Suriye devleti kaça kurulur?

Suriye’de 60 yıldır Suriye milliyetçiliğine sarılan Esat Ailesi’nin sürdüğü otokrasinin cihatçı bir terör yapılanmasıyla devrilmesinden sonra temel sorun; bölge halklarına aş, huzur ve özgürlük getirecek ekonomik ve siyasal düzenin kurulması.

Sınırımızda yaşanan bu büyük kriz Türkiye’nin aşinası olduğu bir hikayenin ilk sayfaları.

Devletin haber Ajansı A.A. 13 Kasım 2023 tarihli haberinde terör örgütü PKK/YPG’nin Suriye’de oluşturduğu "Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi" (Kürt bölgesi) için petrolün önemli bir gelir kaynağı oluşturduğunu not ediyordu.

SURİYE’NİN PETROL GELİRİ

Aynı haberin devamında Kürt bölgesinin 2022 yılı bütçesinin 780 milyon dolar, petrol gelirlerinin bu bütçenin yüzde 77’sini oluşturduğu belirtildi.

Petrol ticareti ile ilgili bölümlerini aktarıyorum:

*YPG’nin kontrol ettiği bölgelerdeki petrol sahalarında günlük 66 bin varil ile 70 bin varil arasında üretim gerçekleştiriliyor. Suriye’nin tamamında üretilen petrol günlük ortalama 85 bin 900 varil civarındadır. 2011 yılında günlük 353 bin varil petrol üretiliyordu.

*Gulfsands Petroleum yönetici başkanı John Bell’in iddiasına göre, ülkedeki petrol altyapısına gerekli yatırımlar yapıldığında, ülke genelinde günlük 500 bin varil petrol üretilebilecektir. Güncel petrol kurları da göz önünde bulunduğunda, Suriye’deki tüm petrol kaynaklarından yıllık 20 milyar doların üzerinde gelir elde edilebileceği öngörülüyor.

*Gulfsand Petroleum’un eski yönetim kurulu üyesi John P. Dorrier Jr., ABD seçilmiş Başkanı Donald Trump’ın birinci Başkanlık döneminde ABD yaptırımından muaf tutulan Delta Crescent Energy’in kurucularındandı.

*Küresel Ekonomik Bilgi Veri Bankası'nın (CEIC) verilerine göre 2021 yılında Türkiye'nin günlük petrol tüketimi 939 bin varildi. Buna göre terör örgütü PKK/YPG’nin an itibariyle ürettiği petrol, sadece Türkiye’nin ihtiyacının yüzde 7'sini karşılamaya yetecek bir boyuttadır. John Bell’in iddiasına göre Suriye’ye yatırım yapıldığında, tüm ülkedeki petrol üretimi yaklaşık Türkiye’nin ihtiyacının yarısını karşılamaya yetecek boyuta ulaşıyor.

*PKK/YPG’nin kontrol ettiği bölgelerde yılda 24 milyon 90 bin varil ile 25 milyon 550 bin varil petrol üretiliyor.

*Satış rotası incelendiğinde ise 3 ayrı ana satış rotası öne çıkıyor. Birinci satış güzergahı örgütün Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'ne (IKBY) yönelik yaptığı satıştır. IKBY ile yapılan petrol ticaretinin Fişhabur sınır kapısı üzerinden gerçekleştiği ve resmi olmadığı görülüyor.

IRAK ABD MAHKEMESİNİ BEKLİYOR

Bir halkın petrolünün olması ile refah topluma varması aynı anlama gelmiyor. Öyle olması için bu gelirin hukuki ve adil olarak ülke Anayasası’nın öngördüğü şekilde paylaşılması gerekiyor.

Irak pek iyi bir örnek değil mesela. Irak Anayasası’nda öngörüldüğü gibi yıllık ulusal petrol gelirinin yüzde 17’si Kürt bölgesine verilmedi. Irak Kürt bölgesi memur maaşlarını bile ödeyemez duruma düştü.

IKBY, ulusal Irak Devlet Petrol Pazarlama Şirketi SOMO yerine kendi satmaya başladı.

Kendi petrolünü kendi satma yoluna gidince de Bağdat merkezi yönetimiyle arası açıldı.

Merkezi bütçeden aldığı pay 2018 yılında yapılan düzenleme ile yüzde 13’e düşürülmüş olmasına karşılık ödemeler düzenli olarak yapılmadı.

2014 yılında IKYB’nin Türkiye’ye sattığı petrol, aradan 10 yıl geçse de uluslararası mahkemelerde dava konusu…

Irak yönetiminin başvurusu üzerine Paris merkezli Uluslararası Ticaret Odası Tahkim Merkezi (ICC) nezdinde dava açıldı. Türkiye, 1.4 milyar dolar tazminat cezasına çarptırdı.

Bağdat merkezi yönetimi, Ankara'nın Irak hükümetinin rızası olmadan Irak topraklarından petrol aldığı, depoladığı ve yüklediği iddiasıyla 1973 anlaşmasının şartlarını ihlal ettiğini ileri sürmüştü.

Dönemin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez konuyla ilgili açıklamasında "Tek taraflı yaptırım yok" dedi.

Türkiye, IKBY’nin mahsuplaşılma önerisine de sıcak bakmadı.

Irak tazminat kararının yürürlüğe konulması için ABD Federal Mahkemesi’nin vereceği kararı; Türkiye Amerikan tahkiminden iptal kararı bekliyor.

IRAK ŞABLON OLARAK ALINIR MI?

1992’den, 2003’teki ABD’nin Irak işgaline kadar olan süreçte özerk bir yapı olarak varlığını koruyan IKBY yönetimi, dönemin Irak Başkanı Saddam Hüseyin devrildikten sonra iç işlerinde serbestlik kazanmıştı.

28 Aralık 2005 tarihinde yürürlüğe giren Irak Anayasası’na göre aynı yıl Mesut Barzani başkanlığında kurulan IKBY kendi silahlı güvenlik güçlerini (Peşmerge) korudu.

IKBY’de 3 yıldır yapılamayan parlamento seçimleri ancak 20 Ekim 2024 tarihinde gerçekleşebildi.

Başbakan Erbil merkezi Kürdistan Demokrat Parti (KDP) kurucusu Mesut Barzani ailesinden bir Barzani, Cumhurbaşkanı Süleymaniye merkezli Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) kurucusu merhum Celal Talabani ailesinden bir Talabani oluyor.

Son yasama seçimlerinde de bu yapı korundu.

Yalnız bu yıl farklı etnisite ve dini gruplar için ayrılan 15 kontejan milletvekilliği kotası 5’e düşürüldü.

Kimi Orta Doğu uzmanları yeni Suriye Devleti’nin, Irak’ta Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ve Meclis Başkanlığı’nın Anayasal tanım gereği paylaşıldığı Kürt-Şii -Sunni Arap (3’lü yapı) yönetim modelini şablon olarak alabileceğini söylüyorlar.

Kürtleri temsilen Abdüllatif Cemal Cumhurbaşkanı, İran yanlısı Şiileri temsilen Muhammed Şia Sudani Başbakan, Sunni Arapları temsilen Muhammed el-Halbusi ise geçtimiz günlerde resmi evrakta sahtecilik suçlaması ile görevden alınan Meclis Başkanı’ydı.

TAKIM ELBİSE NE İŞE YARAYACAK?

Suriye Arap Cumhuriyeti Başkanı Beşar Esad’ı deviren HTŞ liderliğinde oluşturulan “koalisyonun”, 9 Aralık’ta atadığı Suriye Geçici Hükümeti’nin görev süresi görev süresi 1 Mart 2025 tarihinde bitiyor.

Seçilmiş ABD Başkanı Donald Trump da 20 Ocak’ta göreve başlayacak. Bu tarihe kadar birbiri ile çatışmalı bir tarihsel geçmişe sahip Hristiyan, Alevi, Sunni ve çok parçalı dini-etnik yapıda sağlanacak uzlaşı ile “katılımcı” bir Suriye Devleti kurulmasını hedefliyor.

Amerika’dan İngiltere’den yapılan açıklamalara göre Irak’ın aksine, Suriye’de etnisiteye dayanmayan bir model üzerinde duruluyor. Bu durumda ülke topraklarının yaklaşık 3’te ikisinin yönetimini üstlenen YPG’nin yeni hükümette hangi isim altında yer alacağı tartışma konusu…

Aynı biçimde cihatçı terör örgütleri İŞİD’den ve El Kaide’den koparak gelen ve halen aralarında Türkiye’nin olduğu birçok ülke tarafından “terör örgütü” olarak tanımlanan Heyet Tahrir el Şam (HTŞ)’nin isim değişikliğine gitmesi bekleniyor.

Amerika’nın yakalanması halinde başına 10 milyon dolar ödül koyduğu, İngilizlerin Colani dedikleri ve doğum adı Ahmed Hüseyin el- Şara olan Ebu Muhammed el – Golani, Batılı kıyafetiyle yeni rejimin vitrinine çıktı.

BİR DEVLET KAÇA KURULUR?

IKBY’nin ekonomik olarak güçlenmesini Türkiye’den giden özel sermaye sağladı. Çok sayıda müteahhit Barzani ve Talabani yönetimden yeni yatırım fırsatları elde etti. Onların petrolü vardı. Üstelik Barzani ve Talabani; el Golani’nin aksine hem Türkiye, hem de ABD ve ittifakları nezdinde devletlerarası görünürlük ve yasal ilişkilere sahipti. Yatırımlar için dış finansman da buluyorlardı.

Suriye’nin yeniden imarı için Türkiye’nin elinde projesi bile var. Hatırlarsanız bir BM toplantısında Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye ile Suriye sınırı arasında kurulacak kent planını tanıtmıştı. Tek eksik sermayeydi!

Avrupa imara karışmadı, Türkiye ile imzaladığı “geri kabul anlaşması” ile kendi sınırını korudu.

14 yıllık savaşın geride bıraktığı enkazın toplanması için Suriye’ye ilk elden 200 milyar dolar gerektiği ifade ediliyor. Bu tutarı 500 milyara çıkaranlar da var.

Milyarlarca dolarlık uyuşturucu ve kara para trafiği kesilen, petrol gelirleri paylaşımının nasıl olacağı belli olmayan, milli ordusunda savunma yeteneği sıfırlanan, tarım arazileri boşaltılan Suriye’yi ayağa kaldırabilmek için el Gobani, ülkeye yatırım çekmek için takım elbise giymek zorunda!

YPG’YE GARDİYANLIK GÖREVİ

Soruyorum: Bundan 21 yıl önce devrilen Saddam yönetimindeki Irak Baas rejimi halen IKBY ile meselelerini çözemedi. Terör örgütü PKK’nın elebaşısı Abdullah Öcalan’ın Suriye’de barındığı dönemde harcını kurduğu (Rojava Devrimi) “özerk yönetiminin” temsilcisi YPG; Batı destekli ele geçirdiği mali kaynakları savunma gücünü bırakır mı, yeni Suriye rejimine eklemlenirken ne ister?

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın geçtiğimiz Cuma günü NTV’de verdiği röportajda söylediği şu sözler dikkatinizden kaçmamıştır:

HTŞ’in 4 milyon nüfusu olan İdlip’te edindiği yönetim deneyimi önemli. Avrupa’da birçok ülkenin nüfusu bu kadar.

Silahları bırakan YPG’siz bir Suriye modelinin başına, PKK/YPG bölgesindeki hapishanenin tasfiyesini koyuyor.

Bakan Fidan, söz konusu hapishanede tutuklu DAEŞ’li silahlı gruplar arasında yer alan Suriyeli olmayan unsurların ülkelerine gönderilmesi ve kalanlar için hukuki çerçevenin oluşması şartını getiriyor.

Kamuoyuna yansıyan haberlere göre bu hapishanede 54 ülkeden 4 bin 500 tutuklu bulunuyor.

Bakan Fidan aynı söyleşide; ABD’nin 1903’ten beri senelik 4000 dolar karşılığı Küba’dan askeri üs olarak kiraladığı Guantanamo Körkezi’nde yer alan hapishaneyi hatırlatıyor.

ABD 11 Eylül saldırıları sonrası “teröre karşı küresel savaş” söylemiyle, 2002 yılından beri yakaladığı başta Afganistan olmak üzere çeşitli ülkelerden cihatçı terör örgütleri El Kaide ve Taliban militanlarını bu hapishanede tutuyor.

Bakan Fidan özetle şunu diyor:

ABD, insan hakları savunucuları tarafından Guanatanamo Hapishanesi’nde yaşananlardan dolayı başının çok ağrıdığını düşünüyor. Amerika’ya göre PKK/YPG, (Haseke’nin Guveyran bölgesinde bulunan Sanayi Hapishanesi’nde) tutuklu DAEŞ’lilerin gardiyanlığını üstlenmiş durumda. Bu hapishanede tutulan yabancı uyruklular ülkelerine gönderilmeli. Kalan Suriyeliler de mahkemede yargılanmalı. Böylelikle Batılıların ve ABD’nin Suriye’de YPG’yi desteklemek için gerekçeleri kalmaz.”

AVRUPA HAPİSHANE BOŞALTIRIR MI?

Bakalım Türkiye’nin bu talebine yarın Ankara’da olması beklenen Avrupa Konseyi Başkanı Ursula von der Leyen nasıl bir yorum getirecek. Zira Guanatanamo Hapishanesi’ndeki yasa dışı uygulamalara dair Avrupa Parlamentosu’nun da hazırladığı bir rapor bulunuyor.

Leyen’in asıl derdi bana göre savaş bittiğine göre ülkelerine dönmek isteyenler ya da Suriye’de evi barkı kimsesi kalmayan mülteciler için nasıl bir statü ve eylem birliği oluşacak? Çatışmaların kesilmediği yerleşimlerden mülteci akını olma ihtimali de az değil. Acaba birkaç milyar Euro verseler Türkiye bu işi yine üstlenir mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serpil Yılmaz Arşivi