
Ayşenur Arslan
Sivil darbenin kazananları kaybedenleri
Kaç darbe gördüm.. Kaç davada yargılandım... Biliyorum ki mevsimler dönüyor. Hak sonunda yerini buluyor. O yüzden, daha 19 Mart bitmeden “kazandık diyenler sevinmesin” diyebiliyorum.
* Başta Erdoğan ve kurmayları: Öcalan’ın kapısını pencerelerini açarak başlattıkları -adı konmamış- süreçle barış umudundan söz etti. Ne var ki daha yol haritası konuşulurken iç barış berhava edildi. Cumhuriyetin kurucu, bugünün ana muhalefet partisinden örgüt çıkartmak.. Ekrem İmamoğlu’nu o örgütün lideri ilan etmek.. Birkaç saat içinde 100’den fazla kişiyi bir polis ordusu eşliğinde derdest etmek.. Bırakın bizleri, çocuklarınıza izah edemeyeceksiniz. Edemezsiniz. Biraz daha soğukkanlı davranabilseydiniz.. “Ahmak” davası gibi bir sürü boş teneke ile gürültü yapmasaydınız belki en azından size vaktiyle oy vermiş olanları ikna edebilirdiniz bugün. Ama bugün, 19 Mart 2025 günü dost düşman anladı ki; çok telaşlısınız, CHP’nin sizi geçmesinden çok kaygılısınız, bu yüzden yasa hukuk demokrasi falan dinlemeden polis gücüyle istediğinizi yaptırıyorsunuz. Korkunuz adeta somut bir koku gibi. Çelik bariyerleri, hatta sınırları aşarak üzerinize siniyor. İşte bu yüzden.. Size inanmış olanlara bile “ne oluyor” dedirtiyorsunuz.
* Kısaca: “Kaybeden belli de.. Kimler kazandı” derseniz.. Bundan sonra her birimiz bu soruyla sınanacağız. Elbette başta CHP ve “kent uzlaşısı” iddiaları nedeniyle aynı sepete konulan DEM’in tutumu, tavrı çok önemli. Ancak asıl görev İmamoğlu’nun da kendisini emanet ettiği milletin, toplumun.
* Gerçekten de beklediğimiz ama bu kadar hızlı ve sert olacağını tahmin etmediğimiz bir sürece adım attık. Sürecin karakterini anlatmak adına bir bugünden bir örnek vermeliyim: Ergenekon sürecinin en çok konuşulanlarından ODATV’de Özgür Özel’in dünkü konuşmasıyla ilgili haber bir “İTİRAFLA” verildi. Şöyle deniyordu başlıkta: YAYINLASAK BİR DERT - SORUŞTURMA.. YAYINLAMASAK BİR DERT - OTOSANSÜR. Daha gözaltılar başlamadan ODATV gibi bir mecrada otosansür devreye girmişti. Günün köpüğünü alırken eklemeden olmaz.. Borsa ve sosyal medyada da “DEVRE KESİCİLER” işleme konmuştu. Yine de gördük. Fark ettik. Anladık. Tarihin müsvedde defterine not düştük.
* Kaybeden belli de kim kazandı, bakacağız demiştim ya. Ekrem İmamoğlu’nu bugünden kayda geçirmeliyim. Yıllarca kalabalıklar karşısında ceketini ve kravatını çıkarırken gördüğümüz İmamoğlu’nu bugün canlı yayında giyinirken gördük. Ceketini giyer, kravatını takarken İktidarın telaşının aksine hazırlıklı ve sakindi. Yine de sonraki muameleyi aklına bile getirmemiştir, eminim. Zira onca polisle Vatan Emniyet’e götürülürken hukukun kara kaplı defterinde yazmayan bir şey yapıldı. Sağlık kontrolü için hastaneye götürülmek yerine sağlık personelinin emniyete çağırıldığı.. Dahası ilaçlarının verilmediği öğrenildi.
* Eklemeden olmaz. Gazeteci kardeşim İsmail Saymaz da gözaltına alındı. Ve o da rejimin karakterinden nasibini aldı. Avukatıyla görüşmesine izin verilmedi.
* Sabahın daha erken saatlerinde 19 Mart’tan notlardı bunlar. Ama gün boyu güncelleyeceğim. Tarih için müsvedde tutan bir gazeteci olarak yazıya yeni kayıtlar düşeceğim.
Ama şimdilik son söz olarak şunu söylemeliyim: Bilin ki bugün geleceğimizin ilk günü.
SİYASETTE.. ÜNİVERSİTELERDE.. PİYASALARDA FIRTINA!
19 Mart’ın ilk saatlerinde bunlar yaşandı. Günün sonrasında ise açıklamalar, eylemler birbirini izledi.
* Yukarıda okudunuz. “Bugün geleceğimizin ilk günü” diye yazmıştım. Bu “ mecaz”, İmamoğlu operasyonu yüzünden diploması iptal edilenler için distopik bir duruma dönüştü. Mesela Galatasaray Üniversitesi İşletme Bölüm Başkanı Prof. Dr. Naciye Aylin Ataay Saybaşılı hayatına “LİSE MEZUNU” olarak devam edecek.
“Olur mu” demeyin. Okutup mezun ettiği yüzlerce -belki binlerce- kişinin diplomaları da iptal edilir” mi diye sormayın. Kimsenin verecek cevabı yok. Eski bakan, deneyimli hukukçu Önay Alpago’nun bile! Nitekim şöyle diyor:
“ Bugün derse girdim. Hukuk öğrencileri “bugün bize ne anlatacaksınız? Hukukun anlamını mı, güvence olduğunu mu, bağlayıcılığını mı, hangisini” diye sordular. Seslerinde sitem, hayal kırıklığı, öfke vardı. Sahi ben bugün ne anlatacağım?”
* Önay Alpago’nun öğrencileri aslında soru sorarken tepkilerini böyle dile getirmiş. İstanbul Üniversitesi öğrencileri ise İBB’nin merkez binasına yürümeye kalkarak gösterdi tepkiyi. Polisin sert tepkisi, gaz bombası da eksik olmadı tabii.
* Günün kelimesi hiç kuşkusuz “HUKUK”tu. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç da ona girdi ve hukuk dersi verdi. Ciddi ciddi şu açıklamayı yaptı:
“Tarafsız ve bağımsız yargının gerçekleştirmekte olduğu soruşturmaları farklı taraflara çekmek, darbe gibi ifadelerle nitelendirmek son derece tehlikeli ve yanlıştır. Herkes bilmelidir ki hukuk devletinde suç işlendiğine dair bir iddia varsa savunmanın yapılacağı yer sokaklar değil yargı makamlarıdır. Soruşturmanın sonucu sükunetle beklenmeli. Yargının başlattığı soruşturma ve davaları Sayın Cumhurbaşkanımızla ilişkilendirmek en hafif tabiriyle hadsizliktir, haddini bilmemektir.”
* Adalet Bakanı böyle dedi ama galiba kimseyi ikna edemedi! Mesela bir süredir yakın görüşen DEM Eş Başkanı Bakırhan’ı: Bu operasyonu reddediyoruz. Bu operasyon ne yargı ne hukuk meselesidir. Apaçık siyasi operasyondur.
* Birkaç gün önce Erdoğan ile aynı masada iftar açan Sırrı Süreyya Önder de içinde bolca “siyaset” sözcüğünün geçtiği bir açıklama yaptı: “ Demokratik siyaset alanına yapılan hiçbir müdahale, ne yapana ne de bunu teşvik edene yakın siyasi tarihimizde hiçbir fayda getirmemiştir. Bu tür mühendislik çabaları; masa üzerinde, kağıt üzerinde rasyonel gözükür fakat, halkla karşı karşıya geldiğinde bunu murat edenler açısından irrasyonel olur. Benim şahsi tutumum, Cumhuriyet'in demokratik niteliğinin genişlemesi ve özgürleşmesinden yanadır. Buna dönük hiçbir müdahaleyi onaylamam, sessiz kalmam, yanında durmam mümkün değildir. Herkesi, özellikle iktidar erkini demokratik siyasetin kendi mecrasında herhangi bir dış müdahaleden medet ummayarak bu alanın işlevsel kılınmasına davet ediyorum."
* Onları buluşturup barıştırmak için elinden geleni yapan Bahçeli ise her zamanki Bahçeli’ydi: “Hukuki bir tedbiri darbe diye karalamak, hak arayışını sokağa taşırmaya hazırlık yapmak, cinnet geçirmiş, akıl ve ahlak seviyesini kaybetmiş bir siyasi yozluktur.”
Eminim anlamışsınızdır. Ama altını çizeyim: İmamoğlu ve 100’den fazla kişiyi gözaltına almak siyasi değil.. Buna tepki göstermek siyasi!
* Siyaset erki, nam-ı diğer Saray sessizliğini korudu ama Hazine Bakanı Mehmet Şimşek öne çıkıp konuşmak zorunda kaldı. Zira piyasalarda fırtına kopmuştu. Dolar 40, Euro 42 liraya çıktı. Borsa o kadar düştü ki iki kez devre kesildi. Günün özeti mi? İktidar bu kez “TL’yi arama kurtarma operasyonu” düzenledi. Bunun için de devlet bankaları 8 milyar doları piyasaya akıtarak, ekonomi uzmanlarının deyimiyle “yaktı”. İşe yaradı mı peki? Döviz, altın ve borsa verilerine bakınca “pek değil”. Ne de olsa, Mynet sitesinin haberine göre piyasalarda fırtına kopunca Kapalıçarşı da kepenk kapattı.
* Siyasette fırtına diner mi? CHP’nin hem Meclis’te hem de Türkiye’nin dört bir tarafında sokaktaki eylemi sorunun yanıtı gibi. Zaten SARAY’IN SESLERİ daha bugünden başladı. “Dahası var.. Daha neler neler olacak” diye coşkuyla ilan ediyor. Ne mi olacakmış? İBB’ye ve hatta CHP’ye KAYYUM ATANACAKMIŞ. Günün tozu dumanı arasında pek konuşamadığımız İsmail Saymaz hamlesinin de gösterdiği üzere Gezi operasyonu sıradaymış.
* Başta Avrupa, dünya nasıl tepki verdi? Kimler ne dedi diye soracak olursanız… Ona yarın gireceğim. Hem de çok ilginç ve “ibret dolu” bir 12 Eylül’de TRT vakasıyla..
Tabii CHP lideri Özgür Özel’in çağrısıyla akşam 20.30’da yaşanacak Saraçhane buluşmasının notlarına da…