Fikret Bila
Türkiye’nin dayanacağı bir ilke bir belge
Rusya, havadan ve karadan saldırarak Ukrayna’ya karşı savaş açtı. Rus birlikleri Ukrayna’nın bütün sınırlarından girdiler ve başkent Kiev bölgesine kadar geldiler.
Devlet Başkanı Vladimir Putin, yönetimini değiştirerek Ukrayna Moskova’ya bağlayıncaya kadar savaşı sürdürmekte kararlı görünüyor.
Türkiye’nin, yanıbaşındaki bu savaş ortamında sarılacağı, ikisini de Atatürk’e borçlu olduğumuz bir ilke ve bir belge var.
Ankara bu süreçte Atatürk’ün “yurtta barış, dünyada barış” ilkesiyle hareket etmeli ve Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni ödünsüz uygulamalıdır. Türkiye ancak bu politika ile tarafsız kalabilir ve savaşın olumsuz etkilerini en aza indirebilir.
Ukrayna da Rusya da Türkiye’nin kendisinden yana tavır almasını istiyor. Ukrayna, Montrö’yü anımsatarak Türkiye’nin boğazları Rus gemilerine kapatması için resmen başvurdu. Rusya’nın başlattığı saldırıyla Montrö yeniden dünyanın gündemine geldi.
Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin Türkiye’ye verdiği yetkileri anımsayalım:
Karadeniz'e kıyısı olan ülkelerin askeri gemileri 8 gün önceden kıyısı olmayan ülkelerin askeri gemileri ise 15 gün önceden Türkiye'yi bilgilendirmek zorunda.
Çanakkale ve İstanbul boğazlarından bir gün içinde geçecek askeri gemilerin toplam tonajının 15 bin tonu aşmaması gerekiyor.
Kıyısı olmayan ülkelerin savaş gemileri Karadeniz’de en fazla 21 gün kalabiliyor. Bu süre sonunda Karadeniz’i terk etmek zorunda.
Düzenlendiği yıl itibariyle Montrö Sözleşmesi uçak gemileriyle ilgili hüküm taşımıyor. Ancak uçak gemilerinin ağırlıkları 15 bin tondan fazla olduğu için geçiş yapamıyor.
Türkiye’nin savaş zamanlarında askeri gemilerin geçişini kısıtlama yetkisi de bulunuyor.
Bu hükümler Türkiye’ye boğazlar üzerinde tam kontrol olanağı sağlıyor. Türkiye bu yetkilerini kullanarak Rusya, ABD ve Ukrayna arasında tarafsız bir konum alabilir.
Verdiği yetkiler nedeniyle savaşan taraflar ve tüm dünya gözünü Montrö’ye çevirdiği gün Türkiye’de Montrö’nün tartışılmazlığı konusunda bildiri yayınlayan 102 emekli amiral ifade vermek üzere adliye koridorlarında koşturuyorlardı. İktidarın yarattığı bu garip çelişki dikkat çekmeyecek gibi değildi.
Putin’in Ukrayna’ya başlattığı saldırıya gelelim.
Bir süredir ABD ile Rusya arasında süren Ukrayna gerginliğinin emperyalist paylaşım mücadelesi olduğu tartışma götürmez bir gerçektir.
Büyük devletlerin dünya üzerinde emperyalist paylaşım savaşları hiç bitmedi. Soğuk Savaşı döneminin Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla sonuçlanmasından sonra ABD “tek kutuplu küresel süreç”te Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da 20’den fazla ülkenin sınırlarını değiştirmek ve hâkimiyetini perçinlemek üzere yola çıktı.
Afganistan’dan girip Irak, Libya, Tunus, Mısır, Suriye’den bu ülkeleri parçalayarak, iç savaşlar çıkararak ve milyonlarca insanı öldürerek çıktı.
ABD’nin böl-parçala-yönet politikası sınır komşularımızda devam ediyor. Suriye’de bir PKK ordusu ve devleti de kurdu. Bu sürecin Türkiye’yi sıkıştıracağı açık. Rusya da ekonomik ve askeri gücünü toparlar toparlamaz Irak’ta, Suriye’de, Libya’da gördüğümüz gibi paylaşım savaşına hemen katıldı.
Ukrayna’ya saldırması da aynı sürecin bir sonucudur. ABD’nin daha önce Gürcistan’da yaptığı gibi Ukrayna’yı silahlandırması, cesaretlendirmesi ve NATO üyeliği vaadinde bulunması Rusya tarafından kuşatma olarak algılandı.
Doğu Avrupa ülkelerini de Avrupa Birliği ve NATO’ya dahil ederek Rusya’nın nüfuz alanını daraltan ABD, Ukrayna’yla doğuya doğru genişleme hamlesi yapınca Rusya savaşı göze aldığını göstererek saldırıya geçti. ABD ve NATO ise “Rusya’yla savaşa girmeyeceklerini” açıklayarak askeri olarak Ukrayna’yı yalnız bıraktılar. Tıpkı Gürcistan’ı bıraktıkları gibi.
Batının alacağı sert ekonomik yaptırımlar Putin’i dize getirir mi, getirirse hangi sürede, nasıl getirir bunu yaşayarak göreceğiz. Ancak bu süreçte Rusya’nın Ukrayna’ya ağır hasar vereceği, kendine bağlı bir ülke haline getirmeye çalışacağı açık. Şurası kesin ki olan sonuçta Ukrayna’nın fakir halkına olacak. Bütün savaşlarda olduğu gibi.
Putin saldırıdan önce yaptığı uzun açıklamada Ukrayna’nın varlığını Lenin’in “hata”sına bağlayacak kadar kendini yücelten, faşist ve emperyalist bir kafaya sahip olduğunu gösterdi.
Lenin’in Sovyetler Birliği’ni mahkûm eden ve Çarlık Rusyası hayaliyle hareket eden Putin yeni Rusya imparatorluğu peşinde. ABD’den bir farkı yok. Paylaşım savaşı sürüyor.
Atatürk’ün sadece siyasi olarak değil ekonomik olarak da “tam bağımsızlık” idealinin değeri bugün çok daha iyi anlaşılıyor.