ilgilendiren bir şey değil. Öyle yaşayamam, öyle yazamam, öyle davranamam.
Biz iyi evliliklerin uzun sürmesinden yanayız elbette... İşin sırrı neydi?
Ben şanslıyım dünyanın en şahane babasına sahiptim, 17 yaşımdayken vefat etti. Ergenliğimi mükemmel bir erkek modeli ile geçirdim. Evlendiğim kişide de arkadaşlıklarımda da hep o ölçü oldu. Ne istediğinizi bildiğinizde, o isteklerinize göre seçtiğinizde çok uzun birlikte olabiliyorsunuz, doyamıyorsunuz, yıllar yetmiyor...
Z kuşağı kadınları aşacak mı bu konuları sizce?
Söyleşilerimde hep şu örneği veriyorum. Buraya gelen ve sayısı çok az olan erkekler, kalkıp geldiler. Fakat kadınlar yemeği yaptılar, bulaşığı yıkadılar, alışverişi ayarladılar, çocuğu okuldan aldılar, işleri varsa tamamladılar, her şeyi hallettiler, bütün evi, sonra geldiler. Bu o kadar büyük bir fark ki... Bir adam çıkıp gidebilir, bir kadın her şeyi halledip gider. Ben de dahil... Konu basit değil. Kuşaklar aşıyorlar ama o kadar çok duvara çarpıyorlar ki. Adem’in omurgasından oluşturulan kadın fikri... Mesele oradan başlıyor. İlk günahı işleten kadın... Bunu böyle kodladığınız zaman kadına nasıl güvenebilirsiniz? Dünya kadını nasıl sevebilir? Sırf bizim ülkemiz değil dünya sevmiyor kadınları... Her şey bir gün değişecek ama biz insanlığın kurduğu uygarlığın en lanetli zamanlarına denk geldik diye düşünüyorum. Ortaçağ bize çok uzak ama aslında çok yakın ve sanırım çok da bitmiş bir çağ değil ortaçağ..."